1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Çatışmaların gölgesinde Türkiye-Rusya ilişkileri

19 Ekim 2020

Türk-Rus ilişkileri, bölgesel rekabet, askeri ihtilaflar ve çakışan stratejik menfaatlerle sınanıyor. Peki Erdoğan ve Putin, koparmadıkları diyaloğu sürdürebilecek mi? Uzmanlar, DW Türkçe’ye konuştu...

https://p.dw.com/p/3k9ak
Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin
Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir PutinFotoğraf: Reuters/S. Chirikov

Karadeniz'den Kafkaslara'a, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya uzanan geniş bir bölge, Türkiye ile Rusya'nın nüfuz mücadelesine, kimi zaman da Libya ve Suriye'de olduğu gibi karşı cephelerde yer aldıkları askeri ihtilaflara yol açan stratejik menfaat çatışmalarına sahne oluyor.

Türk-Rus ilişkilerinin yakın geçmişine, uluslararası ilişkilerde çok da emsali olmayan krizler damgasını vurdu.

2015 yılında bir Rus savaş uçağı Türkiye tarafından düşürüldü. 2016'da Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, bir Türk polisi tarafından vurularak, suikast sonucunda Ankara'da hayatını kaybetti. Bu senenin Şubat ayında, Rusya destekli Suriye güçlerinin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı bir tabura düzenlediği hava saldırısı, en az 34 Türk askerinin ölümüyle sonuçlandı.

Her iki ülke, tansiyonun tırmandığı bu kriz anlarında bile iplerin kopmasına, müzakere masasının devrilmesine izin vermedi. Hatta bu gerilimlere rağmen ikili anlaşmalarla ekonomik ilişkilerini geliştirmeye devam eden taraflar siyasi ve askeri krizlerdeki tansiyonu kapalı kapılar ardındaki çetin müzakerelerle düşürmeye çalıştı.

Ortaklık ekonomi odaklı

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan uzmanlar, bölgesel ihtilaflara rağmen hem Türkiye'nin hem de Rusya'nın kendi çıkarlarını gözeten, ekonomi odaklı bir ortaklık ilişkisi inşa ettikleri görüşünde.

Bilkent Üniversitesi Rusya Çalışmaları Merkezi Direktörü Doç. Dr. Onur İşçi, her iki ülkenin sorunları yönetememeleri halinde daha büyük krizlerle karşı karşıya kalacaklarının farkında olduğuna dikkat çekerek şu değerlendirmede bulundu:
"O kadar fazla coğrafyada problem yaşıyor ve ayrı kamplara düşüyorlar ki, bir asgari müşterekte buluşmaları ve bunu bir askeri veya siyasi müttefiklik ilişkisine dönüştürmeleri çok zor. Daha önemlisi, neden bu iki devlet titizce sorunları yönetmeye çalışıyor? Çünkü iki devlet de biliyor ki ancak iktisadi alanda iş birliği yaptıkları müddetçe güçlenebilirler."

Oysa yaklaşık iki yıl önce Moskova'yı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmesinin ardından ilk kez, "Rusya bizim için stratejik bir ortaktır" ifadesini kullanmış, Rusya'yı en büyük güvenlik tehdidi ve hasım olarak gören diğer NATO müttefikleri, bu ifadeleri şaşkınlıkla karşılamıştı.

Moskova, ise Türkiye için bu tanımı kullanmıyor. Hatta geçtiğimiz günlerde Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, "Rusya hiçbir zaman, 'Türkiye Moskova'nın stratejik ortağıdır' demedi, Türkiye bizim partnerimiz" görüşünü aktardı.

Peki Kremlin'in "partnerlik" olarak nitelendirdiği bu ilişkiyi uzmanlar nasıl değerlendiriyor? Rus yapımı S-400 füze savunma sistemi satın alan ve geçtiğimiz günlerde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere Batılı müttefiklerinin uyarısına rağmen bunun ilk denemesini yaptığı iddia edilen Ankara, Moskova ile ilişkilerini daha da derinleştirir mi? İki ülke iktisadi alandaki iş birliğini stratejik olarak geliştirebilir mi?

"Güvensizlik buhranı"

Sorularımızı yanıtlayan stratejist Aydın Sezer, buna ihtimal vermediğini, iki ülke arasında Suriye'de başlayan, Libya'da büyüyen ve derinleşen ve şu anda da Azerbaycan-Ermenistan savaşında perçinlenen bir güvensizlik sorunu olduğuna dikkat çekiyor. Sezer'e göre "Türk-Rus ilişkileri bir güvensizlik buhranı yaşıyor".

Ayrıca iki ülke ilişkilerindeki sorunlu alanların Suriye ve Libya gibi üçüncü ülkelerden kaynaklandığına işaret eden Sezer, "Kuşkusuz iki ülke arasındaki iktisadi ilişkiler özellikle Rusya açısından stratejik öneme haiz. Bu tartışmasız. Enerji, turizm, ithalat ve ihracat gibi alanlarda iktisadi bir stratejik ortaklık var. Ama böylesine bir iktisadi ortaklığın çok azı bile siyasi ilişkilere yansımıyor" dedi.

Sezer, ilişkilerin bir stratejik ortaklığa evrilebilmesi için taraflar arasında bir tehdide karşı ortak hareket edebilme refleksinin gerekli olduğuna vurgu yaparken, "Bu da şu anki gördüğümüz tabloda mevcut değil" değerlendirmesinde bulundu.
Bölgesel rekabet
Rusya uzmanı gazeteci Cenk Başlamış da Türkiye ile Rusya'nın bölgesel rekabetinin, iki ülke ilişkilerinin sınırlarını belirlemede önemli bir ağırlığı olduğu görüşünde.
DW Türkçe'ye konuşan Başlamış, her iki ülkenin bölgede söz sahibi olmak istediğine dikkat çekerken, "İkili ilişkilerde bir yer geliyor ve orada çıkarlar çatışmaya başlıyor. Türkiye'nin, Orta Doğu ve Kafkasya'da hatta belki Balkanlarda bile öncü ülke olmasının önündeki engel ülke Rusya'dır. Bunun aynısı farklı ölçüde olmakla beraber Rusya için de geçerli" diyor.
Başlamış, Rusya'nın Suriye stratejisi konusunda da şu değerlendirmede bulunuyor:
"Rusya'nın Türkiye'ye karşı çok bariz bir politikası var. Türkiye'yi mümkün olduğu kadar yakınında tutarak kontrol etmek. Siz yakınınızda olan biriyle mi, yoksa düşmanınızla mı sorunlarınızı rahat çözersiniz? İdlib ile ilgili bir mutabakat imzalandı ve kesin tarihler verildi örneğin. Rusya, bunların yapılmayacağını biliyordu. Fakat Türkiye'yi karşısına alsa bu sorunun çözülme ihtimali sıfıra inecek. Yani Rusya, Türkiye'nin ayak sürümesine göz yumarken baskıyı artırıyor."

Deniz Barış Narlı / İstanbul

© Deutsche Welle Türkçe