1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye’nin bütün anneleri, birleşin!

12 Mayıs 2019

Anneler Günü’nde sosyal medyada bambaşka olaylara kurban giden ya da cezaevinde olan evlatları için adalet arayan annelerin paylaşımları dikkat çekti. Banu Güven DW Türkçe’de anneler için yazdı.

https://p.dw.com/p/3INHy
Cumartesi Anneleri'nin 1 Eylül 2018 tarihinde yaptığı oturma eylemi
Cumartesi Anneleri'nin 1 Eylül 2018 tarihinde yaptığı oturma eylemiFotoğraf: Getty Images/AFP/B. Kilic

Anneler Günü senede bir gün, sembolik bir gün.

Herkesin lafla değil, canıyla, göbeğinden bağlı olduğu kadınların özel günü. Onların annelik emeklerinin özellikle takdir edildiği bir gün. Annelerin evlatlarıyla bir araya gelip, gözlerinin içine, varlıklarına bakıp, emeklerinin karşılığını görmek istedikleri bir gün. Aslında güzel geçmesi gereken bir gün. Bizim memleketteyse gittikçe daha fazla kadının içi yana yana geçirdiği bir gün halini alıyor.

Sosyal medyada anaların paylaştıklarına, onlarla ilgili paylaşımlara bakın. Memleketin her yerinden annelerin adalet arayan seslerinin yükseldiğini duyacaksınız!

Banu Güven
Banu GüvenFotoğraf: Privat

Edirne'den Hakkari'ye, memleketin her yerinde yüreği yangın yeri kadınlar var. İçlerindeki yangın sönmüyor, çünkü evlatları için istedikleri adalet onlardan kaçırılıyor. Cumhurbaşkanı anaların kutsallığından bahsediyor, ama bir kısım anayı görmüyor, başkaları da görmesin istiyor. Cumartesi Anneleri gibi. Dolmabahçe'de konjonktür öyle gerektirdiği için ağırladığını sonradan anladığımız Berfo Nine, bu dünyadan oğlu Cemil Kırbayır'ı işkenceyle öldürenler cezalandırılamadan göçtü gitti. 1980'de gözaltında kaybedilen oğlunun haberini alabilmek için canını dişine takıp inadına yaşamıştı oysa. Nefesi bir yere kadar dayanabildi. Yine 1980'de gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in babası Kemalettin Eren de sorumluların cezalandırıldığını görmeden gitti bu hayattan. Anne Elmas Eren, bu Anneler Gününü de, her birinde büyük oğlu Hayrettin'i gördüğü diğer evlatları ve torunlarıyla geçirdi. Onlar gibi nice anne, ömürlerini evlatlarını özleyerek ve adaleti arayarak geçirmekteler. (Bknz. Faruk Eren, Kayıp Bir Devrimin Hikayesi, İletişim Yayınları)

Başka anneler var, kiminin evladının canı alınmış. Bombalı saldırılar, linçler, siyasi rant için davetiye çıkarılan kazalar, ekonomik rant için göze alınan iş cinayetleri, çatışmalarla… Kiminin evladı canlı canlı dört duvar arasında kapatılmış. Gazeteci diye, muhalif diye, öyle lazım oldu diye. Hele bazıları var ki, kendilerini devlete adamışken müebbetlik olmuş! 15 Temmuz darbe girişiminin içine kasıtla sürüklenen 259 Hava Harp Okulu öğrencisinden söz ediyorum. Akıl almaz bir senaryonun içine sokulan bu gençlerin anneleri Anneler Günü'nde Euronews'a anlatmışlar durumu. Özetle "Darbe girişimini duyduk, ama bizim çocuklarımız kamptaydı, eğitimdeydi. Onların başına bir şey geleceği aklımızın ucundan bile geçmedi” diyorlar, "bu karar belki bir gün bozulur” diye adalet mücadelelerini sürdürüyorlar.

15 Temmuz, iki Murat'ın hikayesi

Aynı Anneler Günü'nde AKP'li bir parti yöneticisi darbe girişimine engel olmak isterken canı alınan evladı için adalet isteyen bir anneyi hatırlatıyor. Darbe gecesi öldürülen Murat Akdemir'in annesi Nevra Hanım'ın anlattıkları yürek dağlıyor, anne oğlunun canını alanların yargı önünde cezalandırılmasını istiyor o videoda. Aynı 15 Temmuz'da köprüde kesici ve delici aletlerle feci şekilde linç edilen Hava Harp Okulu öğrencisi Murat Tekin'in ablası gibi, yüreği yangın yeri. İki Murat, iki adalet arayışı. Bunlardan biri, Murat Akdemir'in davası, 14 kişiye ağırlaştırılmış müebbet hapsi ile sonuçlanıyor. Hava Harp Okulu öğrencisi Murat'ı linç edenlerle ilgili ailenin suç duyurusu hakkında ise, 3 yıl sonra takipsizlik kararı veriliyor. Gerekçe, darbe girişimini bastıran sivillere cezasızlık öngören KHK. Aynı durum linç edilen diğer askeri öğrenci Ragıp Enes Katran için de geçerli. Özetle bu çocukların annelerine, "Onlar için adalet aramayın” deniyor. Bu darbe girişiminden, o yolun taşlarını yıllar boyu döşeyenler değil, o yola zorla sürülen günahsızlar sorumlu tutuluyor. Defter öyle kapatılmak isteniyor.

Evlatlarını 35 yıldır şiddet yoluyla çözülemeyen Kürt meselesinde çatışmalara kurban verenlere gelince...

Çözüm masası ülkenin merkeziyetçi başkanlık sistemiyle yöneltilmesine evet denmediği, "Seni başkan yaptırmayacağız” dendiği için devrildikten sonra, Temmuz 2015'ten 7 Mayıs 2019'a kadar 4 bin 356 kişi çatışmalarda yaşamını yitirmiş. (Kaynak: Crisis Group) Bu kişilerden 464'ü sivil, 223'ü tanımlanamayan, bin 154'ü güvenlik gücü, 2 bin 515'i PKK'li olarak kayıtlara geçmiş. Memleketin her yerinde anaların yürekleri böyle böyle yanmaya devam ediyor işte. Üstelik bu tabloya rağmen, sorunu masada çözüp, ölümleri bitirmek yerine, daha fazla kamplaştırılıyor insanlar.

Bir anne, Leyla Güven, insanlar yeniden yaşama bağlanabilsinler, anneler evlatlarını "Ölüme mi gönderiyorum” diye düşünmesinler diye bir kapı açmak için açlık grevinde. Onun gibi açlık grevi yapan çocuklarını merak eden anneler de var. Onlar da her gün cezaevlerinin önünde itilip kakılıyor.

Bütün bu hikayelerde ve burada değinemediklerimde adaletin ve yaşam hakkının önünde geçen unsur, devletin değil, geçmişten bugüne sırtını otoriter devlete dayayan iktidarların beka anlayışı.

Umudum yine annelerde benim. O yüzden bir ümit, diyorum ki: Memleketin tüm anneleri birleşin! Siyaseten nerede durursanız durun, ancak evlatlarınız için adalet arayışında ve yaşam hakkını savunmakta birleşirseniz başarılı olabilirsiniz. O zaman memleketin çocukları için daha iyi bir gelecek hayal edebiliriz.

Banu Güven

©Deutsche Welle Türkçe