Almanya'nın batısı, Belçika ve Hollanda'daki sel felaketleri, iklim değişikliği ile mücadele için küresel çapta daha fazla önlem alınmasının elzem hale geldiğine dair bir uyarı olarak algılanmalıdır. Hasarın gerçek boyutları henüz tam olarak belli değil, ancak yeniden imar faaliyetlerinin milyarlara mal olacağı kesin.
İklim değişikliğinin hâlihazırdaki çapını ve etkilerini kesin olarak saptamak için de henüz çok erken. Ancak bilim insanları, sera gazlarının neden olduğu tahribatın, tahmin edilenden çok daha fazla aşırı hava olayına yol açabileceğinden endişe ediyor. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'nın batı kıyılarında, ayrıca Sibirya ve dünyanın diğer bölgelerinde görülen aşırı sıcak hava dalgaları, giderek daha büyük bir tehdit oluşturan bir iklim değişikliğinin ve bu duruma karşı hızlı bir şekilde önlem alma ihtiyacının bir başka kanıtı.
Küresel bir sorun
Almanya'dan gelen görüntüler, iklim değişikliğinin dünyanın en gelişmiş ekonomileri için bile önemli bir tehdit unsuru olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Avrupa Birliği, riskleri azaltmak için somut bir adım atarak, iddialı hedeflerin yer aldığı bir iklim paketi hazırladı. Ancak bundan çok daha ötesine ihtiyaç duyuluyor. Zira iklimde şu ana kadar meydana gelen değişiklikleri geriye döndürmek imkânsız. Hava salınan her bir karbondioksit gazı, yaklaşık 100 yıl boyunca atmosferde kalmaya devam ediyor.
Bu nedenle belirgin bir sıcaklık artışı ve buna bağlı aşırı hava olayları ile yaşamayı öğrenmeliyiz. Paris Antlaşması'nın hedeflerine ulaşılsa bile ek önlemler gerekli. Bilim insanları, son zamanlardaki sel felaketleri ve sıcak hava dalgalarının sadece "yeni normal" anlamına gelmediği, aynı zamanda alıştığımız istikrarlı iklimin sonunun da habercisi olduğu konusunda uyarıyor. Dünya Bankası, kontrol altına alınmadığı takdirde 2030 yılına kadar iklim değişikliği nedeniyle yaklaşık 132 milyon insanın aşırı yoksulluğa sürüklenebileceğini öngörüyor.
Şimdi aslolan, daha hızlı hareket etmek, gerekli düzenlemeleri yapmak için daha fazla kaynak sağlamak ve doğaya karşı çalışmak yerine, onunla uyum içinde yaşamanın yollarını bulmaktır.
Yatırımları şimdi hızlandırırsak, ekonomik zararın milyarlara hatta trilyonlara ulaşmasını önleyebilir ve binlerce hayat kurtarabiliriz. Küresel Uyum Komisyonu tarafından yapılan bir araştırma, önümüzdeki on yılda daha güçlü barajlar ve drenaj sistemleri ile erken uyarı sistemlerinin de dahil olduğu beş kilit alana 1.8 trilyon dolar yatırım yapmanın, toplam 7.1 trilyon dolar kâr getirebileceğini gösteriyor.
İklim direncini geliştirmek için şimdiden bazı etkileyici projeler yürütülüyor. Almanya'nın Hamburg kentinde yeni oluşturan HafenCity (Liman Şehir) bölgesi, yükseltilmiş zemin üzerine inşa ediliyor. Tüm alan, deniz seviyesinden en az sekiz metre yükseklikte bulunuyor. Hollanda'da ise mühendisler "Room for the River" (Nehir için alan) programı üzerinde çalışıyor. Genişleterek ve derinleştirerek, kıyılardaki kasaba ve köyleri daha iyi korumak için Ren, Maas, Waal ve IJssel'in sularına daha fazla alan açmak istiyorlar. Bu amaçla yeni kanallar açıldı, olası bir sel baskınında sular altında kalma tehlikesi olan binalar yıkıldı ve ilave art bölge havzaları (Hinterland) oluşturuldu. Taşkın durumunda su kütlelerini tarım alanlarına yönlendirebilmek için çiftçiler de projeye dahil edildi.
Çin'de sel baskınları, 2006-2016 yılları arasında yıllık ortalama 251 milyar yuan (33 milyar dolar) hasara neden oldu. Bunu önlemek izin Xiangyang Han River Eco City gibi "sünger şehir" diye tabir edilen yerleşim birimleri kuruldu. Bu şehirlerde daha fazla açık alan, daha verimli su kanalları ve rezervuarlar var. Ayrıca binaların çatıları da yeşillendiriliyor.
Başarıyı paylaşmak
Ancak bu projeler tek başına yeterli değil. İklim değişikliğiyle mücadelede en büyük zorluklardan biri, sorumluluğun yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde birçok farklı devlet kurumu arasında paylaşılmasıdır. Aşırı sıcaklık, sel ve fırtınalar da ihtiyati planlama ve uyum önlemlerine yatırım gerektiriyor.
Bu nedenle, insanlığın başarılı stratejiler konusunda alışverişte bulunması, bilgi ve çözümleri birbirleriyle paylaşması esastır. Hangi önlemin alınacağını belirlemek ve başarıyı yakalamak için hükümetlerin ve özel sektörün, sel ve ısı stresinin neden olduğu hasarın boyutunu saptaması gerekiyor. Bu veriler, planlamaların yapılması ve ilerlemenin gözden geçirilmesi için baz olarak kullanılmalıdır.
Çabuk harekete geçmeliyiz. Ayrıntılı bilgi toplamak ve deneyim edinmek, iklim değişikliğinden genellikle en fazla etkilenen dezavantajlı grupları da daha iyi korumamızı sağlayacaktır.
Meydana gelen son aşırı hava olayları, iklimdeki acil durumunun, toplumsal ve küresel bir sorun olduğunu göstermiştir. ABD ve AB'nin, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelesine yardım etmeye yönelik katkılarını artırmayı planlaması cesaret vericidir. Tüm sanayileşmiş ülkeler, iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek ve gelişmekte olan ülkelerin yeni iklim koşullarına uyumunu mümkün kılmak için yılda toplam 100 milyar dolarlık finansal kaynak sağlama taahhüdünü artık yerine getirmelidir.
Avrupa ve Çin'de meydana gelen sellerin gösterdiği gibi, giderek istikrarsızlaşan iklimimizin bir sonraki etkisi ne olursa olsun, buna mümkün olduğunca hazırlıklı olduğumuzdan emin olmak için dünya çapında uyum çabalarını hızlandırmamız gerekiyor. Ve bunu şimdi yapmalıyız.
Ban Ki Moon, Birleşmiş Milletlerin 8‘inci Genel Sekreteri olarak görev yaptı. Patrick Verkooijen, Rotterdam'daki Küresel Uyum Merkezi'nin başkanıdır.