Toplumsal düzeni oluştururken referans noktası din olursa, laiklik ilkesinden ödün verilir. Son günlerde üst üste gelen bazı açıklamalar, genelgeler ve uygulamalar bize, Türkiye'nin ikinci yüzyılında, AKP iktidarı altında, bu yöndeki adımların sıklaştığını hissettiriyor. THY'nin kokpitte namaza izin vermesi, AKP'nin ortağı HÜDA-PAR'ın karma eğitim karşıtı çıkışları, İstanbul Valiliği'nin alkol tüketim genelgesi… Hepsi Erdoğan'ın ve onunla beraber hareket edenlerin, dini gittikçe daha çok referans aldığını gösteriyor. Ekonomiye bakın, o da zaten dini referanslar esas alındığı, iktisatçılara inat "Nas" diyerek faiz düşürüldüğü için bu durumda. O konuda çok yazıldı, biz tartışma yaratan son meselelere ve muhalefetin AKP kadrolarının bu politikasına nasıl karşılık verdiğine bakalım.
1 - Karma eğitim karşıtlığı:
Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belli olur. Erdoğan kendisine ortak olarak HÜDA-PAR' boşuna seçmedi. HÜDA-PAR şeriatçı, Hizbullah'ı terör örgütü olarak niteleyemeyen bir parti. Dolayısıyla böyle bir partiyi seçimde saflarında göstermek, siyasal İslamcı çizginin belirginleşeceği mesajını vermişti. Öyle de oluyor gibi. HÜDA-PAR karma eğitim diyerek, konuyu gündeme taşıdı. Eğitim, laik kesimin en duyarlı olduğu özgürlük alanı. İşin ilginç tarafı, HÜDA-PAR çıkış yapmadan önce, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in, karma eğitimin zorunlu olmadığını söylemesi, sonra da sözlerini kız çocuklarını okula göndermek istemeyen veliler için bir çözüm yolu olarak göstermesi. HÜDA-PAR'lıların ve belli kesimlerin kafalarında nasıl filmler dönüyorsa, partinin lideri Yapıcıoğlu, "Karma eğitimin devam ettiği okullarda gençler birbirini taciz edebilirler. Bunun sorumlusu onları o hale düşürmeye adeta teşvik eden, zorlayan eğitim sistemidir" demişti. Aynı partinin Batman milletvekili Serkan Ramanlı da, Rudaw TV'de, "Özgürlük olmalı. Kim çocuğunu nasıl okutmak istiyorsa öyle okutsun. Karma eğitim istemeyenlerin de hakkı olmalı. Kimseye zorbalık yapılmamalı" diye konuşmuştu.
Zorbalık demişken… Özgürlüklerden bahseden bu erkekler, aslında kadınların, kız çocuklarının eğitim hakkını tanımıyor. Bu hakkın kız çocuklarına ancak kendi belirledikleri koşullarda verilmesini istiyorlar. Asıl zorbalık işte burada başlıyor. Ekmek ve Gül'de İlke Işık çok güzel özetlemiş, alıntılıyorum: "'İsteyen kız okullarına gönderir, isteyen erkeklerin gittiği okullara gönderir, özgürlükçü bir seçenek sunuyoruz' ifadesi doğruyu yansıtmıyor. Kız okullarının sayısı artıkça, buralara gönderilen çocukların sayısı çoğaldıkça, mahalle baskısı denen şeyin devreye gireceğini, ülkenin özellikle bazı bölgelerinde karma eğitim kurumlarına kız çocuklarının gönderilmesinin istisna haline gelebileceğini şimdiden görebiliriz." Yüzde yüz katılıyor ve altına imzamı atıyorum.
Esas olan "zorunlu eğitim" olmalı. Kız çocuklarının bazı tarikat ve cemaatlerde olduğu gibi okula gönderilmemesine, çocuk yaşta evlendirilmesine göz yumulmamalı.
Kemal Kılıçdaroğlu, "HÜDA-PAR'ın dünya görüşüne katılmayız, ama düşmanlaştırmayız da" demişti. Konu sadece HÜDA-PAR meselesi değil, fetvasında "karma eğitim için tesettür şart" diyen Diyanet de, AKP'li bakan da aynı zihniyette. Bu zihniyete katılmamak yetmez. Bu tür girişimlere karşı cansiperane bir mücadele vermek gerekiyor.
2- İçki tüketimine müdahale çağrısı:
İstanbul Valiliği, alkollü içki satışı ve tüketilmesinde ruhsatı bulunan işletmeler dışında, park, piknik ve mesire alanları, sahil ve plaj gibi alanlarda içki satışı ve tüketilmesinin önlenmesini öngören bir genelge yayınladı malumunuz. Tepkiler üzerine, valilikten şu açıklama geldi: "Genelgede 4250 sayılı kanunla belirlenen alkol satış ve kullanım alanlarına ilişkin uygulama yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin gerekliliğini ilgili kurumlara hatırlatmış bulunmaktayız."
Valiliğin referans verdiği kanun, alkollü içki ruhsatı olan yerlerde tüketime izin veriyor, ama "Tesis sınırları dışında tüketilmek üzere alkollü içki satışı yasaktır" diyor. Bununla birlikte "deniz kenarı, park ya da mesire alanında içki tüketilemez"” demiyor. Yani evinden götürdüğünüz içkiyi piknik yaparken içmenize engel olacak bir kanun maddesi yok.
Durduk yerde yayınlanan bu genelge de, dini muhafazakarlık gölgesinde bir genelge. Valilik gerekçesinde, kamu düzenini bozan ve halkın huzurunu kaçıran olaylara karışan kişilerin ekseriyetle alkollü oldukları, parkta ve sahilde alkol alanların çevreye rahatsızlık verdiği kabulu var.
Alkol tüketiminin artması, özellikle de gençler için, arzu edilecek bir durum değil elbet. Ama burada bambaşka bir niyet var. Yaşam tarzına ve tercihlere müdahale söz konusu.
3 - Kokpitte namaz:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) AKP Grup Başkanvekili ve Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu'nun, CNN Türk'te yayın arasında namaz kılması epey tartışılmıştı. Göksu, fotoğrafın rızası dışında çekildiğini ve yayıldığını söyledi, ama ibadetini cami dışında kamuya açık bir alanda yapmasının böyle bir sonuç doğurabileceğini düşünebilmeliydi. Bence düşünmüştü de. Olmadık yerde namaz kılan siyasetçiler, bana hep seksenlerde Cuma namazlarını Nuruosmaniye'de sokakta kılarak mesaj vermeye çalışan cemaati hatırlatır. Namazı şov haline getiren siyasetçileri geçtik, şimdi de pilotların uçuş sırasında kokpitte namaz kılmasını tartışıyoruz. THY Yönetim Kurulu Başkanı'nın açıklamasını görünce aklıma gelen ilk soru, "Çok mu şart" oldu. Seferilik diye bir durum var, namazın kazası kılınabiliyor. Bunu da herkes biliyor. Bu durumda kokpitte namaz neden bir ihtiyaç olsun? Devlet memuru işinin başındayken namaza gitmiyor, havadaki pilot işinin başındayken neden namaz kılsın? Bu soruların cevabını verebilecek kimse yok herhalde. Tek bir cevap var aslında. O da "siyasi ihtiyaçtan" olabilir ancak.
AKP iktidarında işin rengi her geçen gün değişiyor. Açıkça adı koyulmasa da, normlar gittikçe daha çok dine dayanır hale getiriliyor. Erdoğan 10 yıl kadar önce ağzından çıkan "dindar ve kindar nesli" hala yaratabilmiş değil. Bugünün dünyası, buna izin vermiyor. Gençler, özellikle de kız çocukları ve kadınlar, örümcek kafalı erkeklere rağmen, eşit haklara sahip olmaları gerektiğini biliyorlar. Hayatları boyunca yabancı bir erkekle konuşmamış genç kadınlar var bu toplumda. Onlar bile maruz bırakıldıkları baskının farkında ve isyan ediyorlar. Bazılarıyla konuştum, oradan biliyorum. Kadınların değil, erkeklerin normları koymasına izin verilirse, kız çocukları ve kadınların özgürlük alanı iyice daralacak. Çeşitli bahanelerle hayatımıza sokulmak istenen her kısıtlama ya da uygulama, özgürlük alanını daraltacak.
Muhalefete düşen…
Bu konuda ana muhalefet de var gücüyle mücadele etmeli. Din ve vicdan özgürlüğünün ne olduğu belli, onun ötesine geçen ve baskıya dönüşebilecek uygulamaların karşısında kapı gibi durmak gerekiyor. Bunun da yolu, CHP'de gördüğümüz gibi, muhafazakar kesime göz kırpan saçma sapan danışman atamalarından değil, net bir siyaset oluşturmaktan geçiyor.