AB'de olağanüstü durum mu?
2 Eylül 2015Mülteci krizinin baskısına maruz kalan Avrupa Birliği'nde (AB) ortak değerlerin nasıl çabucak unutulduğunu görmek insanı ürkütüyor. Giderek artan sığınmacı, mülteci adayı ve göçmen sayısı karşısında bir an önce önlem alınmazsa AB derin bir krize sürüklenebilir.
Mültecilere insan onuruna yakışır şekilde davranılacağının garantisi artık kalmadı. Barınaklar insan almıyor. İnsan kaçakçıları mültecileri soyuyor. Yabancı düşmanlığı tahrik ediliyor. Tren garlarında, Manş tünelinin ağzında ya da Brüksel'in merkezinde gelişigüzel kamplar kuruluyor. Bu acı gerçeğin dillerden düşürülmeyen Avrupa dayanışması ve hakkaniyetle ilgisi olamaz.
Almanya Başbakanı'nın da çaresiz kaldığı anlaşılıyor. Bayan Merkel bir yandan ‘Dublin kuralının' işlemediğini söylüyor, diğer yandan ise Macaristan, Yunanistan ve İtalya'dan işlemeyen kurallara uymalarını istiyor. ‘Dublin kuralı' mülteci ile ilgilenme yükümlülüğü, AB topraklarına ayak bastığı ilk ülkeye düşer, diyor.
Dublin öldü, yaşasın inat
Bu böyle sürüp gidemez. Mültecilerin büyük bölümünü kabul eden Almanya, Avusturya ve diğer Birlik ülkeleri mülteci adaylarının adil bir şekilde 28 üye ülke arasında paylaştırılmasını talep ediyor. Ancak üyelerin büyük bölümü krizden etkilenmediği için kuralların değiştirilmesine yanaşmıyor. Polonyalılar, Finler, İspanyollar, İrlandalılar ve diğerleri ‘mülteci Almanya, Avusturya ya da İsveç'e gitmek istiyorsa, mesele yok' diyorlar. Böyle dayanışma olur mu?
Hukuki kurallar gelişmelerin baskısıyla buharlaşıp giderken AB seyirci kalmaya devam ediyor. Macaristan, Sırbistan sınırını kapatarak ve mülteci adaylarının istedikleri ülkelere gitmelerine izin vererek krizin üstesinden gelmeye bakıyor. Avusturya ve Almanya sınır kontrollerini arttırıyor. Birlik bütçesine net katkıda bulunan Avusturya'nın hükümeti dayanışmaya ortak olmayan ülkeleri mali yardımdan yoksun bırakmakla tehdit ediyor.
Bana uğrama, komşuya git
AB ülkeleri arasındaki anlaşmazlık kısa zamanda tırmanabilir ve Şengen Bölgesi'ndeki seyahat özgürlüğü yerini artan sınır kontrollerine bırakabilir. Diğer ülkelerin ortak hukuka sadakat göstermemesi nedeniyle milli sınırlarını bizzat koruma düşüncesi, Avrupa'nın kazanımlarını tehdit eden bir düşünce tarzıdır. Mülteci meselesinde, ‘komşum dururken benim evimi yakma' mantığı işilyor.
Yunanistan yıllardır ‘mültecilere sıfır ilgi' politikası izliyor. Sorumlu olduğu mültecileri kuzey sınırından ‘Balkan güzergâhına' yolcu ediyor. Sığınmacılar Sırbistan'dan yine bir AB ülkesi olan Macaristan'a geçiyorlar. Macaristan'ın AB ülkesi Yunanistan'ın mültecilere sahip çıkmamasına tepki göstermesi bir ölçüye kadar anlaşılabilir. İtalya da hemen aynı yönteme başvuruyor. İngiltere mültecilere tamamen kapanmaya çalışarak Manş tünelinin güvenliği yüzünden Fransa ile atışıyor. İşte Avrupa'nın bir yüz karası daha.
Kriz, geliyorum demişti
Kimse mülteci sayısının artacağını bildiği halde hazırlık yapmamıştı. Almanya mülteci barındırma kapasitesini yıllardır azaltıyor. İltica başvurularını karara bağlayacak personel yetersiz kalıyor..
AB'nin Brüksel'deki merkezinden şu günlerde çok az açıklayıcı beyanatlar geliyor. Yaz uykusundan uyanmaya çalışan AB Komisyonu mayıs ayında 10 maddelik bir program sunduklarını hatırlatıyor. Ama plan üye ülkeler tarafından uygulanmadı. Komisyon İtalya ve Yunanistan'da olağanüstü durum olduğunu teyit etmişti. Fakat başvurusu kabul edilen mülteciler hala başka AB ülkelerine gönderilecekleri günü bekliyorlar.
Yakında bir araya gelecek olan AB İçişleri Bakanları Dublin kurallarında köklü değişiklik yapılmasına ve ortak sığınmacı merkezleri kurulup mültecilerin üye ülkeler arasında nasıl paylaşılacağına karar veremedikleri takdirde Avrupa bariyer, tel örgü ve duvarlı yıllara geri döner. Durum mültecilerin kötü kaderi kadar Avrupa projesinin geleceği açısından da son derece düşündürücüdür.
© Deutsche Welle Türkçe
Bernd Riegert