1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Yeni Türkiye' ne demek?

4 Aralık 2015

Yeşiller Eş Başkanı Cem Özdemir ve Türkiye uzmanları, Türkiye'nin dış politikası ile Türkiye-AB arasındaki mülteci anlaşmasını değerlendirdi.

https://p.dw.com/p/1HHAa
Fotoğraf: Bulent Kilic/AFP/Getty Images

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 2023 yılına kadar hedeflediği vizyon olarak dile getirilen ‘Yeni Türkiye' kavramı, ekonomisi kalkınmış, toplumu refah içinde ve dış politikada sözü geçen bir Türkiye vaat ediyor.

‘Yeni Türkiye' kavramı iktidar partisi AKP açısından ekonomik kalkınma, refah ve güçlü bir dış siyaset anlamına geliyor. Ancak aynı kavram başka çevrelerde başkanlık sistemi altında otoriterleşen bir rejimi, özgürlüklerin sınırlandığı ve dış siyasette yalnızlaşan bir Türkiye'yi ifade ediyor.

Yeni Türkiye'nin dış politikası

Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde Türkiye'nin, 'her tarafımız düşmanlarla çevrili' retoriğinden vazgeçerek, 'dış politikada sıfır sorun' söylemine yöneldiğini, ancak reel politikada bunun tam tersi bir çizgide ilerlendiğini söylüyor.

Cem Özdemir
Cem ÖzdemirFotoğraf: Imago/R. Zensen

Özdemir, bu bağlamda Türkiye'nin Ortadoğu'da izlediği siyaset nedeniyle Rusya da dâhil bölgedeki hemen hemen tüm unsurlarla çatıştığını belirterek, AB konusunda da daha akılcı politikalara gereksinim duyulduğunu ifade ediyor.

Cem Özdemir, Türkiye'nin geçmişte AB'ye sırt çevrildiğini şimdiyse yeniden gündemine aldığı kaydederek "Bu konuda da bir strateji, bir derin düşünce ne yazık ki göremiyorum. Türkiye demokratikleşme konusunda elini çabuk tutsa, gerilemeden ziyade ilerleme sağlayabilse, 2023 senesinde yani Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü yıldönümünde AB üyesi olabilecek. Ama korkarım bu, gerçekleşemeyecek "diyor.

Vize ve mülteci politikası

Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Özdemir, ayrıca Türkiye-AB arasında gerçekleştirilen mülteci krizine dair özel zirveye de değindi. Özdemir, Türkiye'ye verilen fasılların açılması ve vize serbestisi gibi taahhütlerin sığınmacıların Avrupa'ya illegal geçişlerini önleme hedefiyle ilişkilendirilmesini doğru bulmadığını söylüyor. Özdemir, Balkan ülkelerine tanınan vize serbestisinin Türkiye'ye tanınmamasının zaten büyük bir hata olduğunu, Türkiye'nin yıllardır bunu hak ettiğini belirtiyor.

Eş Başkan, AB'nin Türkiye'ye yapacağı parasal yardımı takdirle karşıladığını ancak mültecilere okul, sağlık ve iş olanağı sunulmadığı sürece Avrupa'ya geçişlerin durdurulmayacağını savunuyor. Özdemir bunun için savaşı önleyecek dürüst politikalara ihtiyaç duyulduğunu dile getiriyor.

"Savaşı dürüst politikalar bitirebilir"

Yeşiller Partisi Eş Başkanı, Ortadoğu'da IŞİD'e karşı yürütülen savaşta sadece Türkiye'nin değil tüm tarafların dürüst olmayan belirsiz politikalar izlediğini savunuyor.

"Mesela Rusya, biz IŞİD'e karşıyız diyor ama attığı bombaların yüzde 80'i ılımlı muhalefete yönelik. Yani IŞİD'den ziyade diğer grupları hedef alıyorlar. Aynı şekilde Türkiye de IŞİD'e karşıyız diyor ancak IŞİD'e karşı savaşan Kürtleri düşman olarak görüyor. Yani bunun nasıl bir strateji olduğunu doğrusu anlamış değilim " diyen Özdemir sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Batı'ya bakıyorum, IŞİD'i düşman olarak nitelendiriyor, ama Suudi Arabistan ile rahat rahat işbirliği yapabiliyor. Vahabi İslam anlayışını bir sorun olarak görmüyor. Dolayısıyla onların yaklaşımı da inandırıcı gelmiyor. Yani eğer oturup, ortak bir strateji kurabilirsek, daha dürüst olursak bu konuda belki bir başarı elde edebiliriz."

"İç siyaset malzemesi"

Türkiye ve Ortadoğu uzman Prof. Dr. Udo Steinbach da Türkiye ve AB'nin mülteci krizine dair aldıkları kararların sürdürülebilir olmadığını düşünüyor. Steinbach, mültecilerle ilgili çalışmalar yapan birçok uzmanın ilgili kararla sığınmacıları uzun süre Türkiye'de tutmanın mümkün olmadığını şimdiden dile getirmeye başladıklarını söylüyor. Profesör Steinbach, buna karşın AB zirvesi ve kararlarının dış siyasette hezimete uğrayan Erdoğan'a iyi bir iç siyaset malzemesi sunduğunu savunuyor.

Udo Steinbach
Udo SteinbachFotoğraf: DW

"Bu durum Türkiye, özellikle de Sayın Erdoğan için son derece çekici bir yan taşıyor. Zira alınan kararlar, Türkiye'nin yeniden uluslararası toplum tarafından muhatap alındığının bir işareti olarak lanse ediliyor " diyen Steinbach mülteci konusu üzerinden bile olsa Türkiye'nin uzun yıllardır ısrarcı olduğu vize serbestisi gibi konuları AB'nin önüne koyabildiğini söylüyor.

Tüm bunların Erdoğan'ın iç siyasette ve başkanlık hedefinde yıldızını parlattığını savunan uzman, vize serbestîsinin ise Türkiye için zor bir hedef olduğunu şu sözlerle aktarıyor:

"Şöyle de bir gerçek var; vize serbestisi geçmişte hep tartışmalı bir konu oldu; sadece Merkel'in partisi içinde değil genel Almanya siyaseti ve AB içinde de. O yüzden kendileri ile ters düşecek bir uygulamadan yana olacaklarını pek sanmıyorum."

"AB ifade özgürlüğüne değinmeyerek hata yaptı"

Hollanda Yeşiller Partisi'nden Avrupa Parlamentosu eski üyesi ve Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu eski Eş Başkanı Joost Lagendijk ise Türkiye ile AB arasında varılan kararlardan memnuniyet duyduğunu ifade ediyor.

Joost Lagendijk
Joost LagendijkFotoğraf: DW

AB'nin mültecilerle ilgili bölgede işbirliği yapabileceği en uygun ülkenin Türkiye olduğunu belirten Lagendijk, Türkiye'nin de bunu AB'ye yakınlaşma ve vize serbestisi gibi konularda kullanmasını anlayışla karşıladığını söylüyor. Avrupa Parlamentosu üyesi, çıkarların ağırlık kazandığı bu pazarlıkta en büyük talihsizliğin AB'nin Türkiye'deki ifade ve basın özgürlüğü konularına hiç değinmemiş olmasında yattığını kaydediyor:

"Mesele mülteciler olduğundan iki taraf da pazarlığa son derece açıktı. Bu konuda sessiz kalınması hem teknik hem de stratejik olarak kafa karıştırıcı" diyen Lagendijk sözlerini şunları ekliyor:

"Eğer AB gelecekte yeniden benzer bir pazarlık içerisine girerse bu iki aşamalı olmalıdır. İlki mülteciler ya da enerji gibi stratejik konuları içermelidir. Diğeri ise Türkiye'nin AB üyeliğine dair olmalıdır. Şayet Türkiye Birliğe üye olmak istiyorsa, ki istiyor, o zaman Türkiye ifade ve basın özgürlüğüne önem vermelidir. AB de bunun altını çizmek zorundadır. Yani AB stratejik düşünmekle birlikte eleştirel de yaklaşmalı, ikisini birlikte yürütebilmelidir. "

©Deutsche Welle

Özlem Coşkun / Berlin