1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'nin kömür hesabı Paris'e uyacak mı?

3 Aralık 2018

İklim Değişikliği Konferansı Polonya'da başladı. Peki Türkiye'nin yeni enerji politikasının kömür üretimindeki artışa dayanması, Paris Anlaşması’nda verilen emisyon azaltımı taahhütlerini nasıl etkileyecek?

https://p.dw.com/p/39IBR
Fotoğraf: Getty Images/C. McGrath

Polonya'daki Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı başladı. Konferansta, ülkelerin sera gazı salınımlarını azaltmak için verdikleri taahhütler ana gündem maddeleri arasında. 2015 yılındaki Paris Anlaşması'nı imzalayarak taahhütte bulunan ülkelerden biri de Türkiye. Türkiye, 2030 yılı için öngördüğü sera gazı salınımlarını, en az yüzde 21 oranında azaltmayı taahhüt etmişti. Ancak Türkiye'nin son dönemde kömüre dayalı enerji politikalarına yönelik yatırımlarını artırması, bu taahhüdü gerçekleştirme ihtimalinin sorgulanmasına neden oldu. Kömür, içerdiği yüksek karbon nedeniyle sera gazı salınımını artıran en önemli enerji kaynaklarından biri.

İklim uzmanları ise Türkiye'nin 2015'te verdiği taahhütler çok zayıf ve ulaşılması kolay olduğu için yüzde 21 hedefinin her hâlükârda tutturulacağı görüşünde. Uzmanlar, Paris'te "artıştan azaltım" vaadinde bulunan Türkiye'nin aslında 2030'da, sera gazı emisyonunu 2015'teki seviyenin iki katından fazla bir düzeye çıkarmış olacağını hatırlatıyor.

Brüksel merkezli Avrupa İklim Eylem Ağı'nın (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Elif Gündüzyeli, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Türkiye 2015'te zaten yüksek karbonlu patikadan çıkmaya niyeti olmadığını göstermişti. Yani kömür ve diğer fosil yakıtlara dayalı yatırımlar ve bu yatırımlara verilen teşvikler, Türkiye'nin Paris Anlaşması sürecindeki zayıf taahhütleriyle uyumlu diyebiliriz" dedi.

Elif Gündüzyeli
CAN Europe Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Elif GündüzyeliFotoğraf: privat

Paris İklim Anlaşması, küresel sıcaklık artışının bu yüzyıl içinde sanayi devri öncesine kıyasla 2 derecenin, hatta mümkünse 1,5 derecenin altında tutulmasını hedefliyor. Tarafların fosil yakıt kullanımını giderek azaltarak yenilenebilir enerjiye yönelmelerini amaçlayan anlaşmayı imzalayan ülkeler, maksimum 2 derecelik artış hedefinin tutturulabilmesi için sera gazı emisyonlarını belli ölçülerde azaltma taahhüdünde bulunmuştu. Türkiye, Paris Anlaşması'nı imzalamasına karşın henüz TBMM'den geçirmedi. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ekim ayında yayımladığı raporda, küresel sıcaklık artışının 1,5 derecede tutulamaması hâlinde karşılaşılabilecek tehlikelere dikkat çekmişti.

Gündüzyeli, 1,5 derecelik hedefe ulaşmak için Türkiye'nin de üyesi olduğu Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerinin en geç 2030'a, daha yoksul ülkelerin ise en geç 2050'ye kadar kömür kaynaklı elektrik üretimini sonlandırması gerektiğini söyledi. Gündüzyeli, "Bu da yeni termik santraller bir köşede dursun, mevcut santrallerin kapatılarak herkes için adil olan, düşük karbonlu geçişi planlamanın şu an tam sırası olduğu anlamına geliyor" diye ekledi.

Sağlık açısından maliyeti

Uzmanlar, kömürün sadece iklim değişikliğine ya da insan sağlığına olan olumsuz etkisinin değil, yenilenebilir enerji maliyetlerinin düşmesinin de bu enerji türüne geçişi daha mantıklı kıldığını belirtiyor.

Temiz Hava Hakkı Platformu'ndan Prof. Dr. Kayıhan Pala ise kömür kaynaklı enerji üretimi nedeniyle ortaya çıkan ancak çoğunlukla gözardı edilen maliyetlere dikkat çekiyor:

"Ülkemizde kömürün değeri, çıkartılmasından taşınmasına ve yakılmasına kadar her süreçte yol açtığı sorunlarla birlikte ele alındığında; güneş ve rüzgar ile kıyaslandığında daha yüksek değil. Ayrıca kömürün hem çalışan sağlığı (iş kazaları ve meslek hastalıkları) hem de çevre sağlığı açısından (hava, su ve toprak kirliliği vb.) maliyeti çok yüksek."

Temiz Hava Hakkı Platformu'ndan Prof. Dr. Kayıhan Pala
Temiz Hava Hakkı Platformu'ndan Prof. Dr. Kayıhan PalaFotoğraf: privat

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Pala, "Kömürden enerji üretmenin sürdürülmesi nedeniyle her yıl binlerce kişi erken ölüyor, on binlerce insan hastaneye yatıyor. Türkiye’de fosil yakıtlara yılda yaklaşık 2 milyar dolar doğrudan teşvik sağlanıyor ve başta kömür olmak üzere fosil yakıtların sağlık maliyeti yaklaşık 20 milyar doları buluyor. Kömürlü santrallerin yakın çevresinde akciğer kanseri başta olmak üzere kanser görülme sıklığında kaydedilen artış, durumun ne kadar önemli olduğunu açıkça ortaya koyuyor" diye ekliyor.

Cazibesini yitiriyor mu?

CAN Europe'tan Gündüzyeli de kömür santrallerinin ekonomik açıdan giderek cazibesini yitirmeye başladığını belirtiyor. "Türkiye'de çıkarılan yerli kömürün büyük çoğunluğu, düşük kaliteli linyit. Hem kalorifik değer anlamında verimsiz, hem de çıkardığı kül ve nem yüzünden dünyadaki en kirli yakıtlardan birisi" diyen Gündüzyeli, yatırımcıların "katı, sıvı ve gaz atığın yüksek miktarı ve tehlikeli kirliliği yüzünden kurulacak bertaraf üniteleri" nedeniyle karşılacakları yüksek maliyetleri de göz önünde bulundurmak zorunda kaldıklarını söylüyor.

Gündüzyeli, "Bu anlamda her ne kadar tonaj olarak Türkiye'nin yerli kömür kaynakları çok gibi görünse de verimsiz, kirli ve maliyetli bir kaynak bu. Aslında bu yüzden yatırımcının iştahı da daha temiz ve yine yerli enerji kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynaklarına dönmeye başladı. Bunun en güzel örneğini Eskişehir Alpu'da bulunan linyit rezervinin bir türlü alıcı bulamaması oluşturuyor. Eskişehir Alpu termik santrali ihalesi, 2017 yılından beri beşinci kez ertelenerek 2019 yılına kaldı" diyor.

Türkiye'nin yenilenebilir enerji potansiyeli

Yeni enerji politikasının en önemli ayaklarından birini yerli kömür üretiminin artırılması olarak belirleyen Türkiye, son dönemde yenilenebilir enerji yatırımlarını da artırdı. Türkiye'nin güneş kurulu gücü, özellikle 2017 yılında büyük sıçrama yaparak 2014'e kıyasla 37 kat arttı. Türkiye'de şu an elektrikte kurulu gücün yüzde 7,7’si rüzgar, yüzde 5,5’i ise güneşten sağlanıyor.

Gündüzyeli, Türkiye'nin yenilenebilir enerji potansiyelini kullanmaya başlamasını olumlu bulduğunu ancak bu hamlenin gecikmesinden ötürü bir fırsat kaçırıldığını belirtiyor.

"Güneş ve rüzgar enerjisi kaynaklarına geçtiğimiz iki yıl içinde yapılan yatırımlar, desteklemek için çıkarılan politikalar, daha önce yapılsaydı, şu anda bu potansiyelin ülke kalkınması için faydaları çok daha net fark edilmiş olacaktı. Ve belki de Türkiye, düşük karbonlu kalkınma politikalarını benimseyecekti."

Cengiz Özbek

© Deutsche Welle Türkçe

Avrupa ülkelerinin kullandığı enerji türleri
Avrupa ülkelerinin kullandığı enerji türleri