1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Çevreci büyüme ne kadar gerçekçi?

20 Haziran 2013

Günümüzde ekonomik büyümeden söz edildiğinde artık bunun kalıcı ve çevre dostu olması gerektiği vurgulanıyor. Oysa bazı iktisatçılar bu beklentiyi gerçekçi bulmuyor.

https://p.dw.com/p/18tKC
Visitors wearing masks are seen at the Tiananmen Square in heavy smog in Beijing, China, 28 February 2013. Beijing warned residents to stay indoors as air pollution exceeded hazardous levels five days before Chinas national legislature begins its annual meeting, with thousands of delegates expected in the capital. Concentrations of PM2.5, fine air particles that pose the greatest health risk, rose to 469 micrograms per cubic meter at 10 a.m., near Tiananmen Square compared to an average of 275 in the past 24 hours, the Beijing government reported. The World Health Organization recommends 24-hour exposure to PM2.5 of no higher than 25. The level dropped to 163 at 12 p.m. The country opens its annual National Peoples Congress on March 5 to set this years growth target and discuss policies.
Smog in PekingFotoğraf: picture-alliance/dpa

Almanya enerji dönüşümü hedefi ile kademeli olarak yenilenebilir enerjiye geçmek istiyor. Yani güneş, rüzgâr ve su gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik tedarik etmeyi amaçlıyor. Avrupa'da pek çok kişi çevre dostu yaşam tarzı için bunun gerekli olduğunu düşünüyor. Magdeburg Üniversitesi iktisat profesörü Karl Heinz Paque farklı görüşte. Paque, Almanya'nın gösterdiği çabanın çok da anlamlı olmadığını belirtiyor:

“Almanya'da geliştirdiğimiz bu tür projelerin küresel çapta etkisi olmuyor.  Bunun için çok küçük bir ülkeyiz. Önemli olan, bu eğilimi takip eden ülkelerde nelerin yapıldığı. Çünkü onlar dünya nüfusunun üçte ikisini oluşturuyor.”

Der FDP-Fraktionschef im Landtag von Sachsen-Anhalt und Ex-Finanzminister, Karl-Heinz Paqué, spricht am Donnerstag (08.06.2006) während der ersten regulären Landtagssitzung der neuen Legislaturperiode in Magdeburg. Im Mittelpunkt der Landtagssitzung steht eine Regierungserklärung des Ministerpräsidenten. Foto:Peter Förster +++(c) dpa - Report+++
Magdeburg Üniversitesi iktisat profesörü Karl Heinz PaqueFotoğraf: picture-alliance/dpa

Profesör Paque, Avrupalıların yıllarca ekonomik büyüme ve refah için çabaladığını hatırlatarak, doğa sevgisinin sonradan geliştiğine dikkat çekiyor. Paque, "Doğanın korunmasına öncelik vermek refahın yakalanması ile beraber oluşan bir olgu. Bizde bu 1970'li yıllarda başladı. Daha önce değil. Çin'de yeni gelişiyor çevre olgusu. Hindistan'da ise bunun gerçekleşmesi epey zaman alabilir" şeklinde konuşuyor.

Kömüre talep arttı

Refaha ulaşmış Avrupalıların ise doğayı koruma konusunda kaygıları fazla. Potsdam İklim Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve başiktisatçısı Ottmar Edenhofer, atmosferi fazlasıyla kirleten kömüre Avrupa'da talebin yeniden arttığını vurguluyor:

“Bu endüstri tarihinin en büyük Rönesansı karşısında bir engel. 1990'lı yıllarda büyük oranda kömür yerine gaz kullanılmaya başlandı. Oysa günümüzde kömür yeniden rekabet gücü kazandı. Çin'de ucuz kömür sayesinde ekonomik büyüme güçlü şekilde arttı. Hindistan ve Güney Afrika'da da benzer bir durum yaşanıyor.”

ARCHIV - Ottmar Edenhofer Chefökonom des Potsdam-Instituts für Klimafolgenforschung, hinter einem Globus (Archivfoto vom 23.02.2007). Foto: Nestor Bachmann dpa/lbn (zu dpa-Interview vom 11.12.2011) +++(c) dpa - Bildfunk+++
Potsdam İklim Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve başiktisatçısı Ottmar EdenhoferFotoğraf: picture-alliance/dpa

'Ülkelerin farklı menfaatleri var'

Kömür ve diğer fosil yakıtların yanması sırasında karbondioksit gazı açığa çıkıyor. Çıkan gaz atmosfere zarar veriyor ve korkulan iklim değişikliği olasılığını artırıyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) önlem alınmadığı takdirde yıllık sıcaklık ortalaması yüzyılın sonuna doğru yüzde 5,3 derece artacak ve bunun çevreye yıkıcı etkileri olacak. Buna karşın uluslararası geçerliliği olan bir iklim değişikliği sözleşmesi üzerinde uzlaşma sağlanamadı. Alman araştırma kuruluşu Max Planck Enstitüsü'nden Carl Christian von Weizsäcker bunun arkasında ülkelerin farklı menfaatleri olmasının yattığını belirtiyor ve ekliyor: 

"Uluslararası iklim değişikliği sözleşmesi, en azından potansiyel olarak kömür ve petrol tüketimini azaltıyor, bu da kaynaklara sahip olan ülkelerde fiyatların düşmesine neden oluyor. Kaynak ülkeler de bunu istemiyor. Tüm bunlar bir uzlaşma sağlanmasını güçleştiriyor."

Carl Christian von Weizsäcker spricht am Dienstag (24.01.2012) auf einer Pressekonferenz in München (Oberbayern). Der Volkswirtschaftler ist seit seiner Emeritierung im Jahr 2003 "Senior Research Fellow" am Bonner Max-Planck-Institut zur Erforschung von Gemeinschaftsgütern. Foto: Andreas Gebert dpa/lby
Max Planck Enstitüsü'nden Carl Christian von WeizsäckerFotoğraf: picture-alliance/Andreas Gebert

Bu soruna ülkelerin müzakerelerde konumlarının değişmesi de ekleniyor. Örneğin Kenya, Uganda ve Mozambik, topraklarında petrol bulunduğundan beri iklim sözleşmelerine dâhil olmaya eskisi kadar hevesli değiller. Uzmanlara göre Kopenhag'da başarısızlıkla sonuçlanan iklim görüşmelerinden sonra alınacak önlemler konusunda uluslararası bir uzlaşı sağlanması olasılığı iyice azaldı.

©Deutsche Welle Türkçe

Andreas Becker / Deniz Eğilmez

Editör: Ercan Coşkun

DW Türkçe'yi Facebook (https://www.facebook.com/dwturkce), Twitter (https://twitter.com/dw_turkce) ve Youtube (http://www.youtube.com/deutschewelleturkish) üzerinden de takip edin!