Çoklu baro: Hukuk fakülteleri neden tartışma dışı?
7 Temmuz 2020Türkiye'de kamuoyunda çoklu baro olarak bilinen ve üye sayısı beş bini aşan baroların bulundukları yerlerde iki bin üye ile yeni baro kurulmasının önüne açan 28 maddelik Avukatlık Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ne dair tartışmalar sürüyor.
Kanun teklifi, muhalefetin ve dört gün boyunca meclis önünde nöbet tutan baro başkanlarının itirazlarına rağmen TBMM Adalet Komisyon'unda AKP ve MHP oylarıyla kabul edildi. Perşembe günü Meclis gündemine gelmesi bekleniyor.
Peki, Savunma mekanizmasında köklü değişiklik yaratacak Avukatlık Kanunu ve baro sisteminde öngörülen değişikliğe dair hukuk fakülteleri ne düşünüyor? Öğrenci Seçme Yerleşme Merkezi 2019 yılı tercih kılavuzunda 77 hukuk fakültesi yer alıyor. Hukukçu ve akademisyenlere, bilimsel bir tartışma ya da değerlendirme yapılmamasının nedenlerini ve kanun yapılırken üniversitelerin rolünü sorduk.
Kanun çıkarılırken ya da mevcut bir kanun değiştirilirken ihtiyaçlar doğrultusunda hareket edildiğini belirten İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bahadır Erdem, mutlaka uzman akademisyenlerin görüşlerine başvurulması gerektiği görüşünde.
Daha önce ceza kanunu, medeni kanun ve ticaret kanunu hazırlanırken, üniversitelerin görüşlerine başvurulduğunu anımsatan Erdem, "Milletlerarası Özel Hukuk Kanunu’nun tümünü İstanbul Üniversitesi Milletlerarası Özel Hukuk kürsüsü hazırlamıştır" diye örnek veriyor.
Erdem'e göre, çıkarılmak ya da değiştirilmek istenen kanunun, uygulamada yaratacağı sorunları en aza indirmek amacıyla tüm paydaşların görüşlerinin alınmasını gerekiyor:
"Kanun tasarısı komisyona gelmeden önce hukuk fakülteleri, barolar hatta Yargıtay ve Danıştay gibi ilgili tüm kamu kurumlarının görüşü alınmalı, gerektiği takdirde bu görüşler doğrultusunda yeniden düzenleme yapılmalıydı."
"Hiçbir hukuk fakültesinin görüşüne başvurulmadı"
Prof. Erdem yasa tasarısı hazırlanırken hiçbir hukuk fakültesinin görüşüne başvurulmadığına dikkat çekiyor ve ekliyor:
"Eğer hukuk fakültesi hocalarının görüşleri alınsaydı, hiçbir hukuk fakültesi hocası kanun metninin bu şekilde hazırlanmasını istemezdi."
Kanun değişikliğinin öznesi olan baroların dahi görüşüne başvurulmadığını anımsatan Bahadır Erdem, “Eğer hukuk fakültesi hocalarının görüşleri alınsaydı, hiçbir hukuk fakültesi hocası kanun metninin bu şekilde hazırlanmasını istemezdi. Bir kanun hazırlanırken konunun uzmanları olan akademisyenlerden yardım alınması ve sürece dahil edilmesi, kanunun ihtiyaçlara cevap vermesi ve doğru bir şekilde hayata geçmesi için önemli” değerlendirmesini yapıyor.
Kendilerinden görüş alınmadan, salgın döneminde alelacele hayata geçirilmek istenen değişikliğe karşı çıkan barolar, düzenlemenin geri alınması için 19 Mayıs ve 1 Haziran tarihlerinde iki bildiri yayınladı. Ancak iktidardan herhangi bir yanıt alamadıklarını öne süren barolar, bulundukları illerden Ankara’ya Savunma Yürüyüşü başlatmıştı.
AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan ise geçen hafta mecliste yaptığı açıklamada, barolar başta olmak üzere hukuk dernekleri, akademik çalışma yapan akademisyenler, teşkilatlı ya da teşkilatsız bütün avukatların görüşlerini aldıklarını ifade etmişti.
"Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin kanun yapma tekniği sorgulanmalı"
Avukat ve akademisyen Dr. Neval Oğan Balkız, 16 Nisan 2017 referandumuyla geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kanun yapma tekniğinde; konunun taraflarını, meslek odaları dahil ilgili kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamuoyu ve üniversiteleri sürece katma konusunda olanak yaratıp yaratmadığının sorgulanması gerektiği görüşünde.
Anayasa’nın 130’ncu maddesinde üniversitelere yüklenen bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapma görevlerine dikkat çeken Balkız, "Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda, üniversiteler tarihsel sorumluluklarının gereği tartışmalara katılma, hukuksal öneri ve görüş oluşturma, toplumu aydınlatma ve demokratik bir baskı oluşturma işlevlerini yerine getirebilirler mi?" diye soruyor.
"Üniversiteler bağımsız değil"
Balkız, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyelerinin üçte ikisinin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atandığını, üçte birnin ise üniversitelerarası kurulca seçilen ve Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyelerden oluşturulduğunu hatırlatıyor:
"Üniversitelerarası kurulun yarısı da Cumhurbaşkanı tarafından atanmış rektörlerden oluşuyor. Artık yeni sistemde bütün yetki, tek başına Cumhurbaşkanına ait. Dolayısıyla unvan alma, kadroya atanma, görevde yükselme, görevde kalma ya da göreve son verilmesi gibi akademik yaşamı etkileyecek durumları söz konusuyken, hukuk fakültelerinin ve genel olarak üniversite öğretim üyelerinin eleştirel bir görüşle, bilimsel tartışma içinde olmaları pek olası değil" diyor.
"Sınav sorusu üzerinden CİMER’e şikâyet edilen akademisyenler var"
Avukat Benan Molu da, hukuk fakültelerinin, araştırma yapan kurum kimliğinden, ifade özgürlüğü ve akademik özgürlüğe yönelik saldırılar nedeniyle uzaklaştığını savunuyor.
Akademisyenlerin sınavda sorduğu soruların CİMER’e (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) şikâyet edildiği bir ortamda ne kadar özgür ve bilimsel bir tartışma yapılabilir diye soran Benan Molu, "Hukuk akademisyenleri görüşlerini genellikle dernekler üzerinden ifade ediyor ancak sivil toplumun da görüşleri de dikkate alınmıyor" diyor.
Molu, televizyondaki tartışma programlarında da konunun sağlıklı aktarılmadığı görüşünde. Çoklu baroyu savunanların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki örgütlenme özgürlüğüne atıfta bulunduğu kaydeden Molu, "Eğer üniversitelerde bilimsel bir tartışma başlasaydı bunun yanlış bir tutum olduğu ortaya çıkacaktı. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına göre tek baroya üye olmak örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir müdahale değil, doğru bilgi aktarılmıyor" diye konuşuyor.
Molu'nun sözünü ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadına göre, barolar gibi yasama tarafından kurulan, kişilerin mesleklerini ifa edebilmek için üye olmaları gereken kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleri, örgütlenme ve dernek kurma özgürlüğü kapsamına girmiyor.
Ve söz konusu meslek örgütlerine üye olmanın zorunlu hale getirilmesi, örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir müdahale teşkil etmiyor.
Seda Karatabaoğlu
© Deutsche Welle Türkçe