Yerel seçimler: "İzmir’de herkes böyle barış içinde yaşar"
24 Mart 2019İzmirli sosyal bilimci, şehir ve bölge plancısı Prof. Dr. İlhan Tekeli, "İzmirlilerin yaşam tercihleriyle oluşan 'gerilimi düşük' bir yaşam tarzına"na sahip olduklarını söyler. Nitekim, pek çok İzmirli’nin ister yerel ister genel seçim olsun tercihini her seferinde ana muhalefet partisinden yana koymasında, yaşam tarzlarına müdahale edileceği endişesinin yattığı sır değil.
37 yaşındaki Burcu Ş. bu endişeyi taşıyanlardan. Neden CHP'ye oy vereceğini anlatırken, ülke genelindeki muhafazakarlaşmanın yalnız yaşayan bir kadın olarak kendisini tedirgin ettiğini söylüyor: "İzmir daha seküler. Kadınların günün her saatinde dışarıda olması burada yadırganmaz. Yalnız yaşamanız, farklı gözle bakılmanıza neden olmaz."
Yine Kordon'da Körfez'e olta atarken karşılaştığımız 57 yaşındaki emekli Abdullah B. de benzer bir yaklaşımla, "Bakın çevrenize" diyor; "şu çimlere oturmuş gençlere, yanıbaşlarında piknik yapan ailelere, benim gibi balık tutan emeklilere, çoluk çocuk gezen insanlara bakın. İzmir'de herkes böyle barış içinde yaşar. Kimse kimsenin dünya görüşüne, yaşama şekline, giyimine kuşamına karışmaz. Bunun değişmesini istemiyoruz. İşim gereği çok şehir gezdim Türkiye'de, buradaki özgürlüğü başka yerde bulamazsınız. Bu nedenle fazlasıyla göç almış durumdayız ya zaten. Artık diğer büyük şehirlerden de İzmir'e geliyorlar."
"İzmir'de insanî değerler hâlâ diri"
Gerçekten de veriler, Türkiye'nin 80 ilinden de göç alan İzmir'e son yıllarda İstanbul ve Ankara'dan gelip yerleşenlerin sayısında önemli bir artış olduğuna işaret ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 4 milyon 300 bin nüfuslu İzmir'e 2018 yılında 130 bin kişi göç etmiş. İzmir en çok göçü ise sırasıyla İstanbul ve Ankara'dan almış.
Peki, neden? 6 ay önce eşi ve iki çocuğuyla İstanbul'dan İzmir-Urla'ya yerleşen 42 yaşındaki Burak Bener, İstanbul’un "keşmekeşi"nden kaçtıklarını anlatıyor, İzmir'in daha gerilimsiz bir sosyal ortam ve daha kaliteli bir yaşam vaat ettiğini söylüyor. Bener, "İnsanları daha insancıl, daha medenî. Burada doğayla içiçe yaşama şansımız oldu. Trafik daha rahat. Çocuklarımız okula servisle gitmek zorunda kalmıyor. Organik tarım ürünlerine erişim daha kolay. Ama en önemlisi insanlar. İstanbul’da sokağa çıktığınız zaman insanların yüzü asık ve sert. Burada insanlar daha güleryüzlü ve daha yardımsever. İzmir'de insanî değerler hâlâ diri" diyor.
"İzmir CHP'ye fazla tolerans gösterdi"
İzmir 1960'lı yıllardan başlıyarak 2000'li yılların başına kadar ise, kırdan kente göçün başlıca çekim merkezlerindendi. 1977 yılında Van'dan İzmir'e göç etmiş olan ve Balçova’da bir berber dükkanında sohbet ettiğimiz Mustafa Ensari ise, büyük şehirden gelenlerin aksine İzmir’in neden bir İstanbul gibi olamadığını sorguluyor.
Ensari, "İzmir CHP'ye hak ettiğinden fazla tolerans gösterdi. Yeter artık, vatandaş hizmet bekliyor. Yatırım yok. Trafik berbat. Yollar çukurla dolu. Metro dediler, yıllarca kazısı sürdü. Koca bir köy yaptılar İzmir'i" diyor.
Dükkanın sahibi Muhittin Ağkurt da, bu seçimde tercihini AKP'den yana kullanacağını söylüyor. O da trafikten ve altyapı sorunlarından, hizmet alamamaktan şikayet ettikten sonra CHP'ye kişisel kırgınlığı olduğunu da sözlerine ekliyor. "30 yıldır Balçova'da yaşıyorum ama eşimi belediyede işe sokamadım. Dışarıdan geleni, yeni taşınanı alıyorlar da, eşimi almıyorlar" diye yakınıyor.
"CHP yine seçilir ama yatırım için destek bulmakta zorlanabilir"
CHP'ye oy vereceğini söyleyen seçmenler arasında, İzmir’in tercihini muhalefetten yana koyduğu için devletin olanaklarından mahrum bırakıldığı kanısı yaygın. Balçovalı esnaf Erdinç Bey, "Hizmete gelince, doğru, belki onlar daha iyi. Ama bütün olanaklar onların elinde. Yatırım yaptıkları zaman da kendi müteahhit firmaları ile çalışıyorlar" diyor. Karşı sırada giyim mağazası bulunan Ali Bey ise, "İzmir'de CHP kaybetmez kaybetmesine ama, yatırım için destek bulmakta yine zorlanabilir" yorumu yapıyor.
Peki, ya adaylar 31 Mart'a hangi vaatlerle gidiyor? İzmir seyahatim sırasında hem AKP Büyükşehir Belediye Başkan adayı eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin, hem CHP Büyükşehir Belediye Başkan adayı Seferihisar eski Belediye Başkanı Tunç Soyer'in kampanya çalışmalarını izleyip onlarla kısa mülakatlar yapma fırsatı buldum.
Her ikisi de vaatlerinde iddialı, üsluplarında mütevazıydı. Her ikisi de bolca proje açıklamakla birlikte öncelikle belediyecilik anlayışını değiştirmek gerektiğini savundular. Zeybekci İzmir'e kendi ifadesiyle "hizmetkar belediyecilik" anlayışını yerleştirmeyi vaat ederken, Soyer yerel yönetimde "Türkiye'nin büyük ihtiyacı" olarak gördüğü "katılımcı" bir modeli hayata geçirmek istiyor.
İzmir'den Türkiye'ye demokrasi ile kalp masajı
İki dönem Belediye Başkanlığı yaptığı İzmir'in Seferihisar ilçesini Türkiye'nin ilk Cittaslow'u (sakin şehir) haline getiren Tunç Soyer, İzmir'e de öncü bir rol biçiyor: "İzmir bu coğrafya için, Anadolu için hep öncü olmuş, dönüştürücü olmuş, bir yürek gibi hep taze kan pompalamış" diye başlıyor mülakata.
"Şimdi Anadolu tekrar İzmir’'e ihtiyaç duyuyor. Türkiye'de siyaset ciddi bir tıkanıklık yaşıyor ve o tıkanıklık İzmir'den aşılacak. Biz böyle bir kalp masajı yapmaya başladık" diyor.
"Nasıl yapacaksınız bu kalp masajını?" diye sorunca, "Demokrasi ile" diye yanıtlıyor ve sonra şöyle açıklıyor: "Demokrasiyi mümkün olduğu kadar en gelişmiş ve en geniş biçimiyle İzmir’e hakim kılacağız. İzmir zaten demokrat bir şehir ama biz bu özelliğini Türkiye'yi dönüştürücü bir güç haline getirmek istiyoruz."
Soyer, İzmir'i küçük bir ekiple yönetmeyeceklerini, meslek odaları, STK’lar, dernekler, akademisyenler ve kent sakinleri ile birlikte bir ortak akıl inşa edeceklerini anlatıyor: "Bir sokağa kreş mi yapılacak? Nereye yapılsın, ne büyüklükte olsun, bütçe ne kadar ayrılsın, bütün bunların hepsini soracağız. Herkes için iyi olanı, herkesle beraber yapacağız. Demokrasiden uzaklaşılan bu günlerde, demokrasinin merhem olduğunu, iyileştirici olduğunu, güzelleştirici olduğunu göstereceğiz."
Dokuz ayda İzmir'de gözle görülür değişim
AKP'nin adayı eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ise, Soyer'in kampanyasında İzmir’in sorunlarını konuşmak yerine ülke geneliyle ilgili siyasi mesajlar vermesine tepkili. "Onlar topu taca atarak dışarıda oynamayı çok severler, bense sahanın göbeğinde oynuyorum. Yani İzmir meselesi konuşulurken, topu başka alanlara çevirmeyi ve maalesef meselenin üzerini perdeyle örtmeyi tercih ediyorlar" diyor.
Bu açıklamasından da anlaşılacağı üzere, Zeybekci adına yarıştığı Cumhur İttifakı’nın genel stratejisinden farklı bir yol izliyor kampanyasında. Vaatleri kent sorunlarına odaklı, bekâ tartışmasına girmiyor, İzmirlilerin tarzına uymuş, gerilimi düşük tutmaya özen gösteriyor: "İzmir’in çok köklü bir yerel yönetim sorunu var. Biz bunu çözmeye talibiz. Bu seçimin dinamikleri, siyasi görüşler ve partiler değil, İzmir'in kendisi olacaktır. İzmirliler o hassasiyetle davranacaklardır diye düşünüyorum" diye konuşuyor.
"Öncelikle ilk üç aylık bölümde belediyecilik mantalitesi değişecek, hizmetkar belediyecilik anlayışı yerleşecek. Altı ayda şehirdeki tüm çukurlarla, yolarla, ulaşımla ilgili, ayrıca yeşil alanlar yaratılmasıyla ilgili yapacağımız estetik dokunuşlar, inşaatlarıyla görünmeye başlayacak. Estetik anlamında hassasiyet gösterdiğimiz ve bu şehre yakışmıyor dediğimiz bölgeleri de -Bayraklı'dan tutun da, Karabağlar'ın Gültepe'sine, Limontepe'sine, Yeşildere'ye kadar- estetik dokunuşlarla değiştireceğiz" diyen Zeybekci, seçilirse İzmir'deki değişimin dokuz ayda gözle görülür hale geleceğini söylüyor.
31 Mart'a sayılı gün kaldı. Anket şirketleri ilk kez ittifaklarla gidilen yerel seçimlerin özellikle büyük şehirlerde sürprizlere gebe olduğunu düşünüyor. İzmir hariç. İzmir bir kez daha tercihini muhalefetten yana kullanacak gibi görünüyor. İzlenimim odur ki, sebebi iktidarın vaatlerinin seçmene cazip gelmemesi değil, bu vaatlerin "gerilimi düşük" yaşam tarzları pahasına yerine gelmesini istemediklerinden.
Işın Eliçin / İzmir
© Deutsche Welle Türkçe