Merkel'in Türk çözümü
Mülteci krizi artık NATO’nun da bir meselesi. Kuzey Atlantik Savunma Savunma Paktı’nın Yunanistan ve Türkiye arasındaki yapılan insan kaçakçılığına son vermesi planlanıyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ankara’daki buluşmasında bu konuda görüş birliği sağlandı. NATO savunma bakanlarının da çarşamba günü Brüksel’de toplanacak olması iyi. Çünkü böylece mülteci politikasındaki bu yeni gelişmeye ilişkin daha yoğun tartışılabilir.
NATO’nun bu konuda yetkisi olup olmadığı tartışmasından bağımsız olarak sadece bunun düşünülmesi bile bir kez daha şunu kanıtlıyor: Avrupa’nın ortak bir planı yok. Avrupa'dan bahsediliyorsa bu bağlamda Türkiye’nin durumunun da açıkça dillendirilmesi gerekir. Türkiye 1999 yılından beri resmi olarak Avrupa Birliği’nin üye adayı. Ancak Merkel buna rağmen Asyalı-Müslümanlığın baskın olduğu bu ülkeye ‘imtiyazlı ortaklık‘ verilmesinden yana. Almanya uzunca bir süre bu söylemini sürdürdü. Ancak dengeler şimdi ufaktan değişiyor.
Erdoğan bedelini biliyor
Mülteci krizi, otokrat Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı altındaki Türkiye'de siyasi ve mali sonuçlar yaratıyor, ki Türkiye de artan bu bedelin farkında. Türkiye’deki 2 milyondan fazla Suriyeli mülteci için geçen kasım ayında söz verilen ve birkaç gün önce de netleştirilen 3 milyar euro onlardan biri. Bu, sefalet içinde yaşayan insanlar için acilen gerekli bir para. Ancak bu para, bölünmüş Avrupa Birliği’nin bir parça özgürlüğü için de ödeniyor. Mültecilerin böylece Avrupa Birliği’ne gelmelerinin engellenmesi amaçlanıyor.
Almanya da öyle ya da böyle yükün büyük bölümünü taşıdığı için sayı şampiyonluğu rolünü üstlendi ve hesabın büyük bölümünü ödedi. Ancak bunun Merkel tarafından umulan siyasi getisi olur mu, orası şüpheli. Avrupa Birliği sınır koruma teşkilatı Frontex, uzun zamandır gerekli donanıma sahip olmasına rağmen mültecilerin Akdeniz ve Balkanlar’dan geçen güzergahında ölümler devam ediyor. Şimdi NATO’ya yapılan yardım çağrısı ise Avrupa Birliği’nin bu sorunu tek başına çözemeyeceğinin itirafı.
Türkiye artan siyasi itibare hak etmiyor
Merkel açısından umut prensibi geçerli. Bu nedenle Türkiye’ye ayrıca Teknik Yardım (Technische Hilfswerk) örgütünü gönderecek. Amaç, Almanya’nın felaket uzmanlarının Esad rejiminin ve Rusların bombalarından kaçan Suriyelilerin yaralarını sarması. Aynı zamanda sefaletler silsilesinin komşu ülke Türkiye üzerindeki baskıyı azaltması da amaçlanıyor. Ankara’nın yakında yine destek talebinde bulunması mümkün. Ancak her mali yardım ve Merkel’le her buluşma, bu ülkenin siyasi değerini hak etmediği kadar yükseltiyor.
AB'ye aday ülke Türkiye, demokratik koşullardan ışık yılı kadar uzakta. Kürtlere karşı yürütülen savaş politikası ve basın özgürlüğünün tehlikede olması bu değerlendirmeyi yapmak için yeterli. Ancak Alman siyaseti, buna rağmen farkında değilmiş gibi NATO ortağındaki bu koşulları sesini yükselterek eleştirmekten kaçınıyor. Türkiye de elbette aşırı itibar görmekten elbette memnun olabilir. Nitekim daha iki hafta önce ülke arasında hükümetler arası görüşmeler yapıldı.
Türk siyasetinin yeni bir başka rolü de Merkel‘in durumunu daha da karanlık hale getirmesi. Merkel, zor durumdaki ülkesinde, Türkiye'nin de olduğu gibi, kısa vadede biraz olsun kendine hareket alanını yaratmayı umuyor. Ancak uzun vadede bundan bir fayda sağlayamaz. Çünkü mülteci krizi Almanya’da daha yeni başlıyor. Daha yüz binlercesi gelecek, onların ihtiyaçlarının karşılanması ve topluma entegre edilmeleri gerekecek. Başbakan, bu insanlara karşı bir parça olsun güven etkisi yaratıyor. Ancak Türkiye ile ilişkelerinde pragmatik ve maalesef dürüst de değil.
© Deutsche Welle Türkçe
Marcel Fürstenau