Yorum: "Biz onları sevdik"
18 Mart 2021Koronavirüse karşı ilk aşıyı geliştiren bilim insanları, kanser araştırmacıları, BioNTech şirketinin kurucuları Dr. Özlem Türeci ile Prof. Uğur Şahin’e Almanya’nın en üst düzey devlet madalyası olan Yıldızlı Liyakat Nişanı verilecek. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in vereceği madalyalar Bellevue Sarayı’nda düzenlenecek bir törenle takdim edilecek. Türeci-Şahin çiftinin onurlandırılacağı törende Başbakan Dr. Angela Merkel de hazır bulunacak.
Bütün dünyayı kasıp kavuran koronavirüs pandemisinin hayatımızı yakın tarihte hiç tanık olmadığımız oranda kısıtladığı, dünyada 2 milyon 700 bine yakın insanın canını alan virüse karşı yüzde 95 başarı gösteren aşıyı bulan Türeci ve Şahin kimdir?
Özlem Türeci
Özlem Türeci 1967 yılında Almanya’nın kuzey eyaletlerinden Aşağı Saksonya'daki Lastrup kasabasında dünyaya geldi. Cerrah olan babası, Katolik Kilisesi’ne bağlı bir hastane olan St. Elisabeth-Stift’te çalıştı. Türeci lise eğitiminin ardından Homburg kentinde bulunan Saarland Üniversitesi’nde tıp eğitimi aldı ve doktorasını da orada tamamladı. Eğitiminin son yıllarında eşi Uğur Şahin ile tanıştı. İkisini birleştiren tutku araştırmaya duydukları ilgi oldu.
Uğur Şahin
Uğur Şahin ise 1965’te İskenderun’da doğdu. Dört yaşında ailesi ile Köln’e geldi. Babası Köln’deki Ford fabrikasında işçi olan Şahin, Erich Kästner Lisesi'ni bitirdikten sonra tıp okudu. 1992’de Köln Üniversitesi'nde, kanser hücrelerine karşı immünoterapi alanında yazdığı doktorasını en iyi not olan summa cum laude ile tamamladı. 1999 yılında Homburg'daki Saarland Üniversitesi'nde doçent unvanını aldı. 2000 yılında Zürih Üniversitesi’nde araştırmalarını yürüttü. Akabinde Mainz'daki Johannes Gutenberg Üniversitesi’nde genç bir araştırmacı grubun çalışmalarının direktörlüğünü üstlendi. 2006’da da deneysel onkoloji alanında profesörlüğünü aldı.
2001 yılında Ganymed’i kurdular
Bir kız çocuğu bulunan Türeci-Şahin çifti uzun yıllar kansere karşı yeni tedavi yöntemleri konusunda araştırmalar yürüttüler. 2001 yılında Ganymed Pharmaceuticals şirketini kurdular. Çift, belli tümör hücrelerinin oluşumuna yol açan hatalı gen tespitini mümkün kılabilmek için bir metot geliştirdi. Bu metottan yararlanarak, mRNA (mesajcı RNA) teknolojisi ile vücuttaki belirli bir tümörü hedefleyecek kişiselleştirilmiş tedavi konusunda önemli başarı sağladılar. Türeci-Şahin çifti, 2016’da Ganymed'i bir milyar 200 milyon euroya Japon şirketi Astellas’a sattı. Geliştirilen kanser tedavisinin tıbbi onay sürecinde 2020 itibarıyla son evreye varıldığı bildiriliyor.
2008'de Ganymed'in yanısıra BioNTech’i kurdular. Başlangıç sermayesi olan 180 milyon doların büyük kısmını Andreas ve Thomas Strüngmann kardeşler sağladı.
Türeci ve Şahin’i geniş kitlelere tanıtan en önemli buluşları ise kapkaranlık koronavirüs pandemisi döneminde umut ışığı veren ve temeli yıllardır yürüttükleri kanser araştırmalarında edindikleri tecrübeye dayanan koronavirüs aşısı oldu. Buldukları aşının tescillenmesi ve tedavide gösterdiği başarıyı ortaya koyan araştırmalar BioNTech’in değerini kısa sürede katladı. BioNTech’in piyasa değeri 20 milyar dolara ulaştı ve şirkette yüzde 18 pay sahibi olan Uğur Şahin birdenbire Almanya'nın en zengin ilk 100 insanı arasına girdi.
Mütevazılıkları dikkat çekti
Türeci ve Şahin, yakaladıkları başarıya ve bir anda artan servetlerine rağmen mümkün olduğunca medyadan uzak kalmaya çabaladı. Verdikleri sınırlı söyleşilerde de hep mütevazı bir tavır sergileyip, az ve öz konuştular. Aşıyı, tekniklerini, RNA yöntemi ile ilgili endişeleri, komplo teorilerini ele alan programlarda sabırla anlattılar. Sözcükleri tarta tarta, yavaş yavaş seçtiler. Tarz olarak yumuşak oldukları kadar içerikte de bir o kadar kararlı ve emin oldukları görüldü.
Uğur Şahin’in her sözcüğü titizlikle seçme uğraşı, kelimeleri üç kez, dört kez tekrarlayarak en doğrusunu bulması çabası, kazandıkları parayı nereye harcayacakları sorusuna, paraya değil, araştırmaya kafa yorduklarını söylemesi, yanlış bir bilgiyi düzeltirken zaman zaman utangaç bir çocuk edasıyla tebessümü, onların başarının ışığında güneşlenmekten çok sadeliğe sığındığını gösterdi.
Yine medyada nadir görünen Türeci’nin de aynı şekilde mütevazılığı, sükuneti ve azmi en son verdiği 8 Mart mesajında da tekrar belli oldu. O mesajında Türeci, engelli parkur yarışçısı Amelia Boone’un, "Ben en güçlü değilim, en hızlı da değilim. Ama acı çekmede ve sebat etmede gerçekten iyiyim" sözlerine atıfta bulundu ve kadınlara, "Geniş bir vizyona sahip olun ve karşılaştığınız engellerden bağımsız olarak azimle o vizyona bağlı kalın" diye seslendi.
Türeci-Şahin çiftinin başarısı çok küçük bir kesim hariç Almanya’da da büyük gurur ve mutluluk yarattı. O küçük ırkçı kesimin karalama çabaları da zaten onların ışığında sönüp gitti.
"Akşam olmadan günü övme"
Almancada bir söz vardır; "Akşam olmadan günü övme" diye. Noktası konmamış bir işin arkasından olumsuzluk çıkabileceğina işaret eder, doğruluğu tecrübeyle sabittir. Buna rağmen müsaade ederseniz biz Türeci ve Şahin’i övmek istiyoruz.
Onları övmek istiyoruz çünkü biz onlarla gurur duyduk.
Gurur duyduk ama kökenleri, dinleri ve dilleri nedeniyle değil.
Onlar bize zifiri karanlık bir tünelin ucundaki ışığı gösterdi diye. Sevdiklerimizle kucaklaşıp, onlara tekrar dokunma, öpme umudunu bize geri verdi diye.
Buldukları aşının yüzde 90’dan fazla etkili olduğunu duyunca eve gidip çay demleyip kutladıklarını duyunca kendimizden gördük.
Bizim gibi Almanya'dan Türkiye'ye giderken arabaya fındıklı çikolata, Nivea kremi, Schauma şampuanı, Nescafe yüklediklerini düşünerek tebessüm ettik.
Gittikleri Türkiye’de belki bizim gibi bazen kırık dökük konuştuklarında etraftakilerin güldüğünü, onların da bizim gibi mahçup olduğunu hayal ederek yakın hissettik.
Bir Pazar kahvaltı ederlerken sofralarına sucuklu yumurta, salçalı ekmek gelmiş olma ihtimali bizi onlara yakın kıldı.
Buldukları aşıyı gözümüzde canlandırmamız için basitçe, tekrar tekrar anlatma sabrını gösterdikleri için müteşekkir olduk.
Sabah işe giderken uğradığımız, köşedeki bir fırından sandviç alırken arkamızda sıraya girebilecekleri ihtimalini düşünerek sevdik.
Lambada beklerken yanımızdan bisikletle geçebilecekleri ihtimali bizi onlara yakın etti.
Geldiğimiz kültürde küçükler büyüklerine demez ama müsaade ederlerse biz demek istiyoruz:
Helal olsun.
Elmas Topcu, Erkan Arıkan
© Deutsche Welle Türkçe