Türkiye'ye basın özgürlüğü çağrısı
3 Mayıs 2017Mısır'da Temmuz 2013'te yaşanan darbenin ardından tutuklanan ve 400 günü aşkın bir süre hapiste kalan El Cezire eski çalışanları, Türk basınında yaşananların tıpkı Mısır'daki durumu andırdığını ve gazetecilerin gözaltına alınarak, korkutularak ve sindirilerek baskı altına alındıklarını düşünüyor.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde Uluslararası Af Örgütü için görüş yazısı kaleme alan Peter Greste ve Mohamed Fahmy "yalan haber" yaptıkları gerekçesiyle nasıl gözaltına alındıklarını, hapishanede yaşadıklarını ve Türkiye'deki gazetecilere özgürlük için niçin #FreeTurkeyMedia çağrılarına destek verdiklerini anlatıyor:
Türkiye'deki gazeteciler kuşatma altında - Bize yardım ettiğiniz gibi onlara da yardım edebilirsiniz
Hapishanedeyken çektiğiniz en büyük zorluklardan birisi psikolojik. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, en temel gıda, su ve barınma ihtiyaçlarınız karşılandığı müddetçe hayatta kalabilirsiniz. Ancak umutsuzluk ve tecrit şartları aklınızı kaçırmanıza ve hatta ölümünüze neden olabilir.
Gözaltına alındıktan birkaç ay sonra özgürlüğümüze kavuşmamız için küresel çapta bir kampanyanın başlatıldığını duyduğumuzda dünyamız değişti.
2013 yılında El Cezire için Mısır'da çalışırken işimizle ilgili bir takım siyasi güdümlü suçlamalara maruz kalıp gözaltına alındık. O soğuk ve pis hapishane hücrelerinin içinde gelecekte bizi neyin beklediğine dair en ufak bir fikrimiz ve olumlu hissedecek pek bir şeyimiz yokken, #FreeAJStaff kampanyasının dünya çapında gördüğü ilginin bize ulaşabilen küçük kırıntıları bize dünyaları verdi.
Bu kampanya, unutulmadığımızı bize hatırlatmanın yanı sıra, kendimizden çok daha büyük bir davanın bir parçası olduğumuzu fark etmemizi sağladı. Hapiste kalan günlerimizi anlamlı hale getirdi, kendimizi bitkin hissettiğimiz anlarda morallerimizi yükseltti. Ve en önemlisi, bu kampanyanın desteğiyle mahkumiyetimiz sona erdi.
Dünyanın her yerinden olağanüstü sayıda insan maruz kaldığımız adaletsizliğe karşı bir araya gelip özgürlüğümüz için çağrıda bulundu. Bizim uydurulmuş suçlamalara maruz kaldığımızı gördüler ve bize destek için dik durdular. Ve işe yaradı.
Şimdi aynı enerjiyi bir kez daha toplamamız gerekiyor.
Türkiye'de yavaşça yayılan bir trajedi yaşanıyor. Bağımsız basın sistematik bir şekilde yok ediliyor. Hapishane kapıları çarpılıyor, medya şirketleri kapatılıyor ve bir zamanlar renkliliği ve çeşitliliğiyle bilinen medya ortamının üzerine rahatsız edici bir sessizlik çöküyor.
Temmuz 2016'da başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminden bu yana Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ifade özgürlüğünü öylesine bir baskı altına aldı ki, bağımsız gazetecilik artık ölüm döşeğinde. En az 156 medya kuruluşu kapatıldı ve 2 bin 500'den fazla gazeteci ve medya çalışanının işini kaybettiği tahmin ediliyor.
Aralık ayından beri hapishanede olan araştırmacı gazeteci Ahmet Şık'ın eşi Yonca Şık durumu özetliyor: "Ahmet'in tutuklanması dışarıdakilere gönderilen bir mesaj: Bizi sorgulamaya cesaret edebilirsen et, konuşmaya cesaret edebilirsen et."
Bağımsız gazeteciliğe karşı bütün bu baskılara tanık olmak acı verici. Ancak hassas noktamıza dokunan kısmı darbe girişiminin ardından gözaltına alınan ve mahkemeye çıkarılmadan bekletilen 120 medya çalışanının hikayeleri.
Mısır'da gözaltına alındığımız zaman ilk şok dalgasında kafamızdaki düşünce korkunç bir hata yapıldığı ve bu hatanın en kısa zamanda düzeltileceği yönündeydi. Hapishanede korkunç koşullar altında yüzlerce gün mahkemeye çıkmayı bekleyeceğimizi asla tahmin edemezdik.
Mısır'da çürüdüğümüz hapishaneler hükümete karşı çıkan ve yönetimi eleştiren birçok insanla dolup taşmıştı. Türkiye'deki hapishanelerde bulunmanın nasıl bir duygu olduğunu ve meslektaşlarımızın neler hissettiğini çok iyi anlıyoruz.
Oturamayacak kadar kalabalık hücrelere tıkılmadığımız zamanlarda bireysel hücrelerimizde tecrit koşullarına maruz kaldık. Tecritte sık sık aklını kaçırma korkusu yaşadık. Yalnızlık ve can sıkıntısını tanımlayabilmek çok güç.
Türkiye'deki hapisteki gazetecilerin maruz kaldığı şartlar bizimkiyle aynı olmayabilir, ancak gene de çaresizliklerini ve hüsranlarını anlayabiliyoruz. Türkiye'deki durumu meşum kılan ise hükümetin gazetecileri faaliyetlerinden dolayı hapse attığını reddetmesi. Bu kişilerin hikayeleri ve kimlikleri siliniyor. İşte bu yüzden biz dışarıdakilerin onlar adına bir duruş sergilemesi çok önemli.
#FreeAJStaff küçük bir Twitter kampanyası olarak başladı, ancak birkaç hafta içinde küresel bir harekete dönüştü. Sosyal medyanın en iyi taraflarını bir araya getirdi: İvedilik, ivme kazanan bir hareketlilik ve aksi durumda ayaklar altında ezilecek bir davayı savunmak. Nihai olarak sosyal medyada üç milyardan fazla izlenime ulaştı.
Hapishanede geçirdiğimiz günlerin en karanlık anlarında, adaletsizlik mekanizmasının karşısında umutsuz savaşımızda sıkışmışken, gündoğumunun nasıl göründüğünü dahi unutmuşken, artık var olmadığımızı hisseder hale gelmiştik. Giderek gözden kaybolmamız işten bile değildi. Ama bize devam etme gücünü veren ise başka insanların akıllarında olduğumuzun bilinciydi.
Desteğe muhtaç olduğumuz bir dönemde o kampanyanın bize neler ifade ettiğinin bilinciyle #FreeTurkeyMedia kampanyasına destek veriyoruz. Türkiye'de demir parmaklıkların arkasında çürüyen tüm gazetecilerin, onlarla birlikte olduğumuzu bilmelerini istiyoruz. Orada geçirdikleri günler her ne kadar kasvetli, her ne kadar ürkütücü olsa da boşa gitmeyeceğini anlamalarını umuyoruz.
Onlar ifade özgürlüğü mücadelesinin ön cephesindeler. Halkın bilgi alma hakkı ve özgür basının önemi sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada düzgün işleyen toplumların temelinde yatıyor.
Bazen bir şeyin değerini anlamanız ondan mahrum kalmadıkça zordur. Ancak şunu unutmayın; insanların özgürce haber verme hakkının olmadığı bir toplum risk altındadır. Bağımsız gazetecilik olmadığı müddetçe özgür toplumsal tartışmalar yaşanmaz, iktidar sahipleri hesap vermez ve insan hakları ihlalleri denetlenemez ya da soruşturulamaz.
Gazetecileri gözaltına almanın herkes üzerinde şok etkisi vardır, açıkça görüşlerini ifade etmeken korkutur. #FreeTurkeyMedia kampanyası hapisteki gazetecilerin serbest bırakılmalarının yanı sıra, Türkiye'de insan haklarının gelecekte daha iyi bir noktaya gelmesi ve dünyanın her yerinde ifade özgürlüğünü susturmaya çalışanlara bir mesaj göndermesi ile ilgili.
Mısır'da parmaklıkların arkasında geçirdiğimiz 400 gün boyunca bize güç veren şey dünyanın her yerinden insanların serbest bırakılmamız için yürüttüğü kampanyaydı. Eğer bizim için sesinizi yükselmeniz ve #FreeAJStaff diye haykırmanız haklı bir mücadele idiyse, sadece mesleklerini icra etmelerinden dolayı hapiste olan gazeteciler için sesinizi yükseltmek de aynı derece haklı bir mücadele. İşte bu yüzden #FreeTurkeyMedia çağrısına katıldık.
Peter Greste serbest gazeteci.
Mohamed Fahmy, Toronto Star gazetesinde köşe yazarı ve British Columbia Üniversitesi'nde gazetecilik dersleri veriyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Çağrı Özdemir