Brüksel’de toplanan AB liderler zirvesinde, Türkiye ile ilişkilerin geleceği de tartışılan önemli konular arasındaydı. Beklendiği gibi, Türkiye ile ilgili önemli bir karar alınmazken, Türk sivil toplum kuruluşlarının, özellikle demokratikleşme, ifade özgürlüğü ve temek hak ve özgürlükler gibi konulardaki projelerinin daha da güçlü bir şekilde desteklenmesi için ön çalışma başlatıldı. Bu anlamda "Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (İPA)" kapsamındaki fonların kullanımında kesintilere gidilmesi ve STK’lar daha aktif şekilde desteklenirken kamu kurum ve kuruluşlarına verilen desteğin en düşük seviyeye indirilmesi bekleniyor. Avrupa Komisyonu, önümüzdeki günlerde bununla ilgili bir çalışma yapacak.
AB'nin eli kolu bağlı
Türkiye ile ilgili olarak AB’nin büyük oranda eli kolu bağlı. AB liderlerinin büyük bir çoğunluğu Türkiye’deki gelişmelerden büyük endişe duyarken, Türkiye’nin tekrar demokratikleşme yoluna dönmesi için AB’nin yapabileceği fazla bir şey olmadığının da farkındalar. Türkiye’ye kapının tamamen kapanması anlamına gelecek, müzakerelerin resmi olarak dondurulması veya sonlandırılması gibi bir kararı da liderlerin büyük çoğunluğu desteklemiyor. Konu zirve gündemine gelse de fazla tartışılmadan reddedildi. Özellikle Merkel için seçim kampanyası sonrası bu konuyu Brüksel’de gündeme taşımak adeta bir zorunluluk haline gelmişti. Her ne kadar, olası olumsuz yansımaları nedeniyle Merkel de şu an için böyle bir karara sıcak bakmasa da, Avusturya’nın da yardımıyla konuyu gündeme taşımış ve en azından iç politikaya yönelik “ben söz verdiğimi yaptım ama diğer liderler aynı görüşte değil” mesajı vermiş oldu.
Zirveden sadece fonlar ile ilgili bir ön çalışma kararı çıksa da, aslında AB bir süredir bu konuyu tartışıyor. Yeni ve somut bir öneri ise şu ana kadar gündeme gelmiş değil. Fonların, demokratik değerler ile özellikle ifade özgürlüğünü ve gazetecileri destekleyen kurum ve kuruluşlara aktarılarak, zor şartlarda ayakta kalma mücadelesi veren demokratik ve batılı değerlere inanan kişi ve kurumların desteklenmesi planlanıyor. Elbette bunun nasıl gerçekleşeceği ve Türk hükümetinin buna nasıl bir tepki vereceği de merak ediliyor.
Bir yandan kapasite sorunu da özellikle Avrupa Komisyonu tarafından gündeme getiriliyor. 4.5 milyar Euro sadece sivil toplum projeleri ile dağıtılamayacak kadar büyük bir rakam. AB’nin projeler ve bu projeleri uygulayacak kurumların kapasiteleri ile ilgili çok net kuralları var. Her ne kadar Türk sivil toplumu, özellikle Orta ve Doğu Avrupa ile karşılaştırıldığında oldukça gelişmiş de olsa, büyük projeleri yönetebilecek kurum sayısı çok fazla değil. Bunun da ötesinde, zaten daha küçük ve fark yaratacak projelere de daha fazla ihtiyaç var. Bu şartlar altında, eğer Avrupa Komisyonu daha etkin çalışacak bir formül geliştirmezse, kalan sürede bu fonun en fazla %20-25 gibi bir bölümünün sivil toplum tarafından kullanılabileceğini düşünmek yanlış olmaz.
Fiilen dondurulan diğer konular
Her ne kadar sürekli müzakere sürecinin fiili olarak donduğundan bahsetsek de gündeme getirilmeyerek veya sessiz sedasız bir şekilde dondurulan pek çok konu da mevcut. Vize serbestisi ve gümrük birliğinin modernizasyonu bu konuların başında geliyor. Elbette Türk hükümetinin politikaları yüzünden tüm Türk vatandaşlarının da bu şekilde cezalandırılıyor olması ne kadar mantıklı onu da ayrıca tartışmak gerekir. Özellikle vize konusu gerek iş dünyası, gerek öğrenci ve akademisyenler, gerekse sanat dünyası için hala bir kabus. En azından toplumun bazı kesimlerine yönelik olarak vize sisteminin kolaylaştırılması aslında AB’nin Türk vatandaşlarına göndereceği çok pozitif bir mesaj olur. Özellikle AB’nin Avrupa’ya eğitim veya kültür amaçlı gelmeye çalışan Türk gençlerini bu şekilde cezalandırması kabul edilebilir değil.
Sessiz sedasız donmakta olan bir konu da Avrupa Yatırım Bankası kredileri. Türkiye’ye verilen kredilerde büyük oranda düşüş yaşanırken yeni kredilerin onaylanması her geçen gün zorlaşıyor. Başta Almanya olmak üzere, AB de bu şekilde Türk hükümetine ekonomik bir mesaj vermeye çalışıyor.
Türkiye’nin daha şimdiden 2019 seçimlerine kitlendiği düşünülürse, bu trendin önümüzdeki 2 yıl da değişmeyeceğini öngörmek zor değil. 2019 seçimleri sonrası yeni bir ortam ve yeni bir başlangıç mümkün olur mu? Sanırım bunu görmek için de seçim sonuçlarını beklemek gerekecek.
Türkiye’nin Avrupa’daki yeni dostları
Buarada, hep Türkiye ile ilgili Avrupa’dan gelen olumsuz açıklamalar gündeme geliyor ama son zirve ile birlikte Türkiye’nin Avrupa’daki yeni dostları da belirginleşmeye başladı. Başta Bulgaristan, Polonya ve Macaristan olmak üzere bir grup liderin çok açık bir şekilde Türkiye yanlısı pozisyon aldıkları konuşuluyor. Elbette bu yeni dostların, değerler değil çıkarlar bazında Türkiye’ye destek çıktığını da vurgulamak lazım. Özellikle Polonya ve Macaristan liderlerinin, pek çok AB ülkesi ve kurumu tarafından çok sert bir şekilde eleştirildiğini düşünürsek, Türk hükümeti ile ortak duruşları da daha fazla anlam taşıyor. Her ne kadar bu liderlerin sesini uluslararası alanda Merkel kadar duymasak da, bu durum aslında AB’nin sadece Almanya ve Merkel’den ibaret olmadığını ve AB’nin en güçlü ülkesi olan Almanya’nın bile istediği her şeyi yapmasının zor olduğunu açık şekilde ortaya çıkıyor.
Demir Murat Seyrek/ Brüksel
© Deutsche Welle Türkçe
Dr. Demir Murat Seyrek, Avrupa Demokrasi Vakfı Kıdemli Danışmanı olarak görev yapmaktadır.