İstiklal Caddesi'nde küçücük bir çocukla babasının, bir anne-kızın ve bir çiftin canını alan, onlarca sivilin de hayatına kasteden bombalı saldırı, herkesi bir anda 2015'te iki seçim arasında başlayıp iki yıl süren şiddet sarmalına götürdü. Bu arada herkes kendi olağan şüphelisini seçmek ile meşguldü. Öyle ki bir Zafer Partili, "PKK'lı kadın avukat" ifadesini görünce, önüne çıkan ilk iddiayı kimlik bilgileriyle paylaşmakta tereddüt bile etmedi. Bazıları kendileri için makul olan sonuca kestirmeden gitmeye çalışırken bazıları da "Bu saldırıdan kimin ne çıkarı olabilir?" sorusunun cevabı arıyordu.
Ayrıntılı bir cevap için daha erken, ama şiddetin her zaman şahinlere, çatışmadan yana olanlara yaradığını görmeyen yoktur herhalde. Tam da 2015'te olduğu gibi. Kürt meselesinde çözüm yerine çatışmanın yol açtığı kıyımın, saldırılarda can verenlerle sınırlı kalmadığını hatırlatmak gerek. 20 Temmuz 2015'ten 20 Eylül 2022'ye kadar geçen sürede en az 6 bin 264 kişinin hayatını kaybettiğinin altını çizerek.
2015'te ne olmuştu?
Türkiye, AKP'nin mecliste ilk kez çoğunluğu kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimiyle tekrar iktidara geldiği 1 Kasım seçimi arasında, başrolde IŞİD'in olduğu büyük saldırılara tanık oldu. Seçimden iki gün önce, 5 Haziran 2015'te Diyarbakır'da HDP mitinginden başlayıp, 20 Temmuz'daki Suruç Katliamı, 22 Temmuz'da Ceylanpınar'da iki polise düzenlenen suikast, 10 Ekim'de 2015'te Ankara Gar Katliamı'yla devam eden şiddet sarmalında 4 ay içinde tam 143 kişi can verdi. Memleketin kaderini belirleyen, IŞİD'in düzenlediği ve 141 kişinin can verdiği saldırılardan çok, iki polisin uykularındayken katledildiği Ceylanpınar suikastiydi. Bu saldırıyı önce "Apocu bir fedai timinin" yaptığı duyuruldu, ama sonra kimse üstlenmek istemedi. Bir dava açıldı, ama orada da sanıklar da fail değillerdi, beraat ettiler.
Ceylanpınar'dan sonra 24 Temmuz 2015'te Kandil bombalandı ve iki buçuk yıllık çatışmasızlık süreci son buldu. Bu tarihten sonra bir taraftan IŞİD saldırılarına devam ederken diğer taraftan PKK'ye ek olarak kendilerine Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) diyen örgüt sahneye çıktı. TAK'ın Ankara, Bursa, Adana ve 10 Aralık 2016'da Dolmabahçe'deki bombalı saldırıları, onlarca asker ve polisi hedef alan, sivillerin de hayatına mal olan katliamlar olarak kayda geçti. Ne var ki, yazının başında da söylediğim gibi, kayıplar bununla kalmadı. 1 Kasım seçimlerinde tekrar iktidara gelen AKP'nin politikaları da şiddeti durdurmak bir yana, körükledi.
7 yılda en az 6 bin 264 kişi öldü
Uluslararası Kriz Grubu'nun tuttuğu bilançoya göre, 20 Temmuz 2015'ten bu yana girdiğimiz şiddet sarmalında, 20 Eylül 2022'ye kadar en az 6 bin 264 kişi can verdi. Bunların 609'u sivil, bin 385'i güvenlik gücü, 4 bin 44'ü örgüt üyesi olarak kayda geçti. Çatışma ortamında ölenlerden 224'ünün ise, sivil mi, yoksa çatışan taraf mı olduğu belirlenemedi. Bu tablo toplumu terörize eden ve şahinleri güçlendiren saldırıların, şiddetin, çatışmanın sorunların çözümü olmadığının, tam tersine yaraları derinleştirdiğinin ispatı.
Soylu suçluyor, ama PKK üstlenmiyor
Kısa zaman önce "Hangi mağarada kalıyorlar, ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz. Adım atamıyorlar, kıpırdayamıyorlar ve kıpırdayamayacaklar" diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yine kendisiyle çelişti, saldırının sorumlusunu "Elde ettiğimiz bulgular çerçevesinde, PKK/PYD terör örgütü" diye açıkladı. Anadolu Ajansı ve TRT, kadın bombacının polisteki ilk ifadesine göre, "PKK/PYD/YPG tarafından özel istihbarat elemanı olarak yetiştirilip ve Türkiye'ye Afrin'den girdiğini" duyurdu. Ancak Reuters Haber Ajansı, Türk bir yetkilinin IŞİD bağlantısının da tamamen ihtimal dışı bırakılmadığı sözlerini aktardı. Yine de Soylu şüpheye yer vermeyen ifadeler kullandı, Hatta başsağlığı mesajı paylaşan ABD'yi de, PYD/YPG'yi desteklediği için, cinayet mahalline geri dönen katile benzeten bir açıklama bile yaptı.
İçişleri Bakanı, bombacı kadının emri veren kişiyle birlikte yakalandığını söyleyip detaylar verirken PKK'nin askeri kanadı olarak bilinen HPG ise saldırıyla ilgisinin olmadığını söylüyor. Açıklamada, "Ölenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara şifa” dileği, "Türkiye demokrasi güçlerinin ve kamuoyunun, geliştirilmek istenen karanlık süreci görerek bu olayın deşifre edilmesi için mücadele yürütmeleri önem taşımaktadır" cümlesi de yer alıyor.
Soylu'nun ya da PKK'nin ne dediğinden bağımsız olarak, araştırılması gereken, cevap bekleyen çok soru var. O cevaplara ulaşmak mümkün olur mu bilinmez ama, bunu yaparken, sandığa giderken, 2015'ten günümüze uzanan şiddet sarmalından bir ders çıkarmak gerekiyor. Bu konuda muhalefete, özellikle de altılı masada yer alan partilere önemli sorumluluk düşüyor.
Şahinlerin neler yapabildiği ortada, artık güvercinlerin zamanı. Bu halkın kayıp vermeye daha fazla tahammülü kalmadı.