Umuda yolculuğa pandemi engeli
8 Mayıs 2021Afganistan, Pakistan, Bangladeş, İran ve Irak gibi ülkelerden yola çıktılar. Her birinin ayrı hikâyesi olsa da, kaçış sebepleri aynı. Yaşadıkları coğrafyada hüküm süren açlık, yoksulluk, ölüm ve savaşın onlara başka yol bırakmadığını anlatıyorlar. Türkiye'ye ulaştılar ancak farklı bir engele takıldılar. Koronavirüs önlemleri kapsamında uygulanan tam kapanma ve seyahat kısıtlaması nedeniyle Diyarbakır’da mahsur kaldılar. Şimdi Diyarbakır otogarı mülteci kampı gibi.
DW Türkçe'ye yaşadıklarını anlatan göçmenler, kaçakçılara 800 ila bin 200 dolar arasında paralar verip İran’a, oradan da dağ yollarını kullanarak Türkiye’ye geçtiklerini anlatıyor. Yolun çoğunu yürüyerek, bazen de buldukları araçlara binerek yolculuğa devam ettiler. Kimi 20, kimi 60 günlük seyahatin ardından Türkiye’nin doğusundaki son duraklarına, Diyarbakır’a vardı.
Buradan otobüslere binip, İstanbul, Ankara, Konya ve İzmir gibi şehirlere gideceklerdi. Kiminin hayalinde ise Avrupa vardı.
Tam kapanmanın bitmesini bekliyorlar
Diyarbakır - Şanlıurfa karayolu üzerinde bulunan şehirlerarası otogar çevresindeki ağaçlık alanda son günlerde kente gelmiş yüzlerce göçmen var. Neredeyse her ağacın altında gruplar halinde oturup tam kapanmanın bitmesini bekliyorlar. Seyahat kısıtlaması nedeniyle otobüslere alınmadıkları için burada beklemekten başka çareleri yok. Yürümekten ayakkabıları yırtılmış, elbiseleri eskimiş. Yorgunluktan toprağın üstünde uykuya dalanlar göze çarpıyor. Biraz dinlenenler ise meraklı gözlerle çevreyi izliyor. Hepsinin yanında küçük bir çanta, içerisinde de sadece bir kez değiştirebilecekleri elbise var.
"Canımızı kurtarmak için geldik"
Hiç tanımadıkları bir yerde, yanlarından geçen insanları süzen göçmenlerden biri Abdulvahap Âlimi. Afganistan’ın başkenti Kabil’de kaynakçılık yapan 22 yaşındaki Âlimi yakın zamanda evlenmiş. Ancak, amcasını öldüren IŞİD militanları, Âlimi'nin örgüte katılmasını isteyince eşini güvenli bir yere bırakıp kaçmak zorunda kaldığını anlatıyor.
20 günlük yürüyüşün ardından Diyarbakır’a varmış. "Canımızı kurtarmak için buraya geldik" diyen Âlimi şimdi Konya’ya gidip çalışmak istiyor. "Afganistan bizim toprağımız, anamız, babamız gibidir" diyen Âlimi, radikal örgütler nedeniyle canlarının tehlikede olduğunu anlatıyor:
"Her an, her saat DAİŞ geliyor, 'Ya bize katılacaksın ya da öldüreceğiz' diyor. O yüzden biz de mecbur toprağımızı, ana, baba, kardaş, ağabey, herşeyi bırakıp Türkiye'ye geldik. Türkiye bize sahip çıkar, bizi çatısı, bayrağı altına saklar. Biz kaçağız anlıyoruz ama Afganistan’a bile gidemeyiz. Afganistan’da savaş var. DAİŞ var, Taliban var, El Kaide var. Zaten savaş olmazsa biz buraya gelmezdik"
"Kaçakçı bizi buraya bırakıp kaçtı"
Her yıl İran sınırından binlerce göçmen Türkiye’ye giriyor. Göç güzergâhında onların çaresizliğinden beslenen bir sektör oluşmuş durumda. İşi insan kaçakçılığı olan bu sektörün elemanları, göçmenlerin kendi başlarına hareket etmesine müsaade etmiyor. Kişi başı aldıkları para ile göçmenlerin sınırı kaçak yollarla geçmelerine yardımcı oluyorlar. Bazı kaçakçılar ise paralarını ve değerli eşyalarına el koyup onları ortada bırakıyor.
Afganistan’ın İrat şehrinden kaçan 25 yaşındaki İsmail Timuri 15 yaşında sokakta oyun oynarken bir uçaktan atılan bomba sol elini koptuğunu anlatıyor. Artık orada yaşayamayacağını anlayınca Türkiye’ye gelmek için bir kaçakçıyla anlaşmış. Bin 200 dolara anlaştığı kaçakçı onu İstanbul yerine Diyarbakır’a bırakıp kayıplara karışmış. Afganistan’da bıraktığı 15 kişilik ailesine bakmak için çalışmak istediğini söyleyen Timuri, sadece insanca muamele görmek istediğini ifade ediyor. "Yemek yok, su yok, araba bizi almıyor. Ne yapacağımızı bilmiyor" diyor Timuri ve ekliyor: "Biz çok perişanız. Kaçakçı parayı aldı. Bizi bırakıp kaçtı. 35 gün yürüyerek geldik. Ekmek parası için geldik."
"Önce polis, sonra mafya yakaladı"
Yola çıktıklarında yeni bir hayata adım atmaktan çok, hayatta kalmak için çabalıyorlar. Biraz şanslı olup bu badireleri atlatanları ise İran mafyasının beklediğini anlatıyorlar. Mafyanın eline düşmek büyük bir külfet. Çünkü kurtulmanın bedeli en az 200 dolar. Afganistan’ın Bedehşan kentinden gelen Seyfullah Şedmani o bedeli ödeyenlerden. Evli ve bir çocuk babası olan Seyfullah, daha iyi bir hayat kurabilmek için sekiz ay önce yola çıkmış. Kırşehir’de bir çiftlikte çalışmak istiyormuş. Tehlikelerle dolu yolculuktan sonra Türkiye’ye yetişse de Ağrı’da polis tarafından yakalanmış ve İran’a sınır dışı edilmiş. İran’da mafyanın eline düşen Seyfullah, arkadaşının gönderdiği 200 dolar fidye ile kurtulduğunu söylüyor. Tahran’da altı ay çalışıp 200 dolarlık borcunu ödedikten sonra bir kez daha şansını denemek istemiş ve bu kez Diyarbakır’a kadar gelmiş. Bir kez daha polise yakalanmak istemeyen Seyfullah bu kez temkinli davranıyor. Şüpheci bakışlarla çevresini gözetleyen Seyfullah, bir kez daha o eziyeti çekmek istemediğini söylüyor:
"Polisler bizi yakalarsa yine geri gönderir. Ama ben dönmek istemiyorum. Afganistan’da açlık var, ölüm var, yoksulluk var. Biz de insan gibi yaşamak istiyoruz. Sadece Allah'tan huzur istiyorum. Başka bir şey istemiyorum. Afganistan'da huzur olsun istiyoruz. Kendi ültemizde çalışmak istiyoruz. İyi bir hayat ve korkmadan yaşamak istiyoruz”
Su ihtiyacı cami tuvaletinden karşılanıyor
Öğlen saatleri, ağaçların altında yaşayan göçmenler için en zor saatler. Hava sıcaklığının 35 dereceye kadar çıktığı kentte göçmenlerin en büyük sorunu susuzluk. Su ihtiyacı yolun karşısındaki caminin tuvaletinden karşılanıyor. Koronavirüs nedeniyle maske taksalar da bir şişe suyu 3-4 kişi birlikte içiyor. Yiyecek ihtiyaçlarını ise yoldan geçen vatandaşlar karşılıyor. Kızılay iftar saatinde yemek dağıtsa da bu onlara yeterli gelmiyor.
Pakistan’ın Gücrad şehrinden gelen 50 yaşındaki, beş çocuk babası Ensar Ali, sekiz günden beri az miktarda su ve ekmekle yaşamını sürdürdüğünü anlatıyor. "Ev gibi değil ama Allah’a çok şükür yaşıyoruz" diyor. Tek isteği ise Türkiye’de kalmasına izin verilmesi. Yanlış bir iş yapmak için değil, sadece çocuklarına ekmek parası kazanmak için geldiğini söyleyen Ali, "Yakalanmak bizim için ölümden beter. Bizi geri göndereceklerine öldürsünler daha iyi" diyor.
Mezarı Şerif’ten yola çıkan 21 yaşındaki Muhammed Tacik’in, yolculuk tehlikeli değil mi? sorusuna verdiği cevap, onların yaşantısını ve sonu belli olmayan bu yolculuğunu özetler nitelikte,
"Afganistan'ta insanlar erken ölüyor. Orada kalırsam zaten öleceğim. En azından öleceksem de bu yolda ölmek istiyorum"
Felat Bozarslan
© Deutsche Welle Türkçe