"Yeni Türkiye"nin ilk seçimi: Cumhurbaşkanı muhalefete karşı
15 Mart 2019Anamuhalefet partisi CHP'nin lideri hakkında dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke düzenlendi. İkinci büyük muhalefet partisi HDP'nin eski eş genel başkanları iki yılı aşkın süredir hapiste, parti yönetimi ise Cumhurbaşkanı tarafından miting meydanlarında "terörist" olmakla suçlanıyor. İktidarın milliyetçi-muhafazakar cephedeki en ciddi rakibi İYİ Parti'nin genel başkanı, yine Cumhurbaşkanı tarafından hapse atılmakla tehdit edildi.
Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin 24 Haziran seçimleri sonrasında tamamen yürürlüğe girmesinin ardından yapılacak ilk seçimlere bu tablo hakim. Yeni sistemin en tartışmalı konusu, tarafsızlık yemini ederek göreve gelen "partili" Cumhurbaşkanı'nın seçim meydanlarındaki konumuydu.
CHP'nin hukukçu milletvekillerinden Mahmut Tanal, iktidar ve muhalefetin eşit şartlarda seçim kampanyası yürütememesinin gerek Ceza Kanunu gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: "Bir insanın iki şapkası olmaz. Meral Akşener de Kemal Kılıçdaroğlu da Recep Tayyip Erdoğan da parti genel başkanlarıdır. Genel Başkan sıfatıyla Kılıçdaroğlu ve Akşener'i ağır eleştireceksiniz, aynı sertlikle yanıt hakkı kullanıldığı zaman hemen yaftalama yapacaksınız, 'Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsunuz' diyeceksiniz. Bu hem AİHS'nin 14'üncü maddesindeki ayrımcılık yasağına hem 82 Anayasasının 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkelerine hem de TCK'nın suçta ve cezadaki eşitlik ilkesine aykırı."
Daha önceki cumhurbaşkanları döneminde çok ender işletilen "Cumhurbaşkanına hakaret" davalarında son yıllarda patlama yaşanıyor. Cumhurbaşkanı'na karşı suç duyurusunda bulunulması ise Cumhurbaşkanının cezai sorumsuzluğu nedeniyle mümkün değil. Cumhurbaşkanı'na soruşturma açılabilmesi, sadece meclis çatısı altında zorlu süreçlerin aşılabilmesiyle mümkün. Muhalefet partileri, hükümet üyelerine yönelik suç duyurularında ise ya sonuç çıkmadığı ya da takipsizlik kararı verildiği şikayetinde bulunuyor.
"Karşımızda orantısız güç var"
Bu durumun en güncel örneklerinden biri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arasında yaşandı. Kendisine yönelik "şerefsiz, alçak, sahtekar" ifadelerini kullanan Soylu hakkında suç duyurusunda bulunan ve sembolik olarak "beş kuruş"luk manevi tazminat davası açan Kılıçdaroğlu, kendisi suç duyurusuyla karşı karşıya kaldı. Soylu'nun sözleri ifade özgürlüğü ve eleştiri kapsamında kabul edilirken Kılıçdaroğlu'nun "beş paralık adam" ifadesi Soylu'ya hakaret olarak değerlendirildi, Kılıçdaroğlu'nun dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlandı.
CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu karşılarında orantısız bir güç olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Yargı doğrudan doğruya yürütme organının bir parçası, bir kurumu haline geldiği için maalesef muhalefet partileri ve milletvekilleri olarak ifade özgürlüğü gibi bir güvencemiz yok. Her türlü ithamla, algı operasyonuyla karşı karşıyayız. Bunları aktaracak medya olanaklarından yoksunuz. Orantısız bir güçleri var. Türkiye'de görsel ve yazılı basının, medyanın yüzde 95'ini kontrol ediyorlar şu anda. Bir vesileyle yabancı basına da akreditasyon uygulayarak, çalışma sürelerini uzatmayarak onları da baskı altında tutmaya çalışıyorlar. Bu koşullarda 'adil ve dürüst' seçim yapıyoruz."
Tanrıkulu kısa süre önce İçişleri Bakanı Soylu'nun hakkında söylediği sözlerle gündeme gelmişti. Tanrıkulu'nu "terör örgütü cenazesine gitmek"le suçlayan Soylu, CHP'nin İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanı adaylarına "Sezgin Tanrıkulu'ndan ve onun gibi milletvekillerinden nefret ediyorum desinler" çağrısı yapmıştı.
PYD liderinin Ankara ziyaretiyle ilgili başvurudan sonuç çıkmadı
CHP milletvekili Mahmut Tanal'ın 2018 Şubat ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu hakkında PYD lideri Salih Müslim'in Ankara'da kabul edilmesi gerekçesiyle yaptığı suç duyurusundan da sonuç çıkmadı. Tanal, o dönem Türk mahkemesince "terör örgütü PYD'nin eş başkanı" olarak kabul edilen Müslim'in Türkiye'de resmi düzeyde görüşmeler yaptığına işaret ederek "terör örgütü propagandası", "terör örgütüne yardım ve yataklık", "görevi kötüye kullanma" gibi suçlardan yaptığı başvuruya hala yanıt bekliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın terör suçlamasının odağında bulunan HDP de şimdiye kadar gerek hükümet yetkilileri gerekse basın ve medya kuruluşlarına yönelik yaptığı hiç bir suç duyurusundan sonuç alamamış. HDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi ve partinin Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu sözcüsü Ayşe Acer Başaran, iktidarın elindeki bütün olanaklarla HDP'ye karşı "nefret, hakaret, tehdit" söyleminde bulunduğunu belirterek "Bu süreklileşen, Türkiye'de artık neredeyse normalleştirilen bir durum haline geldi... HDP'yi kriminal bir duruma düşürmeye, yalnızlaştırmaya ve fiilen çalışamaz duruma getirmeye çalışıyorlar" diyor.
"HDP fiilen kapatılmış hale getirilmeye çalışılıyor"
"HDP eşittir PKK, eşittir YPG/PYD" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, gelen eleştirilerin ardından "HDP'ye oy verenlere değil HDP'yi yönetenlere terörist dediğini" savunmuştu. Cezaevindeki eski eş genel başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkında "terör örgütüne üyelik" suçlamasıyla görülen dava sürüyor ve haklarında şimdiye kadar "terör örgütü üyeliği" suçundan verilmiş bir hüküm bulunmuyor.
"Yönetici kademesinde binlerce arkadaşımız cezaevinde. Çalışanlarımıza yerelde yapılan tehdidin haddi hesabı yok" diyen HDP Batman milletvekili Başaran, "Çok büyük bir yalnızlaştırma politikası yürütmeye çalışıyorlar. Türkiye'de hiçbir partinin olmadığı kadar büyük bir baskı altındayız. Demokratik siyaset yürüten, legal, açık, Yargıtay tarafından tüzüğü kabul edilmiş bir parti gibi kabul edilmiyoruz maalesef. HDP'nin çalışma alanı o kadar daraltıldı ki, aslında fiilen kapatılmış hale getirilmeye çalışılıyor" diyor.
HDP doğrudan teröristlikle suçlanırken, Millet İttifakı giderek daha yoğun bir şekilde terörle ilişkilendiriliyor. Erdoğan'ın HDP ile birlikte "dörtlü çete" oluşturmakla suçladığı CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi terör işbirlikçiliği suçlamasıyla karşı karşıya. Millet İttifakı ve bileşenlerinin 17 milyon seçmeni olduğunu hatırlatıp Erdoğan'ı seçmene terörist demekle suçlayan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Cumhurbaşkanı'nın doğrudan tehdidiyle karşılaştı. Akşener'in milletvekili dokunulmazlığı bulunmadığını hatırlatan Erdoğan, "Hanımefendinin kaçacağı deliği de yok… Bak şu anda cezaevinde birileri süre dolduruyor… Aynı yola sen de düşebilirsin. Çünkü bu ülkenin Cumhurbaşkanına iftira atamazsın, yalan söyleyemezsin" dedi.
"Fezlekeler Demokles'in Kılıcı gibi ensemizde duruyor"
Milletvekili dokunulmazlığı bulunan muhalefet politikacıları ise haklarında mecliste birikmiş fezlekelerle baskı altında. DW Türkçe'ye konuşan CHP İstanbul milletvekili Mahmut Tanal, Erdoğan'ın muhalefete yönelik söyleminin salt seçim taktiği olmadığı görüşünde. Yargının muhalefetin üzerinde bir siyasi sopa olarak kullanıldığını belirten Tanal, "Fezlekeler mecliste duruyor. Milletvekili dokunulmazlığım bittiğinde alır, içeri atarlar. Bu göstermelik değil. Demokles'in Kılıcı gibi ensemizde duruyor. Bizi konuşturmamak, susturmak için yapıyorlar. Ama biz bedeli ne olursa olsun konuşacağız" diyor.
CHP'li Sezgin Tanrıkulu da iktidarın kutuplaştırıcı söyleminin seçim sonrasında da durulmayacağı, hatta daha da sertleşeceği görüşünde. Tanrıkulu, "Çünkü Türkiye'nin gerçek gündeminin konuşulmasını istemiyorlar. Türkiye'nin gerçek gündemi aslında ekonomidir, iç barıştır, göçmen sorunlarıdır. Gerçek gündemin konuşulmaması için muhalefeti ötekileştirme stratejisini sürdüreceklerini sanıyorum" şeklinde konuşuyor.
Beklan Kulaksızoğlu
© Deutsche Welle Türkçe