Türkiye'de iki ayrı hayat yaşıyorlar
18 Aralık 2017Ayman Menem, iki sene önce Şam ve Beyrut arasında mekik dokuduğu hayatını bırakarak Türkiye’ye gelmiş. Lübnan üzerinden giriş yapmış ve 20 gün Suriye sınırına yakın olan Gaziantep şehrinde bir arkadaşında kalmış. Sonrasında ise kimseyi tanımadığı İstanbul’a ayak basmış. Beyrut Arap Üniversitesi’nde anayasa hukuku üzerine yaptığı doktorasını iki gün önce tamamlayan Menem, burada serbest araştırmacı olarak çalışıyor.
İstanbul’daki Suriyeli LGBTİ camiasıyla tanışması ise 2016 yılının başlarında Suriyeli bir arkadaşının “Mr. Gay Syria” adlı güzellik yarışması için jüri üyeliği teklif etmesiyle olmuş. Menem, sonrasında kendini İstanbul merkezli Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPOD) tarafından düzenlenen, her pazar günü Suriyeli LGBTİ mültecilerin bir araya geldiği “Tea&Talk” toplantılarında koordinatör olarak bulmuş.
“120 kişi Türkiye’den göç etti”
“Tea&Talk” toplantıları, İstanbul’daki Suriyeli LGBTİ’lere sosyalleşebildikleri kıymetli bir alan sağlamış. Güvenli ve özgür bir alan oluşturan ve her türlü konunun tartışıldığı toplantıların bir çeşit terapi seansı gibi de görülebileceğini söyleyen Menem, “Artık aile gibi olduk” diyor. Toplantılara katılanların hemen hepsinin ise hayalinin Avrupa’ya gitmek olduğunu söylüyor:
“Türkiye’ye gelen Suriyeli LGBTİ’ler, Avrupa’ya gitmeyi bekliyor. Burası, bir durak gibi. Orada daha fazla fırsat ve özgürlüğün olacağını düşünüyorlar. İki sene içinde sadece Tea&Talk toplantılarından tanıdığım 120 kişi Avrupa ve Kanada’ya göç etti.”
İstanbul’da katledilen Suriyeli eşcinsel Muhammed Wisam Sankari ile seks işçisi Suriyeli trans kadın Werde’nin ardından can güvenliği konusunda endişelenenler olduğunu da ekliyor. Bu cinayetlerin ardından İstanbul’un Suriyeli LGBTİ’ler açısından güvenli bir şehir olarak görülmemesi nedeniyle Avrupa’nın da geçişte kolaylık sağladığını ifade ediyor. “Burada eğer feminen bir görünüşün de varsa, daha da tehlikede hissediyorsun” diyor.
“İş yeri sahibinden şiddet görme ihtimalin yüksek”
Menem, günlük hayattaki şiddetin öncelikle Türkiye’deki Suriye toplumundan başladığını söylüyor. Yaşadıkları zorlukların aileden de destek görmeyenler için katlandığına dikkati çekiyor. Suriyelilerin işlettiği mekanlarda çalışan LGBTİ’ler olduğunu ancak kimliklerini gizlemek zorunda kaldıklarını belirterek, “İki ayrı hayat yaşıyorlar. Eşcinsel olduğunu anladığı zaman iş yeri sahibinden şiddet görme ihtimalin yüksek” diyor.
LGBTİ denilse de "Tea&Talk" toplantılarına transların ve geylerin katıldığını, lezbiyenlerin ya da trans erkeklerin görünürlüğünün ise olmadığını dile getiriyor. “Bir lezbiyen diyelim, tek başına ülkeden çıkma şansı yok. Aileleriyle gelenler de açılamıyor. Yine gizlemek zorunda kalıyorlar” diye konuşuyor.
“Göçmenlere yönelik yardımlar aile odaklı”
Suriyeli LGBTİ’ler ile saha çalışmaları yürüten sivil toplum kuruluşlarından yetkililer, göçmenlere yönelik şiddeti önleme ve koruma mekanizmalarının yetersiz olduğunu, bu mekanizmaların söz konusu LGBTİ’ler olduğunda ise neredeyse hiç olmadığını dile getiriyor. İstihdam ve barınma sorununun öncelikli olduğunu, bu iki temel ihtiyacın karşılanamadığı durumlarda ise kişilerin şiddete daha açık hale geldiğini ifade ediyorlar. Yetkililere göre, göçmenlere yönelik yardım ve desteklerin aile odaklı olması da bir başka önemli sorun.
“Türkiye’deki homofobik ve transfobik toplum yapısının çok fazla şiddete dönüştüğüne tanık oluyoruz” diyerek, söz konusu yapı nedeniyle işsizlik oranının da oldukça fazla olduğunu, çalışanların ise kayıtsız ve güvencesiz ortamlarda çok düşük ücretlerle çalıştığını söylüyorlar.
“BM üzerinden kayıtta kimlik açıklamak daha kolay”
Ankara merkezli Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği’nin (Kaos GL) hukuk danışmanlarından avukat Hayriye Kara, Suriyeli mültecilerle ilgili kayıtların Türkiye’de İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapıldığını ve kayıt olan Suriyelilere “geçici koruma statüsü” verildiğini hatırlatıyor. Avukat Kara, kadın, çocuk ya da eşcinseller gibi hassas grupların kayıtlarının Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) üzerinden de yapılabildiğini ancak Türkiye'deki Suriyeli LGBTİ’ler içinde bu sistem üzerinden kayıt olanların sayısının oldukça az olduğunu belirtiyor:
“BMMYK üzerinde kayıt olanlar cinsel kimliğini daha rahat ifade edebiliyor. Ayrıca, Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı (İKGV) gibi Birleşmiş Milletler’in uygulama ortağı olan Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinden psikolojik ve hukuki destek alabiliyorlar. Fakat BM sistemine erişim sağlamaları da kolay olmuyor.”
“Çoklu travma yaşıyorlar”
Nisan ayından beri SPOD bünyesinde Suriyeli LGBTİ’lerle sosyal danışmanlık alanında çalışmalar yürüten psikolog Yeşim Selçuk, sağlık ve hukuk alanındaki hizmetlere erişimde sorunlar yaşandığını vurguluyor. Selçuk, “Haklarını ve hangi hizmeti nereden alacaklarını bilmiyorlar. Suriye’de ailesiyle sorun yaşadığı için ayrı gelenler de var. Yeni bir düzene geçmeye çalışırken cinsel kimliğini açıkladığı için ailesinin ölüm tehdidiyle karşı karşıya kalanlar, yalnızlaşanlar oluyor” diyor. Bu durumun travmayı kompleks hale getirdiğine dikkati çeken psikolog, genelde güvenli alan oluşturmakla ilgili sıkıntılar yaşandığını ifade ediyor.
LGBTİ oldukları için ayrımcılığa, Suriyeli oldukları için de ırkçılığa maruz kaldıkları zaman çoklu travma yaşadıklarını söyleyen Selçuk’a göre, dil bilmemek de ayrı bir sorun yaratıyor. İstanbul’daki Suriyeli LGBTİ toplumu açısından örgütlü bir yapıdan bahsedilmesinin güç olduğunu belirtmesine karşın, psikolog Selçuk da Menem gibi LGBTİ toplumu için aile benzetmesini yapıyor:
“LGBTİ olmalarının yalnızlaştırıcı etkisi daha çok. Daha hassas yaklaşılması gereken bir grup. Acıları birbirine benziyor. Maskeyle yaşamak zorunda kalıyorlar. İstanbul’da birbirini tanıyanlar ise artık aile gibiler.”
Burcu Karakaş / İstanbul
©Deutsche Welle Türkçe