Türkiye'nin 7 yıllık Suriye politikası
15 Mart 2018Suriye'de 15 Mart 2011'de başlayan ve ardından iç savaşa dönüşen olaylar, Türkiye'nin bu ülkeye yönelik politikalarında da büyük değişimlere neden oldu.
Mart 2011'deki ayaklanmadan kısa süre öncesine kadar Suriye ile ortak kabine toplantıları gerçekleştiren, vizeleri karşılıklı olarak kaldırmış olan ve Aralık 2008'deki Dökme Kurşun Operasyonu'na kadar Şam ile İsrail arasındaki dolaylı görüşmelere arabuluculuk yapan Türkiye'nin geçen yedi yıl boyunca yürüttüğü Suriye politikasını derledik.
Krizin ilk ayları
Türkiye, Suriye krizi öncesinde, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu öncülüğünde izlenen "komşularla sıfır sorun" politikası kapsamında Ortadoğu'daki komşularıyla siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi amaçlıyordu. Ancak Arap Baharı ile birlikte, Türkiye'nin otokrat liderlerce yönetilen bu ülkelerle iyi düzeydeki ilişkileri de sekteye uğradı. Söz konusu ülkelerden biri de Suriye'ydi.
15 Mart 2011'de başlayan rejim karşıtı gösterilerin ardından, bir dönem yakın dostu olan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı önce halkın taleplerini karşılayacak reformlar yapmaya çağıran dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkedeki can kayıplarının artması üzerine tepkisini de sertleştirdi.
Birkaç ay içinde başlayan göçmen akını ise Suriye'deki krizden etkilenen aktörler arasında ilk sıralara yerleşen Türkiye'nin politikalarını belirleyen bir başka faktör oldu. Bu ülkeden gelen sığınmacılara kapılarını en fazla açan ülke olan Türkiye'de şu an 3.5 milyon civarında Suriyeli yaşıyor.
Muhaliflere verilen destek
2011 yazından itibaren Esad karşıtlarına açıkça destek veren Türkiye, çoğunluğunu Suriye dışında yaşayan aktivistlerin oluşturduğu muhaliflerin önce İstanbul'da toplantılar düzenlenmesine, ardından da temsilcilik açmasına izin verdi.
Daha sonra ise rejim güçlerine karşı savaşan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mensuplarının Türkiye'de yapılanmasına ön ayak olundu. ÖSO, ana üssünü Türkiye'nin Suriye sınırındaki kenti Hatay olarak duyurdu. Lojistik destek verilen ÖSO mensuplarının Türkiye sınırından Suriye'ye geçişine de izin verildi.
Esad, Türkiye'yi "teröristlere" para ve silah yardımı yapmakla itham etti. Esad rejiminin yanı sıra Türkiye'deki ana muhalefet partisi CHP ile Rusya da Türk hükümetini El Kaide'nin eski Suriye kolu El Nusra ve IŞİD'e yardım etmekle suçladı.
Ankara'nın ABD ile ortak projesi olan eğit-donat programında Türkiye'de askeri eğitim verip silahlandırdığı ÖSO mensupları ise 2015 yılında Suriye'de savaşmaya başladı. Ancak beklenen başarıya ulaşmayan bu program ABD tarafından kısa süre içinde sonlandırıldı. ABD daha sonra Suriye'de IŞİD'le mücadele konusunda partner olarak ÖSO yerine YPG'ye yöneldi. Bu gelişme Türkiye-ABD-YPG üçgenindeki kırılma noktalarından biri oldu.
Rusya faktörü
Türkiye'nin özellikle son yıllardaki Suriye politikasını etkileyen faktörlerin başında Rusya ile ilişkileri ve Moskova'nın bölgedeki hamleleri geliyor.
Rusya'nın Eylül 2015'te Suriye'de Esad rejimine destek olmak için başlattığı ve hâlen devam eden askeri operasyonu sonrası bölgedeki nüfuzunu artırması, Ankara'nın Suriye politikasında da belirleyici oldu.
Cephede ibreyi rejim lehine çeviren bu hamle Moskova'yı Suriye krizi konusunda daha fazla söz sahibi yaparken Türkiye'yi de ABD'den ziyade, Rusya'ya yanaştırdı. Bunda ABD'nin IŞİD'le mücadele kapsamında YPG'ye verdiği desteği artırması da etkili oldu.
Türkiye'nin 24 Kasım 2015'te Suriye sınırından hava sahasına girdiği gerekçesiyle bir Rus savaş uçağını düşürmesinin ardından yaşanan kriz dahi bu yakınlaşmayı engelleyemedi. Hatta Arallık 2016'da suikast sonucu öldürülen Rus büyükelçisi Andrey Karlov'un cenazesi Ankara'dan ülkesine gönderilirken Moskova'da, Türkiye, Rusya ve İran Suriye konusunda ortak bir deklarasyon kabul etti.
Aynı ayın sonunda Rusya ve Türkiye'nin garantörlüğünde Suriye genelinde ateşkes ilan edildi. Ancak bu ateşkes kısa süre sonra bozuldu.
Moskova deklarasyonuyla altyapısı oluşturulan Astana süreci kapsamındaki toplantılar ise Ocak 2017'de Türkiye, Rusya ve İran'ın garantörlüğünde başladı.
Astana sürecinde Mayıs 2017'deki anlaşmayla Suriye'de dört gerginliği azaltma bölgesi kurulması için girişimlere başlanması ve rejim güçleriyle muhalifler arasındaki çatışmaların görece hafifletilmesi takdir gördü. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları da Ekim 2017'den itibaren İdlib'deki gerginliği azaltma bölgesinde gözlem noktaları tesis etmek üzere konuşlanmaya başladı.
Rusya, Türkiye ve İran üçgenindeki Suriye girişimleri cumhurbaşkanları düzeyinde de sürüyor. Erdoğan, Putin ve Ruhani'yi bir araya getiren ve ilki Kasım'da Soçi'de gerçekleşen üçlü zirvenin ikincisi, Nisan ayında İstanbul'da yapılacak.
Esad'ın Suriye'deki akıbeti
Suriye'de Esad'ın görevden ayrılacağı bir siyasi dönüşüm süreci hedefleyen Türkiye, bu tutumunu resmi olarak hiç değiştirmedi.
Türkiye'nin Esad konusundaki tutumunu değiştirip değiştirmediğine dair en yoğun tartışmalardan biri ise Aralık 2016'da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un açıklamalarının ardından yapıldı. Lavrov, Türkiye ve İran'la kabul ettikleri Moskova deklarasyonunu dünyaya duyururken, üç ülkenin Suriye'de önceliğin rejim değişikliği değil, terörle mücadele olduğu konusunda mutabık kaldığını söyledi. Lavrov bu sözleri sarf ederken yanında oturan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise ertesi hafta yaptığı açıklamada, Esad yönetiminde bir siyasi geçiş sürecinin mümkün olmadığını belirtti.
Putin'in Erdoğan ve Ruhani ile geçen Kasım ayında Soçi'de gerçekleştirdiği üçlü zirveden bir gün önce aynı kentte Esad'ı ağırlaması da spekülasyonları beraberinde getirdi. Ancak AKP, Türkiye'nin Soçi'deki zirvede Esad'ın Suriye'nin geleceğinde rol almaması gerektiği yönündeki şartını bir kez daha vurguladığını duyurarak bu konudaki kırmızı çizgisinde bir değişim olmadığını belirtti.
Nitekim Esad'ın ABD ile işbirliği içindeki YPG hakkında en sert çıkışını yaptığı ve "vatan haini" ifadesini kullandığı konuşmanın Ankara-Şam ilişkilerinde olası bir yakınlaşmanın habercisi olup olmadığına dair tartışmalara noktayı koyan da Erdoğan oldu.
Erdoğan, Suriye liderinin Aralık sonundaki bu çıkışından yaklaşık 10 gün sonra yaptığı açıklamada, Esad için "devlet terörü estirmiş bir terörist" dedi. Erdoğan, böylece özellikle Türkiye-Rusya ilişkilerinin etkisi ve Şam'ın YPG konusunda sertleşen söylemi nedeniyle daha sıcak bakmaya başladığı iddia edilen Esad ile arasına bir kez daha mesafe koydu.
Esad'ın rejim yanlısı milisleri Afrin'e göndermesi ise ilişkilerde yeni bir gerginlik noktası oluşturdu.
Rusya'nın sorunun aşılması için Ankara ve Şam'ı doğrudan temasa davet etmesi üzerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Esad rejimiyle "olağanüstü şartlar gerektirdiğinde, belli sorunların çözülmesi gerektiğinde, istihbarat birimlerimiz doğrudan veya dolaylı temaslar kurabileceğini" söyledi. Bu açıklama, MİT'in Şam ile hâli hazırda temasta olduğu iddialarına yol açtı.
Suriye'nin kuzeyindeki operasyonlar
2012 yılında bir keşif uçağının rejim güçleri tarafından vurulup düşürülmesinin ardından angajman kurallarını değiştiren Türkiye, söz konusu tarihten bu yana Suriye sınırında tüm silahlı unsurlardan kaynaklanan tehditlere anında karşılık veriyor.
IŞİD meselesini kendisi için "öncelikli bir ulusal güvenlik tehdidi" olarak tanımlayan Türkiye, Ağustos 2015'te Washington ile vardığı mutabakatın ardından ilk kez ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun "Özgün Kararlılık" adı altında yürüttüğü askeri harekâta katıldı ve Türk savaş uçakları Suriye'deki IŞİD hedeflerini vurmaya başladı.
Türkiye 24 Ağustos 2016'da Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Fırat Kalkanı Harekâtı'nı başlattı. YPG'nin Menbiç'i alarak Türkiye'nin kırmızı çizgisi niteliğinde olan Fırat'ın batısına geçmesinin ardından bu harekât için düğmeye basılmıştı.
Cerablus'u IŞİD'den alarak bu örgütü Türkiye sınırında uzaklaştırmak ve PYD'nin bölgede kontrol ettiği kantonları birleştirerek "terör koridoru" oluşturmasını engellemek için gerçekleştirilen operasyon, Suriye hükümeti tarafından "egemenlik ihlali" olarak nitelendirildi. Türkiye, 29 Mart 2017'de tamamlanan operasyon ile Fırat Nehri'nin batısında, PYD kontrolündeki kantonlar arasında tampon bölge oluşturdu.
Türkiye'nin Suriye'deki ikinci kara harekâtı ise 20 Ocak 2018'den beri devam eden Afrin operasyonu. TSK, Zeytin Dalı Harekâtı adı verilen bu operasyonun amacını, "bölgede güvenlik ve istikrarı sağlayarak PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ'a mensup teröristleri etkisiz hâle getirmek ve dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak" olarak açıkladı.
Son bir yıl içinde Suriye topraklarından 700'ü aşkın saldırıya maruz kaldığını belirten Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı'nda olduğu gibi ilgili BM Güvenlik Konseyi kararları ve BM Şartı'nın 51'inci maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkına dayanarak gerçekleştirdiği operasyonun "bölgedeki terör bağlantılı tehditler ortadan kaldırılana kadar" süreceğini duyurdu.
Erdoğan Şubat ayı başında Afrin operasyonunun ardından hedefin ABD'nin desteklediği YPG'nin kontrolündeki Menbiç olacağını açıklamıştı. Türkiye şu günlerde ise ABD ile YPG'nin Menbiç'ten çekilmesini öngören bir plan üzerinde çalışıyor.
Cengiz Özbek
© Deutsche Welle Türkçe