Türkiye'nin çetin göç sınavı
30 Ağustos 2023Ekonomik krizin derinleştiği Türkiye'de sığınmacılar ile göçmenler hararetli tartışmaların yürütüldüğü en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi.
Dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye'ye özellikle İran'dan devam eden düzensiz göçmen geçişi, güvenlik politikalarının sorgulanmasına yol açıyor. Ayrıca AKP'nin izlediği açık kapı politikasına, gayrimenkul satın alan yabancılara vatandaşlık verilmesine de tepkiler büyüyor.
AKP hükümetinin göç politikalarına yönelik eleştiriler, "Göç değil işgal," "Türkler mülksüzleştiriliyor," "Türk kültürü tahrip ediliyor," "Türkiye Araplaşıyor" söylemleriyle gündeme taşınıyor. Milliyetçiliğin alevlenmesi ve artan mülteci karşıtlığı nedeniyle sığınmacıların, göçmenlerin, hatta turistlerin de yabancı düşmanlığına, ırkçı söylemlere hedef olmaları, kimi zaman da gerilimlerin şiddet eylemlerine evrilmesi, endişeleri daha da artırıyor.
"Kırmızı çizgimiz olmalı"
Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (MiReKoc) Direktörü Prof. Dr. Ahmet İçduygu, toplumda oluşan tepkilerin, endişelerin kısmen anlaşılabilir olduğunu söylemekle birlikte, "Bir kırmızı çizgimizin olması gerekiyor. Tepkinin yabancı düşmanlığı ve ırkçılık boyutuna ulaşmaması gerekiyor. 'Biz tepki gösterirsek bu iş çözülür' diye düşünenler de var ama bu doğru değil" dedi.
1960'lı yıllarda Almanya'ya "Misafir İşçi" olarak giden Türklerin büyük bir bölümünün Türkiye'ye dönmediğini anımsatan İçduygu, "Göçün biçimi farklı olsa da, Türkler de Almanya'da misafirlerdi, biz de Suriyelilere şimdi misafir olarak bakıyoruz…. Ama Türkler Almanya'da kaldı, hatta günümüzde milletvekili, bakan oldular. Bunu elli yıl önce kimse düşünemezdi…" diye konuştu.
Erdoğan'dan "göz yummayız" çıkışı
AKP, ekonomik zorluklarla boğuşan toplumda artan hoşnutsuzluğun farkında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen günlerde yaptığı bir konuşmada, düzensiz göçle mücadeleyi güçlendirdiklerini, Türkiye'ye girişleri engellediklerini, kaçak olarak ülkede bulunan veya suça bulaşanları da tespit ederek süratle sınır dışı ettiklerini anlattı.
Bununla birlikte Erdoğan, "Düzensiz göçe karşı her türlü tedbiri alırken ülkemiz ekonomisine katkı yapan, döviz getiren, istihdam oluşturan, Türkiye'de eğitim gören yabancı misafirlerimizi de bağrımıza basıyoruz. Tarihimizde, kültürümüzde, inancımızda yeri olmayan ırkçılık ve yabancı düşmanlığının toplumumuza sirayet etmesine izin veremeyiz. Asırlardır mazlum ve mağdurların sığınağı olmuş devletimizin tertemiz siciline birkaç kendini bilmezin leke sürmesine göz yumamayız" dedi.
Göç uzmanları ise Türkiye'nin kısa bir süre zarfında yoğun bir sığınmacı ve göçmen akınıyla karşı karşıya kaldığını, toplumda özellikle düzensiz göçmenler konusunda duyulan tedirginliğin de anlaşılır olduğuna dikkat çekiyor.
Karanlık nokta: Düzensiz göçmenler
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan göç uzmanı Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, devletin paylaştığı verilere göre Türkiye'de 3 milyon 300 bini aşkın Suriyelinin bulunduğunu, ayrıca uluslararası koruma verilen 300 bin kişinin yanı sıra ikamet izniyle ülkede yaşayan göçmen sayısının da 1 milyon 200 bin olduğunu aktardı.
İltica ve Göç Araştırmaları Akademisi (İGAM Academy) Başkanı Erdoğan, "Yani devlet tarafından bilinen ve kamuoyu ile paylaşılan yaklaşık 5 milyon yabancı var. Ama bir de doğası gereği belirsizliğin olduğu, spekülasyonlara ve endişelere yol açan bir diğer alan var: Düzensiz göçmenler. Dinamik ve karmaşık bir alan, mevcut net sayıları bilmiyoruz" dedi.
"Tehdit algısı yükseldi"
Türkiye'nin düzenli olarak açıkladığı verilere göre son 10 senede yaklaşık 2 milyon düzensiz göçmen yakalandı.
"Yakalananları biliyoruz da yakalanmayanların sayısı ne? Ayrıca yakalananların kaçının geri gönderildiğini de bilmiyoruz" diyen göç uzmanı, geri gönderme sürecinin hem hukuken çetrefil hem de maliyetli olduğunu kaydetti. M. Murat Erdoğan, "Dünyanın hemen her yerinde sınırdan geçmiş düzensiz göçmenlerin geri gönderilme oranları yüzde 20'yi geçmiyor. Türkiye son dönemde geri göndermede daha aktif ama yine de yakalandığı halde geri gönderme süreçleri devam eden ya da henüz yakalanmayanlar düşünüldüğünde, Türkiye'de ciddi sayılarda düzensiz göçmen varlığı olduğu bir gerçek. Ama düzensiz göçle mücadele, uzun süre bu süreci gayet duygusal söylemlerle yöneten devletin de artık öncelikleri arasına girdi. Bu da tehdit algısının devlette yükseldiğini gösteriyor" diye konuştu.
Kontrollü göçün çok önemli bir kalkınma aracı olduğunu, kontrolsüz göçün ise güvenlik açısından çok risk barındırdığını söyleyen M. Murat Erdoğan, şu uyarılarda bulundu:
"Kontrollü göç kalkınmaya destek olur, çünkü her ülke ihtiyacına göre dünyadan nitelikli insan seçer. Ama sizin kontrol edemediğiniz, eğitim, politik, kriminal geçmişini bilmediğiniz insanlar ülkenize gelirse, bu bir göç sorunu değil bir sığınmacı ve düzensiz göç olayıdır ve bu güvenlik krizine dönüşebilir. Türkiye'nin ne yazık ki karşı karşıya kaldığı sorununun bu boyutu da var. Hele de bu yüksek sayıların toplumda tedirginlik yaratması da doğal. Bu bağlamda toplumun tecrübelerinden ya da sadece algıdan kaynaklı tedirginliklerini de ciddiye almanız gerekir. Bunları ciddiye almazsanız popülist politikacılara meydan açarsınız."
Türkiye'nin göçü özümseme kapasitesi aşıldı mı?
MiReKoc Direktörü İçduygu da mevcut iktidarın göçü iyi yönetemediğini, ancak bu konuyu siyasi bir malzeme olarak kullanan muhalefetteki siyasi partilerin de halka bu sorunu nasıl daha iyi yöneteceklerine ilişkin somut stratejiler sunamadıklarını vurguladı.
İçduygu, göç meselesinin göç alan her ülkede siyasallaşan bir konu olduğunu, popülist siyasetçilerin de toplumda oluşan endişeler üzerinden siyaset yaptıklarını söylemekle birlikte, "Türkiye'de göçü ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal olarak özümseme kapasitesi biraz aşıldı" dedi, aynı zamanda artan ırkçılık ve yabancı düşmanlığının da toplumsal bir gerçeklik olduğunu kaydetti.
"Topluma açıkça anlatılması gerekiyor"
"Ülkede gördüğümüz her yabancı göçmen değil, her göçmen de aynı statüde değil" sözlerini kaydeden Ahmet İçduygu, "Bu meselenin gerçekçi bir şekilde ve en iyi hangi yöntemlerle sorun olmaktan çıkarılabileceğinin düşünülmesi gerekiyor" diye konuştu.
Suriyeliler konusunda üç seçenek bulunduğunu söyleyen İçduygu, siyaset üreticilerinin bunları açıkça halka, topluma ve uluslararası topluma açıklaması ve anlatması gerektiğini vurguladı.
Suriyeliler konusunda hangi adımlar atılabilir?
12 yıldır Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin bir bölümünün ülkede kalmaya devam etmek isteyebileceklerine, Türkiye'den Almanya'ya giden "Misafir İşçiler" örneğinde olduğu gibi geçiciliğin kalıcılığa dönüşebileceğine dikkat çeken İçduygu, bu nedenle entegrasyon meselesine odaklanılması gerektiğini anlattı. Suriyelilerin dörtte birinin ise üçüncü ülkelere gitmek istediğine işaret eden İçduygu, "Türkiye, bu ülkelere 'bakın bu insanlar sizin ülkelerinize gelmek istiyor, bunu sağlamamız gerekiyor, Türkiye'nin özümseme kapasitesinde bir sorun var, bunu asgari düzeye indirmememiz lazım' demesi gerekiyor" diye konuştu. Ahmet İçduygu, Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşünün de bir diğer seçenek olduğunu söylemekle birlikte bunun belirli koşullara bağlı olduğunun altını çizdi.
Güvenli bölgeye dönüş makul bir çözüm mü?
Suriye bir bütün olarak normalleşmediği sürece geçici koruma altındaki Suriyeliler için geri dönüş programlarının sağlıklı sonuç vermeyeceğine vurgu yapan Ahmet İçduygu, "Geri dönüş için üç koşulun sağlanması gerekiyor. Geri dönüşlerin gönüllü ve güvenli olması ve geri dönüşlerde de süreklilik sağlanması gerekiyor. 'Güvenli bölgeye göndeririz meseleyi çözeriz' yaklaşımı gerçekçi bir yaklaşım değil… Bu süreklilik sağlamaz, sınırın yanındaki güvenli bölgeden sürekli dönüşler olacaktır" dedi.
"Türkiye'nin uyum politikaları şeffaf olmalı"
Suriyelilerin bir kısmının Türkiye'de kalmaya devam edecek olması, uyum politikalarının da önemini artırıyor.
Türkiye'nin çok dillendirilmese de bir uyum politikasının olduğunu, tepkiler nedeniyle hükümetin bu konuda ürkek ve çekingen davrandığına dikkat çeken İçduygu, "Bunu çeşitli belgelerde görüyoruz, İçişleri Bakanlığı'nın Göç İdaresi'nin bir Uyum Strateji Belgesi var, ayrıca Türkiye'de her beş yılda bir kalkınma planı yapılır, en son planda göçle alakalı bir uyum politikasında bahsediliyor… Ancak uyum politikaları, genel geçer toplu bir politika gibi düşünülmemeli. Suriyelilerin yüzde 50'den fazlası eğitim yaşında, eğitim çok önemli bir başlık. Ayrıca sağlık, çalışma hayatıyla ilgili ne yapılacak? Bu ciddi meselelerinin ayrı ayrı ve şeffaf bir şekilde ele alınması gerekiyor" diye konuştu.
Toplumda Suriyelilerin ulusal ya da uluslararası kaynaklardan gelen yardımlarla yaşadıkları algısının yaygın olduğunu, büyük bir çoğunluğunun ise aslında hayatlarını idame ettirmek için kayıt dışı çalıştıklarını, bunun da bir yönetişim, uyum sorunu olduğunu anlatan İçduygu, "Ayrıca vatandaşlık meselesi de var. Politika üretenler bazen anlık kararlar veriyorlar ve şeffaf kararlar vermiyorlar. Oysa entegrasyon politikalarında şeffaflık olmalı, açıkça konuşulmalı" dedi.
İran ile düzensiz göç düğümü nasıl çözülür?
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta yaptığı konuşmada düzensiz göçle mücadeleye değinirken, "Türkiye'yi mülteci akınıyla sıkıştırma senaryolarını boşa çıkartıyoruz" ifadelerini kullanması dikkat çekti. Konuşmasında bu sözleriyle kimi hedef aldığına açıklık getirmedi.
Ancak Türkiye'ye son yıllarda düzensiz göçmen girişi çoğunlukla İran sınırında gerçekleşiyor. Peki, İran bu geçişlere göz yumarak ne amaçlıyor?
Bu soruyu yanıtlayan Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, son 7-8 senedir İran sınırından düzensiz göçmen geçişleri ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşandığını söylerken, bunun nedenlerine şu sözlerle ışık tuttu:
"İran, ABD'nin yaptırımları nedeniyle zor durumda olduğunu, Pakistan ya da Afganistan'dan ülkeye girip Türkiye'ye geçenlerle uğraşamayacağını, buna kaynak ayıramayacağını söylüyor. Ayrıca, 'İran'a 80'li yıllarda gelmiş bir sürü mülteci var kimse bize yardım etmedi, Türkiye'deki bir kaç milyon mülteciye Avrupa yardım ediyor bize de yardım etsinler o zaman' diyorlar. Ama bir diğer neden de, belki de en önemli neden, Suriye'nin geleceği konusunda İran ile yaşanan derin ideolojik ve çıkar ayrışması. Suriye'de Sünni Araplara dayalı bir rejime İran'ın bakışı ile bizimki tamamen farklı. İran'ın sınır geçişlerine engel olmama siyaseti, siyasi bir mücadelenin parçası haline geldi. Ayrıca bu tavır, Türkiye'nin 2020'de 'Yunanistan'a sınırları kontrol etmeyeceğiz' politikasına benziyor. İran da bu meseleyi Türkiye'ye karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanmak istiyor…"
AB elini taşın altına koyar mı?
M. Murat Erdoğan'a göre bu konu sadece İran ile Türkiye arasında çözüme kavuşturulabilecek bir konu değil, Avrupa Birliği'nin (AB) de elini taşın altına koyması gerekiyor. Göç uzmanı, bunun kolay olmayacağını, Türkiye ile İran anlaşsa bile ABD, İsrail gibi başka önemli dinamiklerin buna itiraz edebileceğine işaret ediyor.
"İran'ın doğu sınırı, özellikle Afganistan ve Pakistan sınırları kontrol edilmedikçe, İran ile sınır güvenliği konusunda işbirliği yapılmadıkça düzensiz göçmen akının devam edeceği çok açık" diyen Erdoğan, Türkiye-AB-İran ve Türkiye-AB-Suriye şeklinde üçlü mekanizmalar oluşturulması gerektiğini söyleyerek sözlerini şöyle tamamladı:
"Suriye çökmüş bir ülke, açlık sınırının altında yaşıyorlar, bir fırsat bulsalar Suriye'de kalanlar da Türkiye gelecek, her an patlamaya hazır bir bomba var… 2016 Mülteci Mutabakatı'nda Türkiye ile AB'nin Suriye içerisinde ortak çalışmasından söz ediliyor. Bence bu maddenin aktive edilmesi lazım. Suriye rejimi ile Türkiye üzerinden temas zor ama AB üzerinden temas kurularak ülkenin imarına başlanması gerekiyor. Bu çok zor ama Türkiye ile Suriye yakınlaşmasına zemin oluşturabilecek bir formül" diye konuştu.