"Haddini bilsin!”
Recep Tayyip Erdoğan ve sosyal medyadaki trol ordusundan en sık duyduğumuz cümle bu. Yukarıdan bakan, tartışmaya kapalı, karşı tarafı susturmaya, sindirmeye yönelik, eleştiriyi toptan reddeden, tehditkâr bir tavrı yansıtıyor. Bu tavır iktidarın işine iki türlü yarıyor. Erdoğan ve Bahçeli ortaklığını gerginlik, milli ve manevi değerler sürekli saldırıya uğruyormuş algısı ayakta tutuyor. Bu algının üzerine tepki ve polemik inşa etmek de iktidarın aleyhinde olan gündemi değiştirmek için kullandığı sihirli formül.
AKP - MHP oy mu kaybetti? Vatandaş zamlara isyan mı ediyor? Gençler aile ve cemaat baskısı, türlü istismar ya da gelecek kaygısı nedeniyle intihar mı ediyorlar? İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiniz ve yine sicili kabarık bir katil, peşini bırakmadığı kadının canını mı aldı? Çek oradan hemen bir “haddini bil!” Çok seveni olan, sosyal medyada çok takipçisi bulunan bir ismi seç. Trollerin çalışsın, günler, hatta yıllar öncesine bakıp, malzeme bulsun. Saldırıyı başlat.
Mesela Sedef Kabaş’ın günler önce Tele 1’de Uğur Dündar’a konuk olduğu programda, mecliste küfretmeye kadar varan sert siyaset dilini eleştirdiği konuşmasını cımbızla, başını at, 28 saniyesini, sırf bir cümle içinde “büyük baş” ve “saray” ifadeleri geçiyor diye, “Cumhurbaşkanı’na hakaret etti” iddiasıyla servis et. Sosyal medya kitlen zamları, olan biten her şeyi unutup, galeyana gelsin, #HaddiniBilSedefKabaş sabaha kadar 1 numarada TT olsun. Meslektaşımız sanki kaçacakmış gibi, gece saat 2’de gözaltına alınsın, sağlık kontrolüne koluna giren polisler eşliğinde götürülsün, sonra da cezalandırılmak için tutuklansın! Sanki büyük bir tehdit bertaraf edilmiş gibi hava yaratılsın.
Medyayı dizginleme çabası
Erdoğan olan biteni keyifle karışık bir öfkeyle izliyor. Anladığım kadarıyla çevresi onu bu tür durumlarda zaptetmeye çalışsa da, her zaman başarılı olamıyor. Erdoğan kendisinin hiddetli halinden hoşlanıyor bence. Çıkan gürültü büyüdüğünde kendini tutamayıp bodoslama giriyor mevzuya. En son Sezen Aksu'yu hedef aldığı gibi, o davudi sesiyle "Dillerini kopartırız”a kadar varan tehditler kullanmaktan kendini alamıyor. Bu sözlerinin Anadolu Ajansı haberinde hiç yer almaması, Erdoğan'ı dizginleyemeyen iletişim danışmanının medyayı dizginleme çabasına işaret. Ne var ki, şişeden çıkan cini geri sokmak zor tabii.
Twitter'da epey takipçisi olan, sanal alemde bu işlerin nasıl yürüdüğünü en iyi bilen gazetecilerden Serdar Kuzuloğlu da hafta içinde "haddini bil” etiketiyle TT listesine girdi. Trol ekibi, onun da 11 yıl önce yaptığı esprili bir konuşmanın videosunu bulmuş, işine geldiği biçimde kırpmış ve Adem ile Havva'ya hakaret ettiği iddiasıyla sosyal medyada yayınlamıştı.
Suç yok, bahane var
Bu arada, yukarıda saydığım örnekler ne kadar kırpılmış, çarpıtılmış olursa olsun, hepsinin tamamen ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor. Bunu Erdoğan da gayet iyi biliyor aslında. Mesela Sezen Aksu'nun Şahane Bir Şey Yaşamak şarkısındaki "Binmişiz bir alamete. Gidiyoruz kıyamete. Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem'e” sözlerinde geçen "cahil” kelimesinin ne anlamda kullanıldığını, dile hakim bir siyasetçi olarak tahmin ediyordur. "Cahil”, Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde, halk ağzında "deney(im)siz, genç, toy” anlamına geliyor. Kur'an-ı Kerim'deki Bakara Suresi'nin 35-39. ayetleri de, tam da bunu, Adem ile Havva'nın cennette şeytana kanıp, yasak ağacın meyvesini yiyerek gaflete düştüklerini anlatıyor. Yeni bir "haddini bil” dalgasına mahal vermemek için "kandırılma, gaflet” ifadelerini, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sayfasındaki tefsirden aldığımı da belirteyim.
Sezen Aksu, Türkiye'nin en üretken, en sevilen ve sayılan sanatçılarından. Şarkıları ve varlığıyla bütün partiler ve siyasetçilerden daha birleştirici bir güce sahip. Erdoğan da dahil olmak üzere, aktif politika yapan siyasetçilerin hepsinden daha uzun süredir hayatımızda. Recep Tayyip Erdoğan ise cumhurbaşkanlığı makamında oturup da, bir sanatçıyı "dilini kopartmak” gibi bir ifadeyle hedef alan ilk siyasetçi. Mecliste, demokrasiye, laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına, herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına, görevini "tarafsızlıkla” yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına yemin eden ama bu yemini meydanlarda ya da camide unutabilen biri.
Seçmen sandığı bekliyor
Erdoğan'a göre "haddini bilmek”, sadece karşı tarafın işi. O sadece "had bildiren”, yani sözlük anlamıyla "sert bir karşılıkla uslandıran, yola getiren, cezalandıran” olabileceğini düşünüyor. Sezen Aksu'nun şarkı sözleriyle ilgili konuşurken de, bundan üç yıl önce Fatih Portakal'a "Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni” diye tehdit savururken de, Kılıçdaroğlu'na ve muhalefete "15 Temmuz'da sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse, siz de dökülün, siz de aynı dersi evelallah alırsınız” diye gözdağı verirken de böyle yapıyor ama en tehlikelisi, kendi tabanına da bir nevi fedailik görevi biçiyor. "Millet sizsiniz, onlar değil” mesajını pekiştiriyor. Oysa onun "millet” olarak tanımladığının kat be kat fazlası seçmen var. Sabırsızlıkla sandığa gidecekleri ve TDK sözlüğündeki açık tarifiyle, "Çevresindekileri hiçe sayarak yetkili olmadığı konularda yüksekten atanlara sert karşılıklarla gereken dersi verecekleri” günü bekliyorlar.
Banu Güven
© Deutsche Welle Türkçe