Kimse durduk yerde bir ülkenin diğerini işgal girişiminin, üçüncü bir ülkenin zorda olan iktidarı için bir avantaja dönüşeceğini tahmin edemezdi. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıyla birlikte, Recep Tayyip Erdoğan'ın bir anda müttefikleri üzerinde yaptırım gücü olan bir lider konumuna gelmesinden söz ediyorum. Herhalde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de, bu girişiminden Erdoğan'ın bu denli kârlı çıkacağını düşünemezdi. Erdoğan hafta sonunu, NATO üyelik müzakerelerini veto ettiği İsveç ve Finlandiya'nın hükümet başkanlarına taleplerini sıralayarak geçirdi.
Dış politikada değişen rüzgar
Kısa bir özet: Bundan birkaç ay öncesine kadar dışarıdan da, içeriden de bakıldığında, Türkiye'nin dış politikası iflas etmiş gibi görünüyordu. Erdoğan'ın amacı Suriye'de Beşar Esad'ı devirmekti, olmadı. Türkiye'nin müttefiki ABD Suriye'den çekildi, meydan Rusya'ya kaldı. Türkiye ülkenin kuzeyinde Rusya'ya cihatçı örgütlerle mücadele etme sözü vererek kalabildi. Bu sürece paralel olarak, Türkiye Rusya'dan S-400 hava savunma sistemini aldı. Rusya'nın Türkiye'nin kuracağı S-400 sistemine girmeme taahhüdü olmasına rağmen, bu durum NATO'yu ve ittifakın silah üreticilerini tedirgin etti. ABD yeni nesil savaş uçakları F-35'lerin satışını durdurdu, yeni F-16'ların alımı ve eldekilerin modernizasyonu da sekteye uğradı. Ta ki, Putin Ukrayna'ya yürüyene kadar.
ABD gibi Avrupa Birliği de, başlangıçta Erdoğan'ın Putin ile karmaşık çıkar ilişkileri nedeniyle nasıl davranacağını kestiremiyordu. Bunda Erdoğan'ın sağı solu belli olmayan türden bir politikacı olmasının da etkisi vardı elbette. Erdoğan, askeri gemilerin Boğazlar'dan geçişine izin vermeyeceğini açıkladığında, Avrupa ve ABD'de, bir ihtimal kendisini bile şaşırtan bir bayram havası yaşandı. Bir yandan damadı Ukrayna'ya insansız hava aracı satan, diğer yandan Rusya ile savunma sanayiide ortaklık projelerini masada tutan Erdoğan'ın önemi, Batılı müttefiklerinin gözünde arttı. Türkiye'nin krizin taraflarının buluşmasına ev sahipliği yapacağı anlaşılınca, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Türkiye'ye ilk ziyaretini gerçekleştirdi. ABD Başkanı Biden, Erdoğan'ı telefonda tebrik etti. Temel haklar, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü konularında Türkiye'de yaşanan ihlaller önceliğini yitirir, dışarıda Erdoğan'a yeni bir değer biçilir gibi oldu. Bölgedeki yeni güvenlik konsepti ve ihtiyaçları Erdoğan'ın elini güçlendirdi. Rusya Ukrayna'ya saldırmasaydı, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliklerini, dolayısıyla Erdoğan'ın veto kartını çekip çıkarmasını da konuşmuyor olacaktık.
Erdoğan ne istiyor?
Erdoğan İsveç vetosunu, Türkiye'nin iadesini istediği "teröristlerin" burada barındırılıyor olduğu iddiasına dayandırdı. Erdoğan'ın Batılı müttefikleriyle ilişkilerinde 2016'dan bu yana en çok sorun yaratan konu, Fethullahçı isimlerin iltica taleplerinin kabul görmesiydi. İltica taleplerinin kabulünde, darbe girişiminden sorumlu tutulanlara yapılan işkencenin de rolü vardı. İsveç bu koşullarda, suçlu bile olsa, kimseyi Türkiye'ye iade etmezdi. Öyle de oldu. Hükümete yakın haber kuruluşlarından öğrendik. Hükümet İsveç'ten, aralarında eski Today's Zaman Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni Bülent Keneş'in ve Gülen'in İsrail İmamı oldu söylenen Harun Tokak'ın aralarında bulunduğu kişilerin iadesini istemişti. A Haber ve Sabah'a göre, iadesi istenenler arasında PKK'liler de vardı. Ama listede yayıncı Ragıp Zarakolu'nun adını da gördük! Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki yıl önce Ragıp Zarakolu hakkında, kendisini Adnan Menderes'e benzeten bir yazısı nedeniyle, bizzat suç duyurusunda bulunmuştu.
İsveç ve Finlandiya alttan alıyor
Erdoğan hafta sonu Başbakan Magdalena Andersson'dan, İsveç'in PKK/YPG ve Fethullahçı gruplara desteğini sonlandırmasını istedi. İsveç Başbakanı ise Twitter hesabından, bence alttan alan ifadelerle Erdoğan ile görüşme imkânına sevindiğini belirtti; barış, güvenlik ve terörle mücadele alanlarında ikili ilişkileri geliştirme hedefinden söz etti. Yani görüşmeler sürecek. Bunu NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in açıklamaları da teyit ediyor. Stoltenberg de Türkiye'ye NATO'nun yeni üyelere yönelik açık kapı politikasını hatırlatırken, tüm müttefiklerin güvenlik endişelerinin ciddiye alınması gerektiğini ve çözüm için görüşmelerin süreceğini söyledi. Bu şu anlama geliyor. Türkiye taleplerini tekrarlayacak, İsveç hükümeti ilgili makamların talepleri incelemesini isteyecek. İsveç'te bağımsız olan yargı ya da makamlar da büyük ihtimalle, eğer suç tespit edemezlerse, bugüne kadar verdikleri kararların ardında duracak.
İsveç'in Dışişleri Bakanı Anna Linde de, Twitter'da İsveç ve PKK hakkında dezenformasyon yapıldığını, İsveç'in Avrupa'da PKK'yi terörist örgüt ilan eden ilk ülke olduğunu yazdı, yani "Türkiye'nin iddiaları gerçeği yansıtmıyor" demiş oldu.
Erdoğan Finlandiya'yı da Suriye'de faaliyet gösteren YPG'ye yardım etmekle suçlamıştı. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö de hafta sonu Erdoğan ile görüşenlerdendi. Twitter'da "Erdoğan ile doğrudan ve açık bir telefon görüşmesi yaptık. NATO müttefikleri olarak Türkiye ve Finlandiya'nın birbirinin güvenliğini gözeteceğini ve ikili ilişkilerin de böylece güçleneceğini söyledim. Finlandiya terörün her türünü ve şeklini kınamaktadır. Yakın diyalog devam ediyor" diye yazdı.
ABD'ye gelince, F-35'lerle ilgili durumda bir değişiklik olması güç, ama Erdoğan Mart ayında ABD Başkanı Biden'ın F-16'larla ilgili "Ben kongreye bu konuyla ilgili olumlu yaklaşımımı sunacağım ve konunun da takipçisi olacağım" dediğini söylemişti. Erdoğan, "O zaman biz yeni alacağımız F-16'lar ve eldekilerin modernizasyonunu süratle bitirme fırsatını bulacağız" demişti.
Erdoğan vetoda ısrar edebilir mi?
NATO ve yeni müttefik adayları, Erdoğan'dan verilen güvenceleri dikkate alıp veto tehdidini bir kenara bırakmasını isteyecek. Peki Erdoğan taleplerinde ve vetoda ısrar ederse?
The Washington Post gazetesinde "editörlerin analizi" mahreciyle çıkan yorumda, Erdoğan'ın vetosunun Türkiye'nin güvenilmez bir müttefik olduğu şüphelerini canlandırdığı yazıyordu. Gazete, NATO'nun ortak güvenlik endişelerini dikkate almayan Erdoğan'a NATO tarihinde görülmeyen yaptırımların uygulanmasından yana görüş belirtti. Gazete, üyelik sonlandırma gibi bir yaptırımın bulunmadığı NATO'da kuralların tekrar gözden geçirilmesi, ittifakın ortak çıkarlarını tehlikeye atan müttefiklerin üyeliğinin sonlandırılabilmesi gerektiğini yazdı. Washington Post yorumunda, ABD Başkanı Biden'a bu konuda bir girişimde bulunmasını önerdi.
Bu elbette çok uzak bir ihtimal. Türkiye'nin onayı olmadan genişleyemeyen NATO'nun bölgede Türkiye olmadan güvenlik sağlaması da düşünülemez. Ama malum, fazla naz aşık usandırır. Erdoğan'ın yarın rüzgar değiştiğinde açık denizlerde tek başına kalmamak için, ABD, İsveç ve Finlandiya'dan alabileceklerinin maksimumunu iyi hesaplaması ve veto kartını bir noktadan sonra cebine koyması gerekir. Yoksa bir gün karşısında taleplerine kulak verecek bir müttefik de bulamayabilir.