Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier'in seçildiği takdirde, ki seçileceğine kesin gözüyle bakılıyor, iyi bir Cumhurbaşkanı olacağı kuşku götürmez. İyi görüntü verecek, Almanya'yı dışarda layıkıyla temsil edecek, içerde ölçülü ve gerektiğinde de ikazcı olacak.
Konuşmaları selefi Joachim Gauck'un nüktedanlığına ve Johannes Rau'nun espri ve belagat gücüne belki erişmeyecek. Ama sözleri kulağa ciddi ve samimi gelecek. Cumhurbaşkanı gücünü sözlerinden aldığı için, retorik yeteneği sınırlı olan Steinmeier nesnel ve gerçekçi bir şekilde ülkenin problemlerine parmak basacak. Ondan Richard von Weizsäcker, Theodor Heuss ve Roman Herzog gibi parlak ve tarihi konuşmalar yapması beklenmemeli. Ama o Almanları modern çağın gerçekliğine ikna edici olacak. Ölçünün, tarafsızlığın ve siyasi mantığın temsilcisi olarak tanınacak. Hele Putin, Trump, Erdoğan ve Avrupa Birliği krizi arasındaki çalkantılı bir dönemde yaşadığımız düşünülecek olursa, bu özelliğinin hiç de küçümsenmemesi gerekir.
Başbakan gafil avlandı
Onu Angela Merkel seçmedi, Steinmeier Merkel'e seçtirildi. Koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti'nin Genel Başkanı Sigmar Gabriel Dışişleri Bakanı'nı aday göstererek hem Merkel'i hem de Hristiyan Sosyal Birlik lideri Horst Seehofer'i ‘atlatmış' oldu. Seçiciler Meclisi'ndeki kuvvet dengesinin bilincinde olan Başbakan Merkel ‘uzlaşı adayı' arıyordu. Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert aday olmayacağını açıkladıktan sonra Merkel aday arayışını zamana bıraktı ve Gabriel de erken davranıp Steinmeier'i Sosyal Demokratların adayı ilan etti. Bir hafta sonra Merkel şahmat olduğunu anlayıp Steinmeier'i mantığın ve siyasi merkezin adayı mertebesine çıkardı.
Dünyanın en güçlü kadın siyasetçisi sayılan Merkel iç politikada oldukça hırpalandı. Otoritesini yıpratan mülteci krizinden sonra Cumhurbaşkanlığına aday arayışında da talihi yaver gitmedi. Almanya'nın en büyük siyasi partisi olan Hristiyan Demokrat Birlik bu makama layık bir isim çıkaramaz mıydı? Demokrasinin kurallarına göre kaybetme ihtimali de olsa kimse çıkıp ‘ben varım' diyemez miydi? Yoksa artık sadece kazanacağından yüzde yüz emin olanlar mı Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyuyor?
Trump'ın seçilmesinden, her yerde elitlerin aşağılanmasından, Erdoğan gibi otoriter popülistlerin parlamasından ve Brexit'ten sonra bu makama layık iki isim arasında tercih yapılmalıydı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde güç odaklarının değil, federal ve eyalet meclisi üyelerinin dediği oluyor. Bu durumda Steinmeier gibi Birlik partilerinin gösterecekleri kendi adaylarının da seçilme şansı olurdu.
CDU kendini küçülttü
Merkel taktik hatasının kurbanı oldu. Gabriel'in aksine akla en yakın olanı yapıp kendi adayını açıklamadı. Kendini gereksiz yere küçülttü. Her şeyden önemlisi de, iki aday arasındaki demokratik çekişmeye şans tanımadı. Belki Steinmeier böyle bir durumda da seçilebilirdi. Büyük ihtimalle de Almanya'nın iyi ve saygın bir temsilcisi olurdu. Ama seçimi başkası da kazanabilirdi. Belki Almanya'nın bir kadın Cumhurbaşkanı olurdu. 67 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı sarayına bir kadının çıkması da geçirmekte olduğumuz zor döneme verilmiş karşılık yerine geçerdi. Birden fazla adayın katılacağı Cumhurbaşkanlığı seçimi aynı zamanda, ‘yukarıdakiler zaten dilediğini yapıyor' diyenleri de sustururdu. Özetle, 2017 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi Almanya açısından kaçırılmış bir fırsat olacaktır.
© Deutsche Welle Türkçe
Alexander Kudascheff