Şık: Burada gazetecilik yargılanıyor, nokta
26 Temmuz 2017Aralarında Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin de bulunduğu 12’si tutuklu 19 sanığın yargılanmasına bugün İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Mahkeme başkanı, duruşmaya başlamadan salondaki avukatlara, “Dün bir avukat burada anlamsız bir eylem yapmış. Yere 100 dolar atıp gitmiş. Ne demek bu şimdi?” diye sordu. Başkanın bu sorusu salonda gülüşmelere neden oldu.
Duruşmanın üçüncü günü, Cumhuriyet yazarı Hakan Kara’nın savunması ile başladı. Hakan Kara, iddianamede yer alan tüm iddiaları reddettiğini ve hakkındaki FETÖ suçlamalarını da kabul etmediğini belirterek, “FETÖ'yü tanımam. FETÖ ile çekilmiş bir fotoğrafım yok. Onunla aynı sofrada yemek yemedim. Pensilvanya'ya hiç gitmedim. Telefonumda Bylock yok. Hiçbir Cumhuriyet yazarı veya yöneticisinin de yok. FETÖ'cü olarak bilinen hiçbir kurumla ilişkim yok” dedi. Yazar Kara, söz konusu iddianamede herhangi bir terör örgütüyle ilişkisi olduğuna dair tek bir kanıt bulunmadığını ifade ederek, bu duruma rağmen 9 aydır tutuklu bulunduğunu söyledi.
Tatil rezervasyonu iddianameye girdi
Hakan Kara, basın özgürlüğünün halkın haber alma özgürlüğü olduğunu dile getirerek, “Bizler demokratik bir toplumda fikirlerimizi özgürce ifade etmek ve gazetecilik yapmak istiyoruz” dedi. Kara, iddianamede bir turizm şirketi ile tatil rezervasyonu için yaptığı telefon görüşmesinin de yer aldığını belirterek, “Bu şirketle görüşmek suçsa 2014'ten bu yana rezervasyon yaptıran 2 milyon 400 bin suçlu aramızda dolaşıyor” diye konuştu. Mahkeme başkanı Kara’ya, “Yayın politikası konusunda vakıfta 'Keşke şu haber yapılmasaydı' gibi konuştuğunuz olmuş mudur?” sorusunu yöneltti. Kara, böyle bir durumun mümkün olmadığını ifade etti.
"Yayınlarınızla terör örgütlerini yüceltmiş olabilir misiniz?"
Hakan Kara’nın ardından Cumhuriyet Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay’ın savunmasına geçildi. Günay, 1968 yılında gazeteciliğe başladığını, Cumhuriyet kitap ekini 25 yıldır yönettiğini belirterek savunmasına başladı. Günay, gazetecilik hayatı boyunca karşılaştığı tuhaf davalardan örnek vererek, “İlk davamın üzerinden neredeyse 40 yıl geçti. Bütün davalarım beraatle sonuçlandı. Hiçbir zaman vakıf üyesi olmadım” dedi. Mahkeme başkanı Günay’a, “Kitap ekindeki yayınlarınızla terör örgütlerini yüceltmiş olabilir misiniz?” sorusunu yöneltti. Turhan Günay ise bu soruya, “Terör hepimizin başımızın belası, kitaplarını tanıtmam. Türkçeyi doğru kullanmayan kitabı okumam, tanıtmam. De’yi, da’yı ayıramayan yazarın kitabını anında bırakırım” yanıtını verdi.
Kitabının önsözü ile başladı
Turhan Günay’ın savunmasından sonra verilen aranın ardından tutuklu gazeteci Ahmet Şık’ın savunmasına geçildi. Şık, “Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda” kitabının önsözünde yer alan, “Türkiye’yi siyasal ve toplumsal olarak beraber dönüştüren iki güç olan AKP ile Gülen Cemaati’nin birlikteliği ve yancı desteğiyle sürdürülen, adına iktidar denilen kanalizasyon patladı. Ortalığı pislik götürdü, götürüyor. Bu savaş, ne demokrasi ve temiz toplum ne de birilerinin iddia ettiği gibi barış ya da sivilleşme için yaşanıyor. Sadece devletin sahibi kim olacak diye savaşılıyor” sözleriyle başladı.
“Herkesin gerçekleri bilmeye hakkı var”
Ahmet Şık, “15 Temmuz’da darbe engellendi ama cunta iktidar oldu” dedikten sonra Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmesi ile temel hakların askıya alındığını söyledi. Şık savunmasına, 15 Temmuz darbe girişimine giden süreci olgularla özetleyerek devam etti. Mahkeme başkanı bir ara Şık’ı, anlattıklarının kendisine yönelik suçlamalarla ilgisinin olmadığını ifade ederek, “Köşe yazısı yazmanı istemiyoruz” diye uyardı. Ahmet Şık, darbe girişimi gecesine ilişkin karanlık noktaların olduğunu belirterek, “Canlarını ortaya koyarak bir darbeyi engellemeye çalışanların yaslı aileleri başta olmak üzere herkesin gerçekleri bilmeye hakkı var” dedi. Şık mahkeme heyetine, herkesin Gülen cemaatinden korktuğu bir dönemde “İmamın Ordusu” adıyla bir kitap yazdığını hatırlattıktan sonra, “Söylediklerim savunma veya ifade değil. Aksine ithamdır” dedi ve heyetten hiçbir talebinin olmadığını dile getirdi. Şık savunmasına, “Bizlere yönelik bu operasyon düşünce ve ifade hürriyetini, basın özgürlüğünü hedef alan bir pogromdan başka bir şey değildir” sözleriyle devam etti.
“Gazetecilik suç değildir”
Şık, gazetecilik faaliyetlerinin suç olarak gösterilmeye çalışıldığını belirterek, “Dün gazeteciydim. Bugün gazeteciyim. Yarın da gazetecilik yapmaya devam edeceğim” dedi. Ahmet Şık, mahkemedeki sözlerini, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet" diyerek bitirdi. Şık’ın bu sözlerini salondaki izleyicilerin alkışlaması üzerine mahkeme başkanı salondakileri sert bir şekilde uyardı.
Şık’ın savunmasını bitirmesinin ardından mahkeme heyeti, Ahmet Şık’a Cumhuriyet gazetesinde ve internet sitesinde çıkan haberlerini ve sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarını ve Cumhuriyet gazetesinde nasıl çalışmaya başladığına dair sorular sordu. Mahkeme başkanının, “Gazetecilik sınırsız özgürlük müdür?” sorusuna Ahmet Şık, “Sınır gazetecinin hakikatle ilişkisi ve kamu yararıdır” yanıtını verdi. Şık, gazeteciliğe başladığından beri bir tek haberinin bile tekzip edilmediğini belirterek, “Türkiye yargısına ifade özgürlüğünü anlatmaktan sıkıldım” dedi. Ahmet Şık, mahkeme heyetinin “niyet okuduğunu” savunarak, bugüne kadar yaptığı bütün haberlerin arkasında durduğunu, gazeteciliği çok sevdiğini dile getirerek, “Benim bayrağın arkasına gizleyecek bir suçum, dinin arkasına gizleyecek bir günahım yok. Mesleğin namusu için patronuna dava açmış birisiyim. Kimse bana talimatla bir şey yazdıramaz” diye konuştu. Şık, terör örgütleri ile ilgili hakkındaki suçlamalara ise “Ben gazeteciyim. Bütün örgütler benim için haberdir. Burada gazetecilik yargılanıyor. Nokta” cevabını verdi.
© Deutsche Welle Türkçe
Burcu Karakaş