"Virüs ailemizden bir can aldı ve istatistik o dakika bitti"
24 Nisan 2020Bir hafta arayla önce dedesi, sonra dayısını koronavirüs nedeniyle kaybeden Erkan Değirmenci, her ikisinin de resmi kayıtlara “bulaşıcı hastalık - doğal ölüm” diye geçmesine isyan etti. Sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla ailesinin başına gelenleri anlatan Değirmenci, risk grubunda oldukları halde kendilerine temaslı taraması yapılmadığını söyledi. Günler süren paylaşımlarından sonra Sağlık Bakanlığı harekete geçti ve inceleme başlatılacağını bildirdi.
Siyaset bilimi ve kamu yönetimi okuyan ve ticaretle uğraşan Erkan Değirmenci geniş ailesinin yaşadıklarını DW Türkçe’ye anlattı.
“Dinç, hareketli, güçlü bir yapıdaydı” diye tarif ettiği 86 yaşındaki dedesinde ilk belirtiler mart ayı ortalarında başlıyor. Önce küçük yakınmalar, sonra ateş, öksürük gibi belirtilerle Florya'daki bir özel hastaneye başvuruyor. COVID-19 şüphesiyle yatırıyorlar. Aynı günlerde Erkan Değirmenci’nin küçük dayısı ve yengesi de benzer semptomlarla hastaneye gidiyor, daha hafif geçirdikleri için ilaç tedavisiyle eve gönderiliyorlar.
Tedavisi birkaç gün serviste yapılan dede, daha sonra yoğun bakıma alınıyor. Ciğerleri ve böbrekleri zarar görmüş durumda. Solunum yetmezliği başlayınca cihaza bağlanıyor. Yirmi güne yakın kalıyor hastanede. Bir sabah telefon çalıyor; “Dedemi kaybettik” diyor kuzeni.
O gün, Türkiye’de epey tartışmalara konu olan haftasonu sokağa çıkma yasağının ilk günü, 11 Nisan. İstanbul’un çeşitli semtlerinde yaşayan aile fertleri birer birer hastaneye gidiyor. Cenazeyi teslim ediyorlar; ölüm belgesinde “bulaşıcı hastalık (doğal ölüm)” yazıyor. Aile şaşırıp itiraz edince, bunun sadece defin belgesi olduğu, nihai raporun daha sonra çıkacağı söyleniyor. O günü sonradan düşününce şunları söylüyor Erkan Değirmenci:
"Zaten onların söylediklerini duyacak halde değildik. Götürdük cenazemizi defnettik. O gün tören sırasında enfekte olduğunu düşündüğümüz iki hastamız var; biri teyzem, biri de kuzenim. Cerrahpaşa’da yoğun bakımda yatıyor şu anda. UMKE (Uluslararası Medikal Kurtarma Ekibi) görevlisidir, yurt içinde, dışında kimbilir kaç hayat kurtardı bugüne kadar…"
Bir hafta sonra dayı vefat ediyor
Büyük dayısı cenazede yok. Çünkü o da üç gün önce tat kaybı, iştahsızlık, ara ara öksürük, hafif ateş gibi şikâyetlerle gittiği Yedikule Göğüs Hastanesi’nde COVID teşhisiyle yatıyor. Fakat o sırada durumu iyi, ilaç tedavisi görüyor. Hatta hastaneye tek başına gitmiş ve kendi kullandığı aracını da hastanenin otoparkına bırakmış. Birkaç gün içinde yoğun bakıma alınıyor. Ardından entübe edildiği bilgisi veriliyor. Uyutarak tedavi edileceği ve plazma tedavisi için kan bağışı gerektiği söyleniyor. Aile ve yakınları seferber oluyor, hastalığı atlatıp karantina süresini de geçirmiş gönüllüler aranıyor:
“Cuma günü plazmalar bulundu, 0 RH + kan grubuna ait. Plazma tedavisine başlandı, iyi olacağını söylüyorlardı dayımın. Cumartesi sabah 11 civarı telefon çaldı. Dayımı kaybettiğimizi söylediler. Aynı şekilde, aynı gün, aynı saat, dedemle vefatı cumartesiden cumartesiye. Buradan çıkıp gittik Yedikule’ye…”
Hiçbir kronik hastalığı olmayan 53 yaşındaki dayısının on gün içinde hayatını kaybetmesi, sadece aileyi değil, her yaştan sevenlerini üzüyor. Birkaç gün sonra aile fertleri peş peşe hastanelere gitmeye başlıyor. Testler negatif çıksa da tomografi bulgusuna göre COVID pozitif teşhisi konanlar tedaviye alınıyor.
"Acımız çok büyüdüğü için, artık katlanılamayacak seviyeye geldi. Herkes üzgün, moral olarak çökmüş durumdaydı” diyor Erkan Değirmenci. Dayısını toprağa verdikten iki gün sonra “risk grubundayız” diyerek eşiyle beraber İstinye’deki bir özel hastaneye gidiyorlar. 30’lu yaşların başındaki çifti görünce semptomları soruyor doktor. Durumu anlattıklarında ikisine de testler yapılıyor, tomografi çekiliyor:
"Doktor baktı, ikimizin de temiz olduğunu söyledi. Ücretlerimizi ödedik ama yüklü bir fatura. Ertesi gün annem ‘Kendimi iyi hissetmiyorum’ deyince korktum, tekrar gittik.”
Hastane iki gün üst üste yüklü bir fatura çıkarınca itiraz ediyor Erkan Değirmenci, “Ben COVID şüphelisiyim. Hiçbir ücret talep edemezsiniz. Böyle bir hakkınız yok” diyor. Hastane yetkilisi, test pozitif çıkarsa tedavinin ücretsiz olacağını, negatif çıktığı için ödemesi gerektiğini söylüyor:
“Pandemi hastanesi olması gerekiyor. Biz gittiğimizde sorgusuz sualsiz testlerimizi yapıp sonuçlarını bize vermelilerdi, beklentimiz oydu. Ama gidince başka şeyle karşılaştık, eşim, annem ve benim için 3 bin 300 lira ödedik.”
Sosyal medyadan duyuru
O sırada annesiyle ilgilendiği için ödemeyi yapıp ayrılıyor hastaneden. Sonra da faturayla beraber, yaşadıklarını sosyal medyadan duyuruyor. Hastanenin adını da vererek... Paylaşımlar yayılınca ertesi gün telefonu susmuyor. Daha önce temaslı kontrolü için bile aramayan bakanlıktan peş peşe telefonlar gelmeye başlıyor. Onlara da bütün süreci anlatıyor. Arayan görevli, “Bir yerlerde hata yapılmış” diyerek inceleme başlatacaklarını söylüyor.
Peşinden, adı geçen hastaneden bir yetkili arayıp ücretin iade edileceğini bildiriyor. Ancak sosyal medyadaki mesajı silmesi ve kendilerine teşekkür etmesi şartıyla. Değirmenci, teşekkür etmeyeceğini söylüyor. Çünkü sadece kendisinden değil, COVID şüphesiyle gelen herkesten ücret alındığını, herkese iade edilmesi gerektiğini düşünüyor.
Salgının başından beri pek çok makale okuyup Türkiye ve dünyadaki vaka ve ölüm sayılarını takip ettiğini anlatıyor Değirmenci. Ama artık bırakmış:
"Çünkü canımız gitti. Sosyal medyada hep görüyordum; ‘İstatistik, virüs ailenizden bir kişinin canını alana kadardır' deniyordu. Ne demek olduğunu ben anladım. Dedemi kaybettik, istatistik o dakika bitti.”
Emine Algan
©Deutsche Welle Türkçe