1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye yol ayrımında mı?

11 Kasım 2015

1 Kasım seçimlerinin ardından AKP anayasa değişiklikleri için düğmeye bastı. Sürecin 'tehlikeli' olduğu uyarısında bulunan uzmanlar yeni anayasada özgürlüklerin genişletilmesine odaklanılması çağrısı yapıyor.

https://p.dw.com/p/1H3lh
Türkei - Erdogan
Fotoğraf: Reuters

1 Kasım seçimleri Adalet ve Kalkınma Partisi’ni tek başına iktidara taşımakla kalmadı aynı zamanda Türkiye’yi çok partili siyasi yaşama geçilmesinin ardından en önemli dönüm noktalarından birinin eşiğine getirdi. Çünkü AKP başkanlık sistemini de öngören anayasa değişiklikleri için düğmeye bastı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “rejim endişelerini bir kenara bırakalım” görüşünü ifade ederken aynı konuşmada başkanlık için referandum sinyali verdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu “anayasa değişikliği uzlaşıyla olacak” derken, AKP’nin yetkili diğer bazı isimleri uzlaşı arayışına ihtiyaç duymadıkları yönünde açıklamalar yapıyor.

Rejim değişikliği niteliğindeki değişikliklerin referanduma sunulabilmesi için TBMM'de 330 milletvekilinin oyu gerekiyor. AKP, muhalefetteki MHP ve HDP sıralarından 13 milletvekilinin desteğini alabilirse bu hedefine hiç olmadığı kadar yakınlaşmış olacak.

Toplumsal uzlaşma mı kamplaşmaya bağlı oylama mı?

Ancak toplumsal uzlaşı olmadan, salt oy çokluğuna dayanarak sistem değişikliğine gitmek çoğulcu demokrasi anlayışına ne kadar uygun?

Türkiye İnsan Hakları Kurulu üyesi ve Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Levent Korkut, “Sakil, yüzeysel ‘başkanlık mı olsun parlamenter sistem mi olsun' tartışması toplumu kutuplaştırır, bunun sonucunda kamplaşmaya bağlı oylama yapılır ve daha popüler olanın dediği olur” uyarısında bulundu.

Korkut, 1982 Anayasası’nın kaldırılması ve yeni bir anayasanın yazılması gerektiğini söylemekle birlikte, “Demokrasiye geçiş döneminde rejim değişikliğinin bir faydası olmadığı görüşüne katılıyorum. Ayrıca Türkiye kutuplaşmış toplum özelliği gösteriyor, krizli dönemlerde bir de başkanlık meselesinin eklenmesi işi daha güçleştirebilir” dedi.

Türkei Konstituierende Sitzung des neuen Parlaments
Fotoğraf: Reuters/U. Bektas

'Cumhuriyet'in temel ilkelerinden kopma arzusu'

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Dr. Ece Göztepe, AKP’nin 13 yıllık iktidarı döneminde, anayasada yapılan değişiklikler ile özgürlükçü yasalar çıkarma önündeki engellerin zaten kaldırılmış olduğuna, mevcut Anayasa'da temel hak ve özgürlükleri sınırlamaya ilişkin özel sebeplerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndekilerle neredeyse aynı olduğuna dikkat çekti. Göztepe, “Bununla birlikte yasa koyucu, anayasada öngörülen özel sınırlamaları da aşan, temel hak ve özgürlükleri ihlal eden yasalar çıkarttı. Daha demokratik olmak için yeni anayasa ihtiyacını dile getiren yasa koyucunun bununla çelişen 13 yıllık bir pratiği söz konusu“ dedi.

‘İstikrar için Başkanlık sistemi' talebini anayasa hukukçusu Göztepe, “13 yıllık bir istikrar yaşayan Hükümet’in ağızından çıkan tek anayasa değişikliği sebebi istikrar. Bu çok ilginç bir olgu” sözleriyle yorumladı. Göztepe, "Yeni bir anayasa yapalım ve Anayasa’nın değiştirilemez 2’nci ve 3’üncü maddelerini de bu kapsamın dışına çıkartalım" diyenlerin derdinin bir asli kurucu iktidarı kurmak olduğunu, bunun da 1923’te kurulan Cumhuriyet’in temel ilkelerinden kopma arzusuyla el ele gittiğini düşünüyorum” diye konuştu.

Türkiye’nin yeni bir anayasaya değil, anayasayı ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri özgürlükçü bir şekilde hayata geçirecek bir yasama çoğunluğuna ihtiyacı olduğunu vurgulayan Göztepe, şunları kaydetti:

“Türkiye'de kamu gücü kullanan ve karar alanların temel isteğinin denetimsiz bir kamu gücü olduğunu, temel hak ve özgürlükleri sınırlama konusunda kendilerine sınırsız bir takdir yetkisi verilmesini dolaysıyla kendi denetimlerinde bir demokratik hayat istediklerini görüyoruz. Bunun gerçek bir demokrasi olmadığı çok açık.”

Başkanlık çok parçalı siyasi parti yapılanmasıyla uyumlu mu?

AKP yetkilileri, Türkiye için tek çözümün ‘Türk tipi başkanlık’ olduğunu, bunun demokrasiyi pekiştireceğini savunuyor. Göztepe ise Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi ülkelerinde başkanlık rejimini benimseyen tek bir ülke olmadığını söyledi ve “Kıta Avrupası’nın tarihsel gelişimi ve sınıf savaşlarının sonucu olarak çok parçalı bir siyasal parti yapılanması var ki Türkiye de buna dâhil. Başkanlık sistemi adını taşıyan ve bunu hak eden ülke hangisi diye baktığımızda ABD’yi görüyoruz. ABD dışında başkanlık rejimini kabul edip, uyarlamaya çalışan Güneydoğu Asya ve Güney Amerika ülkeleri demokratik değil otoriter tek adam rejimleridir” diye konuştu.

Göztepe, ABD sisteminde Başkan’ın güçlü olduğunu ancak aynı zamanda başarılı bir güç-denge mekanizmasının işlediğine dikkat çekerken, Türkiye'nin gerçeklerinin çok daha farklı olduğunu vurguladı. Göztepe, "Güç denge mekanizmasının parlamento dışı demokratik kurumlarla denetlenmediği bir ülkede tek bir kişinin, sırtını yasama çoğunluğuna dayayarak yürütme yetkisini kullanması aslında yasama ve yürütmenin tek bir kişide somutlaşmasıdır. Bu da demokratik müzakere, azınlıkların korunması ve görüşlerinin dinlenmesi, temsil edilmesi ilkesinin artık tamamen gömülmesi anlamına gelir.”

Göktaş: “Tehlikeli bir süreçteyiz”

Araştırmacı gazeteci ve hukukçu Kemal Göktaş ise anayasa değişiklikleri ile iktidarın otoriter bir başkanlık sistemini getirme hedefinin yanı sıra İslami bir toplum yolunda laiklik gibi bazı kavramları değiştirme amacı güttüğü görüşünde. Cumhuriyet gazetesi muhabiri Göktaş, "Yeni anayasa tartışmaları iktidarın hegemonyasında gelişiyor ve o hegemonya İslami bir topluma, otoriter bir başkanlığa gidiş için bir dayatma şeklinde. Yeni anayasa emekçilerin kazanımlarını törpüleyebilir, laikliğin altını oyup, otoriter bir başkanlığa doğru gidişin önünü açabilir. Dolaysıyla tehlikeli bir süreçteyiz“ dedi.

Kemal Göktaş sözlerini şöyle tamamladı: “İktidarın demokratikleşme gibi bir kaygısı yok. Kürt sorununda müzakere masasına dönmeyeceğini ilan etti, basına baskı had safhada, gazeteciler yazdıkları haberlerden ötürü tutuklanıyor. Başkanlık gelse de gelmese de Türkiye bundan sonra çok daha büyük toplumsal krizlere sahne olacak.”

© Deutsche Welle Türkçe

Değer Akal