Başarısız mülteci politikası
26 Aralık 2013Lampedusa, İtalya'nın ve belki de bütün Avrupa'nın başarısız göç politikasının sembolü oldu. Buraya her yıl Afrika'dan binlerce mülteci geliyor. Mülteciler fındık kabuğu gibi teknelerle Akdeniz'i aşıp kapağı Avrupa'ya atabilmek için ölümü göze alıyorlar. Tıpkı ekim ayında olduğu gibi mülteci tekneleri kazaya uğradığı ve yüzlerce kişi boğulduğu zaman bütün dünya gözlerini üzüntüyle bu bölgeye çeviriyor. Maceralı yolculuğu kazasız belasız atlatanlar ise sadece birkaç gün geçirmeleri öngörülen mülteci kamplarına kapatılıyor. Ama bu süre uzayarak ayları buluyor. Kamplara kimsenin girmesine izin verilmediğinden kamuoyunun olup bitenlerden haberi olmuyor. İtalya Başbakanı Enrico Letta, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile birlikte Lampedusa adasını ziyaret ettiğinde mültecilerin kaldıkları daracık odaları görmek için ziyaret programını değiştirmişti.
Bu küçük ada ve sakinleri daha önce de mülteci akını yüzünden zor durumda kalmıştı. 2011 yılındaki Tunus devriminin ardından başlayan ‘Arap baharı' sırasında binlerce kişi Lampedusa'ya kaçmıştı. İtalya hükümeti mülteci akını karşısında insani olağanüstü hâl ilan etmiş, zamanın İçişleri Bakanı Roberto Maroni de diğer Avrupa ülkelerini, mülteci problemine seyirci kalmakla suçlamıştı. Maroni, yabancı aleyhtarı sloganlarla halkı göçmenlere karşı kışkırtan ve var gücüyle ülkeye mülteci alınmasını önlemeye çalışan Kuzey Birliği partisinin önde gelen isimlerinden biriydi. Kuzey Birliği'nin halkı tahrik etmesinden İtalyanlar da memnun değildi.
Bir kadın, “Politikacıların halka yabancı korkusu ve güvensizlik aşılamaya çalışması ırkçılığı azdırıyor. Böyle bir şey kabul edilemez” diyor.
BM'den protesto
Kuzey Birliği 2011 yılının kasım ayında istifa eden Silvio Berlusconi hükümetinin küçük ortağıydı ve göç politikasında da tek söz sahibiydi. Koalisyon hükümeti göç kurallarını ağırlaştırmış ve mültecileri derhal sınır dışı edebilmek için Libya ve diğer Afrika ülkeleriyle geri kabul anlaşmaları imzalamıştı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, dikta, iç savaş ve açlıktan kaçanların iltica başvurusunda bulunmasına imkân bırakmadığı gerekçesiyle bu uygulamayı protesto etmişti.
Mülteci akınının kontrolden çıkmasını Kuzey Birliği de önleyemedi. Bunun üzerine, ikamet izni olmadan İtalya'ya girilmesini suç kapsamına aldı ve İtalya'ya gelecek yabancılara çalışma sözleşmesi bulundurma şartını getirdi. Başbakan Letta'nın değiştirmeyi vaat ettiği yasa hâlâ yürürlükte. İtalyan yardım kuruluşları bu uygulamayı riyakârca ve gerçek dışı olarak tanımlıyor ve hiçbir İtalyan işverenin yüzünü bile görmediği Mali ya da Eritreli bir işçiyle sözleşme yapmayacağını hatırlatıyorlar. Mülteciler de bunu bildiklerinden kaçak göçmen olarak yaşamayı göze alıyorlar. Kamplardan kaçabilenler İtalya'nın kuzeyine, hatta Kuzey Avrupa'ya kaçıyorlar. Yüz binlerce yabancı İtalya, Fransa, Almanya ve Benelüks ülkelerinde kaçak yaşıyor. Avrupa Birliği Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi Akdeniz ülkelerine kıtanın güney sınırlarında güvenliği sağlama mecburiyeti getirmeye çalışmış ama bunu başaramamıştı.
İtalya 20 yıl boyunca göç ülkesi olduğunu inkâr etti. Toplumda ve siyasette, göçmenlerin ülkede kısa süre kalacakları inancı geçerliydi. Yabancıların toplumla uyum sağlamasına önem verilmedi. Bunun ceremesini ilk kuşak göçmenlerin çocukları çekiyor. Nijeryalı mülteci bir ailenin kızı olan 13 yaşındaki Ramat okulu bitirir bitirmez İtalya'yı terk edeceğini söylüyor: “İş olmadığı için burada geleceğimiz yok. Önce Nijerya'ya gidip büyük anne-babamı ziyaret edecek, daha sonra da üniversite tahsili için Londra'ya gideceğim.”
İtalyanların iş bulamadığı kriz ortamında Afrikalı göçmenin iş bulması zaten çok zor. Nijeryalı Ramat ebeveyninin İtalya'ya gelmekle büyük hata yaptığını ama kendisinin aynı hataya düşmeyeceğini söylüyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Kirstin Hausen / Ahmet Günaltay
Editör: Beklan Kulaksızoğlu