Türkiye'nin batısı neden depreme gebe?
3 Kasım 2020Türkiye'de sık sık büyük depremler meydana geliyor. Bunlardan sonuncusu 30 Ekim'de İzmir'de meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki merkezüssü Seferihisar olan depremdi.
Aşağı yukarı 30 saniye etkili olan bu depremin alışılagelmişin dışında uzun sürdüğü belirtiliyor. Depremden Yunanistan da etkilendi, özellikle de Sisam Adası. Hem Yunanistan hem de Türk kıyılarında küçük çaplı tsunamiler oluştu.
Alman Jeolojik Araştırma Merkezi (GFZ) de depremi takip eden kuruluşlardan. Merkezde görevli Sismolog Marco Bohnhoff, bu depremin yerkabuğunun yüzeye yakın bölümündeki çöküntüyle ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. Uzman, "Yerkabuğunun bir bölümü aşağıya doğru hareket etti. Deprem muhtemelen yerin 5 ila 15 km. derinliğinde bir noktada meydana geldi. Orada 100 km² genişliğinde bir çöküntü alanı oluştu. Depremin nedeni yerkabuğunun kuzey-güney yönüne doğru genişlemeye devam etmesi. Söz konusu kırılma ile biriken enerji boşalmış oldu" değerlendirmesinde bulunuyor.
Dinamik yapboz
En az deprem kadar kötü olan afetin ardından enkaz altında kalanları arama-kurtarma çalışmaları. Ne var ki deprem korkusu dünyanın birçok bölgesinde hayatın bir parçası haline gelmiş durumda.
Peki neden? Bunu anlamak için yerkabuğunun yapısının bir yapboza benzediğini bilmek gerekiyor, ancak bu oldukça dinamik ve çok parçalı bir yapboz. Birkaç devasa okyanus plakası ve çok sayıda kıta plakası yerkabuğunu oluşturuyor. Ne kadar sayıda küçük plaka olduğu bilim dünyasında hala tartışmalı olan bir konu.
Bilinen şu; plakalar her yıl birkaç cm. hareket ediyor. Bu çok normal. Ya birbirlerine doğru hareket ediyor, birbirlerine dokunuyorlar veya alt alta geçiyorlar. Böylece üst kısımda kalan plaka da harekete geçmiş oluyor. Yerkabuğundaki bu hareketliliğe plaka tektoniği deniyor.
Özellikle İstanbul'un deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğu biliniyor. Sismolog Maro Bohnhoff, "Soru bir depremin olup olmayacağı değil, bu depremin ne zaman olacağı" şeklinde konuşuyor. Uzmana göre, bölgedeki her deprem bir uyarı niteliği taşıyor.
Ölçümler büyük riske işaret ediyor
GFZ, 1980'li yıllardan bu yana Türkiye'ye sismolojik gözlem istasyonları kurarak sismik hareketleri takip ediyor. Bu ölçümlere göre, Marmara Denizi çevresinde deprem riski hala çok yüksek. Bonhoff, "Ne yazık ki bu risk gün geçtikçe artıyor" şeklinde konuşuyor. Uzmanlar bu tahminleri İstanbul tarihindeki büyük depremler, Marmara Denizi'nin altındaki tektonik hareketler ve İstanbul'un yanı başında sessiz durumda olan Ganos Fay Hattı'na dayanarak yapıyor.
Sismolog Bohnhoff, "Çok sayıda bulgu, bu fay hattının uzun süredir sessiz olduğuna işaret ediyor. Bu süreçte iki plakayı birkaç metre kaydırarak saniyeler içinde rahatlayan gerilimler oluşur" diyor.
Korunma mümkün mü?
Oluşan deprem dalgaları binalar, altyapı ve bölge halkı için büyük bir tehlike oluşturuyor. Yani uzmana göre, sorulması gereken soru bir deprem olup olmayacağı değil, beklenen depremin ne büyüklükte ve ne zaman olacağı. GFZ araştırmaları ile depremin büyüklüğünü daha iyi tahmin etmeye çalışıyor. Marco Bohnhoff, İstanbul'da beklenen depremle ilişkili olarak "depremin büyüklüğünün 7-7,4 arasında değişmesini bekliyoruz, bu çok çok güçlü bir depreme işaret ediyor" diyor.
Peki korunmanın yolu ne?
Depremden korunmanın en iyi yolu depreme dayanıklı binalar yapmak. Ancak uzmana göre, bu çok maliyetli bir süreç. Bohnhoff, "Türkiye'de depreme dayanıklı yapılaşmaya çok yatırım yapılıyor ancak maalesef hala yeterli seviyede değil. Ayrıca bu depremde can kaybının da çok yüksek sayıda olacağını tahmin ediyoruz" diyor.
Ayrıca yapılaşmanın yanı sıra zemin de önemli bir rol oynuyor. Zemin ne kadar sağlam olursa depreme dayanıklılığın o kadar güçlü olacağı belirtiliyor. Uzman Bohnoff, en iyi zeminin granit olduğuna dikkat çekiyor ve bir şehrin lagün içinde yer alması veya kil, kum gibi yumuşak zeminler üzerine kurulu olması ile sert zemine kurulu olması arasında fark olduğuna dikkat çekiyor.
Uzman, yumuşak zemin üzerinde daha güçlü yerkabuğu hareketleri meydana geldiğini ifade ediyor. Yumuşak ve sulu bölgelerde belli bir yerde toplanan suyun zemini dayanıksız hale getirdiğine dikkat çeken Uzman, "Maalesef İstanbul'un güneybatı bölümü kurumuş bir lagün üzerinde yer alıyor. O bölgede depremin etkisinin en yüksek olmasını bekliyoruz" diyor. Ticari yolcu taşımacılığına kapanan Atatürk Havalimanı da bu bölgede yer alıyor.
Hannah Fuchs
© Deutsche Welle Türkçe