Yabancı düşmanlığının zirvesi: Solingen
28 Mayıs 2018"Ausländer Raus"! yani "Yabancılar dışarı!" cümlesi 90'lı yıllarda Almanya'nın birçok yerinde yüksek sesle dile getirilen bir slogan haline gelmişti. Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla tekrar birleşen Doğu ve Batı Almanya arasındaki sorunlar ve özellikle Doğu'da uygulanan planlı ekonominin çökmüş olması, tüm ülke ekonomisini olumsuz etkilemişti. İşsiz kalan milyonlarca "Doğu Almanyalı" kendilerini ikinci sınıf vatandaş gibi hissediyor ve içlerinde bulundukları durumu sorumlu tutacakları birilerini arıyorlardı. Bu rolü ülkede bulunan yabancılara yıkmak hiç de zor olmayacaktı.
Her ne kadar yabancı düşmanlığı ülkenin Batı kentlerinde kendisini Doğu Almanya'da olduğu kadar hissettirmese de, orada da yaşanan toplumsal ve ekonomik sorunlar farklı dış görünüşe sahip olan yabancıların üstüne atıldı. Doğu kentlerinde ise Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) tarafından sözleşmeli olarak ülkeye getirilen Vietnamlı ya da Angolalı işçiler bu yabancı düşmanlığından paylarına düşeni aldılar.
En genç kurban dört, en yaşlı olan ise 27 yaşındaydı
1990'lı yıllarda Almanya'da yabancılara karşı düzenlenen ırkçı saldırılarda birçok insan hayatını kaybetti. 1992 yılının ağustos ayında Doğu Almanya'nın Rostock kentindeki çoğunlukla Vietnamlıların yaşadığı bir bina aşırı sağcılar tarafından kuşatılıp ateşe verildi. Tüm dünyada yankı bulan bu olayda şans eseri kimse yaşamını kaybetmedi.
Bu saldırıdan sadece dokuz ay sonra, 29 Mayıs 1993 yılında, batıda bulunan Solingen kentinde dört aşırı sağcı genç, Genç ailesinin evini ateşe verdi. Saldırıda dört yaşındaki Saime Genç, 27 yaşındaki Hatice Genç, 12 yaşındaki Gülüstan Öztürk ve dokuz yaşındaki Hülya Genç hayatlarını kaybetti.
Solingen saldırısında siyasetin payı
Solingen faciasından üç gün önce yapılan bir anayasa değişikliği dikkat çekiyor.
Dönemin Hristiyan Demokrat Birlik (CDU), Hür Demokrat Parti (FDP) ve muhalefette bulunan Sosyal Demokrat Parti'den (SPD) oluşan hükümeti ortak aldığı bir karar ile o zamana kadar Almanya'da anayasanın 16'ncı maddesinde var olan sınırsız iltica yasası sıkılaştırdı.
Bunun nedeni ise o tarihe kadar Almanya’ya başvuran ilticacı sayısının 100 binlerde seyrederken, 1990'da birden bire iki katına çıkmış, 1992 yılında ise 400 bine ulaşmış olmasıydı.
Aynı dönemde aşırı sağcı partiler seçimlerde yüksek oy oranlarına ulaşarak örneğin 1992 yılında batıda Baden- Württemberg eyaletinde yüzde 11'lik bir oran yakalıyordu. Doğuda ise aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti (NPD) meclise girmeyi başarmıştı.
Bu yasal değişiklikle Alman hükümeti 1980 yılından itibaren artan iltica başvurularının önüne geçmeyi amaçlıyordu.
Anetta Kahane: Ortam zehirliydi
Berlin merkezli Amadeu Antonio Vakfı başkanı Anetta Kahane bundan 25 yıl önce yaşananlara benzer olayların bugün de yaşandığına dikkat çekiyor.
Kahane, "Bugün Almanya'da süregelen 'Ne kadar mülteci kabul edebiliriz?' tartışması aslında bu tartışmanın bir yandan da 'Zaten hali hazırda çok fazla yabancılaşmadık mı?' sorusunu beraberinde getiriyor. Yabancıların ve mültecilerin aynı kefeye konması ve bu grubun 'istilacı ve yabancı madde' gibi gösterilmesi Almanya'yı zehirliyor" diyor.
Kahane'nin sözünü ettiği 'toplumsal ortam' ise 90'lı yılarda vakfa ismini veren Angolalı Amadeu Antonio'nun hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Amadeu Antonio beyzbol sopalı bir grup ırkçı gencin saldırdıları sonucu hayatını kaybetmişti. Berlin'e yakın Eberswalde'da gerçekleşen saldırı sonrası saldırganlardan beşi en çok dört yıl hapis cezası alırken, diğerleri ise salıverilmişti.
Solingen'de cezalar arttı
Solingen saldırısı suçluları ise daha ağır cezalara çarptırıldı. Yaşları 16 - 23 arasında değişen saldırganlar 1995 yılında dört kez cinayet, 14 kez adam öldürmeye kalkışma ve kundaklama suçlarından 10 ile 15 yıl arasında değişen cezalara çarptırıldı.
Kundaklama saldırısı sonrasında Genç ailesini savunan avukat Rainer Brüssow yaptığı bir açıklamada, "Solingen İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'da yabancı düşmanlığının zirveye ulaştığı nokta olarak tarih kitaplarına geçecek” şeklinde konuşmuştu.
Amadeu Antonio Vakfı başkanı Anetta Kahane 1993 yılında mülteci yasasında yapılan değişiklikler yapılmasaydı daha memnun olacağını belirtiyor. Kahane "Dönemin siyasetçilerin yaptıkları değişiklikle topluma çok yanlış bir mesaj verdi" diyor ve değişikliğin yabancılar konusunda o zamana kadar çok da tepkili olmayan ve Batı Almanya'da yaşayanların da etkilendiğini sözlerine ekliyor.
Marcel Fürstenau
© Deutsche Welle Türkçe