Türkiye yeşil düzene geçişe hazır mı?
18 Nisan 2021Avrupa Birliği, sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar net sıfıra indirmeyi amaçlıyor. Bu hedefe ulaşmak için de birtakım düzenlemelere gidiyor. Bunlardan biri de Avrupa Yeşil Mutabakatı. 2019 yılında açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile hayata geçirilmesi hedeflenen değişiklikler, sanayiden finansmana, ulaştırmadan enerji ve tarıma uzanan bir dizi sektörü kapsıyor. AB, "yeşil düzene" geçişin gerektirdiği dönüşüm ve ilave sera gazı azaltım hedeflerinin Avrupa sanayisi üzerinde yaratacağı maliyet karşısında Avrupa rekabetçiliğinin korunabilmesi için de birtakım önlem mekanizması üzerinde çalışılıyor.
Ayrıntılarının bu yıl ortalarında açıklanması beklenen "Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması" ile amaç, hem yatırımların karbon sınırlamalarının olmadığı bir ülkeye gitmesinin önüne geçmek hem de AB'ye bir ülkeden ithalat yapılıyorsa ve o ülkede karbona yönelik herhangi bir fiyatlandırma mekanizması yoksa o zaman sınırdan geçerken ek bir ücret talep etmek.
Peki planlanan mekanizmanın Türkiye'ye etkisi ve maliyeti ne olacak?
"Sınırda karbon düzenlemesinin" Türkiye’ye maliyeti
Düzenlemeden hangi sektörlerin etkileneceği henüz net olarak bilinmese de başta çimento, çelik ve alüminyum gibi enerji yoğun sektörlerde etkili olması bekleniyor. Ticaret Bakanlığına göre, Türkiye ve AB arasındaki ticaret hacmi 2020 yılında 143 milyar dolar olarak gerçekleşti. AB, Türkiye'nin 2020 yılındaki ihracatında 69 milyar dolar ile yüzde 41,3 oranında pay ile toplam ihracatın ilk sırasında yer alıyor. Türkiye, ihracatında önemli bir paya sahip olan AB'nin uygulamayı planladığı mekanizmadan da etkilenecek.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), bu konuda Türkiye'nin AB'ye ihracat gerçekleştiren 24 sektörü analiz ederek karşılaşılması muhtemel mali yükü hesapladı. Yapılan analizle ilgili DW Türkçe'ye bilgi veren TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Yatırım Ortamı Yuvarlak Masa Başkanı Fatih Kemal Ebiçlioğlu, 2018 rakamları baz alınarak yapılan hesaplamalara göre AB'ye ihracatın karbon düzenlemesi maliyetinin "ton başına vergi 30 euro olur ise maruz kalınacak vergi yükünün yıllık 1,1 milyar euroya kadar çıkabileceğini, ton başına verginin 50 euro olması durumunda ise söz konusu vergi yükünün yıllık 1,8 milyar euroya kadar çıkabileceğinin hesaplandığını" söyledi.
Ebiçlioğlu, Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın "Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olarak yepyeni bir fırsat" olarak değerlendirilebileğini de ifade etti.
Uygulanması beklenen mekanizma ile ürünlere gelecek olan karbon fiyatlaması vergi olarak değerlendirilmiyor. Sınırda karbon düzenlemesinin "bir vergi etkisi olabileceğini", ancak "tam olarak bir vergi olarak adlandırılmadığına" vurgu yapan İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Çiğdem Nas ise aksi halde küresel ticareti düzenleyen Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) bunu "AB için, korumacılık olarak algılayabileceğini ve DTÖ kapsamında sorun olabileceğini" söyledi.
"Pazara devam etmek için uyum sağlamalıyız"
AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile birlikte 6 Nisan'da Ankara'da temaslarda bulunan AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Gümrük Birliği'nin güncellenmesinden bahsederken "iklim değişikliğiyle mücadele" vurgusu da yapmış ve "Odak noktamız yeşil ve dijital dönüşüm olacak" demişti. AB'nin planladığı uygulamanın "piyasacı bir düzenleme" olduğunu belirten Çiğdem Nas, "temel amaç zaman içerisinde tesisleri, sanayi işletmelerini, enerji işletmelerini biraz terbiye ederek bu karbon ayak izini azaltmak" olduğunu kaydetti. Karbon düzenlemesinin ötesinde "ürün standartlarının da değiştiğine" dikkat çeken Nas, "O pazara devam etmek için uyum çalışmalarının yapılaması" gerektiğini de sözlerine ekledi.
Özellikle son yıllarda birçok ülke iklim öncelikli politikalar yürütmeye başladı. Paris İklim Anlaşması'ndan çekildiğini açıklayan Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın yerine işbaşına gelen Joe Biden hükümeti de önce Paris İklim Anlaşması'na dönme kararı aldı, ardından küresel iklim değişikliğiyle mücadele edileceğini vurguladı. 22-23 Nisan tarihlerinde sanal uluslararası bir iklim zirvesi düzenlemeye hazırlanan Biden, iklim değişikliğini "varoluşsal tehdit" olarak nitelendiriyor.
İklimin korunması konusunda Türkiye'nin somut hedeflerini hızlı bir biçimde ortaya koyması gerektiğine işaret eden Fatih Kemal Ebiçlioğlu, "AB'den sonra ABD ve Birleşik Krallık’ın da sınırda karbon düzenlemesi konusunu gündemine aldığını değerlendirdiğimizde, ülkemizde hızlı ve kapsamlı politika ihtiyacının giderek daha da kritik hale geldiği" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye "karbon" uygulamasına hazır mı?
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Türkiye'nin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini çok ciddi şekilde yaşadığını vurgulayarak "İklim Kanunu" için hazırlık sürecinde olduklarını söylüyor. Yasal düzenlemeler için hazırlıkların başladığı belirtiliyor, ancak kapsamının ne olacağı şimdilik bilinmiyor.
Türkiye'nin "para birimi oranı, faiz oranları, enflasyon gibi günlük problemleri ve Doğu Akdeniz, Libya, Suriye gibi alanlarda güvenlik endişeleri" olduğuna dikkat çeken İKV Genel Sekreteri Çiğdem Nas, "göz ardı edilen diğer meselelere uyum sağlamazsak, hazırlık yapmazsak bu sefer çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağız" uyarısını yaptı.
Çiğdem Nas ayrıca, "AB'nin yaptığı gibi bütün politikaların gözden geçirilmesi termik santrallerden tutun yenilenebilir enerjiye kadar, atık yönetimine kadar bütün bu hedeflerin belirlenip ona göre uygulanması lazım. Ama Türkiye’nin ekonomik durumunu da dikkate aldığınızda böyle bir hedef koymak da çok ütopik oluyor" dedi ve "siyasi iradenin de henüz olmadığını" gördüğünü belirtti.
Türkiye'nin "yeşil düzen" karnesi
Türkiye, Germanwatch ve Yeni İklim Enstitüsü'nün (New Climate Institute) ortaklaşa hazırladığı İklim Değişikliği Performans Endeksi'nde, 57 ülke arasında 42'nci sırada bulunuyor. ABD ise son sırada yer alıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Mart ayında açıkladığı 2019 yılı sera gazı envanteri sonuçlarına göre, toplam sera gazı emisyonu bir önceki yıla göre yüzde 3,1 azalarak 506,1 milyon ton oldu. Bu rakam 1990 yılında 219,6 ton olarak hesaplanmıştı.
DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli de Türkiye'nin "sera gazı emisyonlarında geçtiğimiz 30 yıl içerisinde yüzde 130 artış" olduğuna dikkat çekerek "İklim değişikliğiyle mücadele hedefimizi bir an önce gözden geçirmeli ve bütüncül bir iklim değişikliği politikası geliştirmeliyiz" çağrısında bulundu.
Dünyayı en çok kirleten ülkelere bakıldığında ise başta Çin, ABD ve Hindistan geliyor. Türkiye'nin dünya emisyon oranlarında yeri ise yüzde 1'ler civarında. Türkiye ayrıca, küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi dönemdekine kıyasla 2 derecenin altında tutulmasını, tercihen 1,5 derecenin hedeflenmesini öngören Paris İklim Anlaşması kabul etmesine rağmen "iklim finansmanından yaralanamadığı" için henüz TBMM'den geçirmedi.
Adnan Ağaç
© Deutsche Welle Türkçe