1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'deki muhalefet deneyimi ve küresel önemi

Prof. Dr. Murat Somer
Murat Somer
1 Ekim 2022

Birçok ülkede görülen yeni otoriterleşme modeline karşı yeni bir demokratikleşme modeli yok. Murat Somer'e göre, muhalefeti eleştirirken yapmaya çalıştığı şeyin dünyada da bir örneğinin olmadığını unutmamak gerekiyor.

https://p.dw.com/p/4Hcfh
İstanbul'da 21 Mayıs'ta düzenlenen CHP mitingi
İstanbul'da 21 Mayıs'ta düzenlenen CHP mitingiFotoğraf: Yasin Akgul/AFP

Türkiye'de muhalefetin iktidarı seçim yoluyla değiştirme çabaları sadece Türkler ve Türkiye'yle ilgilenen yabancılar için ilginç ve önemli değil. Dünyada gitgide derinleşen ve küresel ekonomik krizle daha da derinleşmesi muhtemel "yeni demokrasi krizi"ne çare arayan tüm dünya vatandaşlarını ilgilendiriyor ve dikkatle izlenmeli.

Aşağı yukarı son yirmi yıldır tüm dünyada demokraside bir gerileme yaşanıyor. Dünya yeni bir otoriterleşme modelinin, yirminci yüzyıldan tanıdık olduklarımızdan daha farklı bir otoriterleşme sürecinin tehdidi altında. Bu sürece karşılaştırmalı siyaset biliminde demokratik geri kayma, demokratik erozyon, sinsi otoriterleşme, yürütmenin azmanlaşması gibi isimler veriliyor. Bu tür otoriterleşmede demokrasi: yirminci yüzyıldaki gibi faşizm, komünizm ve benzeri temsili demokrasiye karşı ve totaliter ideolojiye sahip aktörler tarafından, askeri veya sivil tek bir darbeyle yıkılmıyor. Demokrasiye inandığını söyleyen, ülkelerini demokratikleştirdiklerini iddia eden, ve halk tarafından seçilen iktidarlar tarafından, yıllar içinde ve çok sayıda "mini-darbe" ile yıkılıyor.

Yeni bir demokratikleşme reçetesi yok

Bugüne kadar daha çok aşırı sağ ve popülizm boyutlarıyla tartışılan tehditler de bu boyutuyla tartışılmalı. Bu sıfatlar oldukça sorunlu. İtalya'da seçimlerin galibi İtalya'nın Biraderleri Partisi, İsveç'te ikinci büyük parti olan İsveç "Demokratları" partisi gibi partiler tek başına veya koalisyon içinde iktidara geldiklerinde, ideolojileri ne olursa olsun demokrasiyi bahsettiğim şekilde aşındıran politikalar uygulayabilirler. Asıl bu politikalara nasıl ket vurulur, onu tartışmalı. İdeolojide ayrılabiliriz ama demokratik kural ve yöntemlerde birleşmeliyiz. Bolivya'da Morales, Venezuela'da Chavez, ve Türkiye'de Erdoğan farklı ideolojilerine rağmen toplumun önemli kesimlerinin takdirini toplayan birçok olumlu iş de yaptılar. Sorun bunu yaparken demokratik denge ve denetleme mekanizmalarını da ortadan kaldırmaları, kutuplaştırıcı siyaseti bir kaldıraç gibi kullanarak çeşitli kesimlerin hukukunu dışlayan politikalar uygulamaları ve birbirine düşman bloklar yaratmaları oldu.

Bu yeni otoriterleşme modeline karşı dünyada ortaya çıkmış bir yeni demokratikleşme modeli yok. Yeni bir demokratikleşme reçetesi yok.

Akademik yazında en yaygın önerilen, muhalefetin bu tür iktidarlara karşı bir demokrasi platformunda birleşmesi ve seçim yoluyla iktidarı değiştirmesi. Oysa geçen ilkbahardaki Macaristan seçimleri, bunun düşünüldüğünden çok daha zor ve riskli olduğunu bize gösterdi. Otoriter ve yolsuz Orban iktidarına karşı birleşen ve adaylarını demokratik önseçimlerle belirleyen muhalefet ittifakı hezimete uğradı. Yapıları gereği birbiriyle rekabet etmek üzere organize olmuş partiler ortak bir söylem ve program oluşturmakta zorlanıyorlar, oluşturdukları da toplumu yeterince heyecanlandırıp mobilize edemiyor.

Muhalefetin çıkardığı dört ders

İşte tam da bu nedenlerle Türkiye'de muhalefetin yapmaya çalıştıkları sadece ulusal değil küresel öneme sahip. Yirmi yıldır Türkiye'de muhalefet otoriterleşmeye karşı türlü yöntemler izledi. Yargıya ve hukuka başvurma, kitlesel seçim mitingleri ve iktidar karşıtı protestolar, mesele bazlı (örneğin çevre katliamına yol açan hukuksuzluklar) protestolar, imza kampanyaları, "duran adam" protestoları,  boykotlar, sivil direniş, grevler ve açlık grevleri, medya kampanyaları, kitaplar, yazılar, sivil toplum girişimleri, yolsuzluk ifşaları, seçim ittifakları, ortak Cumhurbaşkanı adayları… Genel olarak otoriter politikaları durdurmaya ve değiştirmeye yönelik olarak mevcut kurumları işletmeye çalışan yöntemlerle (örneğin Anayasa Mahkemesi'ne başvurmak veya Meclis'e kanun tasarısı vermek) iktidarı durdurmaya ve değiştirmeye yönelik yöntemler (örneğin hükümet karşıtı protestolar ve iktidarı değiştirmeye yönelik seçim ittifakları) arasında gidip geldiğini söylemek mümkün.

İşte tüm bu dönemde Türkiye'de muhalefet dört önemli ders çıkardı ve öğrendi diyebiliriz. Birincisi, demokratik erozyon derinleştikçe kurumlar partizanlaşıyor ve devreden çıkıyor, dolayısıyla çözüm siyasette. İkincisi, salt iktidara karşı ve iktidarı değiştirmeye yönelik sert politikalar kutuplaştırmayı derinleştiriyor, iktidar tabanını konsolide ediyor ve ters tepiyor. Kutuplaştırma karşıtı ve birleştirici bir dil ve diyalog lazım. 2019 yerel seçimlerindeki "radikal sevgi" kampanyası ve CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun helalleşme çağrısı bu dersin en özgün ve önemli sonuçları arasında. Üçüncüsü, salt iktidarı değiştirmeye yönelik birleşmeler ve ittifaklar yeterli olmuyor. Siyasal ve ekonomik sistemi, yani daha iyi bir geleceği inşa etmeyi vaat eden bir programla ortaya çıkmak gerekiyor. Burada da asgari müştereklerde gerek. Dördüncüsü, bu süreçte doğal olarak ortaya çıkacak anlaşmazlıkları farklı partilerin ev sahipliğinde düzenli olarak toplanan bir liderler masası ve diyaloğu ile, gemiyi batırmadan çözmeye çalışmak.

En zor olanı ortak "siyasi dil" oluşturmak

Bu nedenle Altılı Masa'nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem uzlaşması son derece önemli bir başarı ama yeterli değil. Keza Emek ve Özgürlük İttifakı ve onunla Altılı Masa arasında kurulacak, aynı fikirde olmasa da "muhatap alan ve saygı duyan" diyalog, toplumsal barış ve sosyal adalet için çok önemli. En zor olanı ortak bir "siyasal dil" oluşturmak: yani "neden buradayız, iktidara talibiz ve desteğinizi istiyoruz" sorusuna verilecek net, basit, ve çoğunluğun desteğini alacak yanıtlar. Demokrasiyi inşa ederken başta ekonomi her alanda topluma umut veren, barış ve huzur vaat eden ve asgari müştereklerde uzlaşmış bir programla ortaya çıkmak gerekiyor. Ama en ilerici program da her zaman en iyi reçete olmayabilir, Şili örneği önümüzde duruyor, toplumun büyük çoğunluğunun desteğiyle seçilen genç iktidarın ilerici anayasası, gene toplumun büyük çoğunluğu tarafından reddedilebildi.

Yani muhalefeti eleştirirken yapmaya çalıştığı şeyin dünyada da açık bir örneğinin olmadığını, yani zor bir şeyi başarmaya çalıştığını unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla muhalefetten sihirli değnek beklemek haklı olmaz. Ama şunu beklemek her Türkiye vatandaşının sonuna kadar hakkı: muhalefet yaptığı işin ulusal ve küresel öneminin ve hayatiyetinin farkında ve buna uygun sorumluluk duygusu içinde olmalı.

 

Prof. Dr. Murat Somer
Murat Somer Koç Üniversitesi Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi