Türkiye’de yüz yüze eğitim zorluklarla başladı
21 Eylül 2020Türkiye'de 2020-2021 eğitim öğretim yılında yüz yüze eğitim ilk olarak okul öncesi ve ilkokul birinci sınıflar için "aşamalı ve seyreltilmiş" olarak başladı. Üç hafta sonra ise salgının hızına bağlı olarak diğer sınıflar için karar alınacak.
Milli Eğitim Bakanı (MEB) Ziya Selçuk, okulların açılması ile ilgili kararı verirken bilimsel tabloya baktıklarını ve “makul olanı” yapmaya çalıştıklarını söyleyerek, içinde bulunulan zor süreci “Bizim nasıl bir vebal altında olduğumuzu kimse bilemez. Diyoruz ki biraz geç kalalım, sağlık çok önemli. Risk varsa biz yokuz diyoruz” sözleriyle özetlemişti.
Bakan Selçuk yüz yüze eğitim için hazırlıkların tamamlandığını belirtirken, aileler, Eğitim-Sen ve uzmanlar bu görüşe katılmıyor ve hala eksiklikler olduğunu savunuyor.
Aileler ihtiyaçlar doğrultusunda karar alıyor
DW Türkçe'nin ulaştığı okul öncesi ve ilkokul birinci sınıf çocuklarının velileri özel durumlarına ve çocuklarının ihtiyaçlarına göre karar aldıklarını belirtiyor. Bir okul öncesi çocuğun velisi aile büyükleri ile yakın oturdukları ve onları sürekli ziyaret ettikleri için çocuğunu birkaç ay daha okula göndermeyeceğini belirtirken, ilkokul birinci sınıf iki öğrencinin velileri ise göndereceklerini ifade ediyor. Bir veli kızının ders çalışma alışkanlığını ve okul disiplinini kazanabilmesi için birinci sınıfın önemli olduğunu belirtirken, diğer veli de çocuğunun öğretmeni canlı olarak görebilmesi ve sosyalleşmesini istediğini belirtiyor.
"7 aylık süre daha iyi değerlendirilmeliydi”
Uzmanlara göre, salgının ilk çıktığı dönemden bugüne kadar geçen süre okulların ve uzaktan eğitim alacak çocukların eksiklerinin giderilmesi açısından iyi değerlendirilemedi.
DW Türkçe’ye konuşan eğitim yazarı Abbas Güçlü’ye göre ortada bir “ateş topu” var ve herkes bu topu birbirine atmaya çalışıyor.
Güçlü, “MEB; ‘okulları açarsam çocuklara bir şey olursa benim üstüme kalır’, Sağlık Bakanlığı ise ‘açın derim bu kez bir şey olursa benim suçum olur’ diye düşünüyor. Oysa bu herkesin işi, herkes bir şekilde mücadeleye ortak olmalı. Ateş topunu sadece bu iki bakanlığın kucağına bırakıp uzaktan seyredilmemeli” yorumunda bulunuyor.
Salgın sürecinin sadece Türkiye için değil tüm ülkeler için zor olduğunu ve hazırlıksız yakalanıldığını söyleyen deneyimli yazar, “Salgın ilk başladığında belki her ülke aynı noktadaydı ama geçen 7 aylık süreyi bazı ülkeler daha iyi değerlendirdi. Biz de bu süreyi daha iyi değerlendirebilirdik. Oysa öyle olmadı” diyor.
Güçlü, geçen süre içinde uzaktan eğitimin şartlarının geliştirilmesinin ötesinde okullardaki derslik sayısının artırılması ve hijyen koşullarının sağlanması gibi yüz yüze eğitim için gerekli olan adımların atılmış olması gerektiğini belirtiyor.
Eğitim-Sen: Plansızlıklar ve eksiklikler var
DW’nin ulaştığı Eğitim-Sen yetkililerine göre okullarda yüz yüze eğitime geçilmesi gerekiyor ancak hala bazı eksiklikler var. Çoğu devlet okulunun sürekli bir temizlik personelinin bulunmaması, ek öğretmen atamalarının artırılması, hijyen malzemelerinin yetersizliği ve ek dersliklerin açılmaması sendikanın sıraladığı eksiklerden bazıları. Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan: "Hala çok ciddi plansızlıklar ve eksiklikler olduğunu görüyoruz. Aylar geçmesine rağmen yüz yüze eğitime başlanabilmesi için bütün kaygılarımızı giderecek önlemlerin yeteri kadar alınmadığını görüyoruz. Uzaktan eğitimde de hala milyonlarca öğrenci erişim için gerekli olanaklara sahip değil."
Aydoğan, yüz yüze eğitime başlayan öğretmen ve öğrencilere düzenli Covid testi yapılmasının önemli olduğunu ancak bu taleplerinin gerçekleştirilmesi yönünde bir adım bulunmadığını da söylüyor.
Milli Eğitim Bakanlığı ise gerek yüz yüze eğitim gerekse uzaktan eğitimdeki eksiklikler için hazırlıkları büyük ölçüde tamamladığını belirtiyor. Buna göre Millî Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında bir entegrasyon sistemi ile uyarı mekanizması oluşturuldu ve herhangi bir bulaş durumunda bu sistem aktive olacak.
Fatih projesi ne oldu?
Öğrencilerin bir bölümünün bu süreçte karşılaştığı en önemli sorunlardan biri de uzaktan eğitime ulaşmak için gerekli teknoloji imkanlarına sahip olmak.
Milli Eğitim Bakanlığı şu ana kadar 6 bin kadar EBA destek noktası açmış durumda. Ancak eğitimcilere göre bu destek noktaları yine de yeterli olmayacak ve ihtiyacı olan çocuklara bilgisayar ve televizyon sağlanması gerekiyor.
Bu arada yıllar önce eğitimi teknoloji ile buluşturma iddiasıyla başlatılan Fatih Projesi’nin salgın sürecinde pratik bir yararı olmuyor.
Eğitim Reformu Girişimi’nin son raporuna göre, yaklaşık 10 yıl önce ‘her çocuğa tablet’ iddiasıyla başlatılan proje kapsamında 2015-2018 arasında 1 milyar TL harcandı ancak hedeflerde başarısız olundu.
DW Türkçe’ye konuşan iki öğretmen, raporun sonucunu doğrulayarak tabletlerin öğretmen ve öğrencilere dağıtıldığını ancak akıllı tahta olmayan sınıflarda işe yaramadığını aktarıyor. Mevcut akıllı tahtaların çoğunun da artık arıza verdiğini söyleyen öğretmenler, şu anda çoğu öğretmen ve öğrencinin bu tabletleri ders dışı amaçlarla kullandığını belirtiyor.
Eğitim ortak mücadele alanı olabilir mi?
Öte yandan, eğitimin partiler üstü bir konu olduğunu belirten uzmanlar; muhalefet, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve iş insanlarının katılımıyla bu konuda ortak bir mücadele alanı yaratılması gerektiğine işaret ediyor.
Güçlü, "Bütün kırgınlıkları ve siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakıp kabahatli aramaktan vazgeçip enerjimizi biz bu olayı nasıl çözeriz noktasına getirmek lazım” diyor.
Gülsen Solaker / Ankara
©Deutsche Welle Türkçe