Aynı gemideler
2 Şubat 2016Mülteci krizini çözüm çabaları Türkiye ile Almanya’yı yakınlaştırırken, Türkiye’nin AB üyelik sürecini yeniden canlandırdı. Dış politikadaki başarısızlıkları ve demokrasideki gerileme sonucunda uluslararası alanda yalnızlaşan Türkiye bu açılım ile bir “fırsat penceresi” yakaladı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, kısa bir süre önce Berlin’de ağırladığı Başbakan Ahmet Davutoğlu’na Türkiye politikasındaki yeni açılımın devam etmesinin Ankara’ya bağlı olduğu mesajını verdi. Merkel, gelecek haftalarda Avrupa'ya gelen sığınmacı sayılarında azalma olmaması halinde farklı planları devreye sokmak zorunda kalacağını, Türkiye için açılan “fırsat penceresinin” kapanabileceğini anlattı.
Mülteci ve İslam karşıtlığının tırmandığı Avrupa’da, “açık kapı” politikasıyla AB değerlerini savunan Merkel hem ülkesinde hem AB'de aşırı sağcı popülizmin baskısı altında. Mart ayında üç eyalette seçimler var ve Almanya’da sağcı popülist AfD'nin oyu son kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 13’e ulaştı. Merkel zaman baskısı altında ve bir an önce Alman kamuoyunu ikna edici sonuçlar ortaya koymak zorunda.
Davutoğlu Berlin’deki istişareler sırasında Türkiye’nin elinden geleni yapacağı konusunda Merkel’a söz verdi. Diplomatlar, 29 Kasım’da Brüksel'de, AB ile işbirliği için niyet beyanında bulunan Davutoğlu’nun ilk kez Berlin'de Türk Hükümeti adına güçlü bir şekilde taahhütte bulunduğuna dikkat çekiyor.
Eşzamanlı takip
Taraflar 22 Ocak’tan bu yana kaçak göçmen sayılarını birlikte takip ediyor. Her gün Merkel’ın makamından Davutoğlu’nun makamına, Türkiye üzerinden Yunanistan’a ulaşan mülteci sayıları iletiliyor, alınan önlemlerin sonuç verip vermediği, verilen sözlerin tutulup tutulmadığı birlikte izleniyor.
Bundan sonraki ilk kritik tarih 18 Şubat. Davutoğlu'nun Merkel ve diğer AB liderleriyle bir araya geleceği Brüksel buluşması sürecin geleceğinin değerlendirileceği önemli dönemeçlerden biri olacak.
Denklem çökebilir endişesi
TÜSİAD’ın Uluslararası Koordinatörü ve AB Temsilcisi Dr. Bahadır Kaleağası, Türkiye’nin AB sürecinde yeni ve hassas bir denklem oluşturulduğunu, başarısızlığın bu denklemin çökmesini beraberinde getirebileceğini kaydediyor. Kaleağası, Türkiye ile işbirliğinde başarı sağlanamaması durumunda bunun Merkel’ın elini zayıflatacağını söylerken, “Aslında Merkel, ‘bir fırsat penceresi kapanacaksa hepimiz için kapanacak’ diyor” değerlendirmesini yaptı.
Gerçek şu ki Türkiye geçen yıllarda AB’nin ortak dış ve güvenlik politikası istişarelerinden dışlanmasaydı, mülteci krizi bu boyutlara ulaşmadan işbirliği içerisinde çözüme kavuşturulabilirdi.
Bugün Türkiye'nin AB üyelik sürecinin adeta mülteci krizine endekslenmiş bir görüntü vermesi kimileri tarafından tepki ve eleştirilerle karşılanıyor. Ancak diğer taraftan yeni süreç, bazı Avrupalı siyasetçilerin stratejik bir hatadan dönmelerini simgelemesi bakımından da önemli.
Kıbrıs’ın uyguladığı vetoların, Türkiye-AB ilişkilerindeki duraksamanın bedelinin bugün herkes tarafından ödendiğini düşünen Kaleağası da, “Bugüne kadar dışlanması Türkiye’nin AB’nin ortak çıkar ve değerleriyle daha uyumlu politikalar üretebilmesini engelledi. Bedelini hem Türk halkı hem Avrupa vatandaşları ödüyor. Şimdi yaşanan ilişkileri yeniden rayına oturtma çabası” şeklinde konuştu.
Türkiye için yeni riskler
Mülteci krizi yalnızca Merkel’ı zora sokmakla kalmıyor, Türkiye için de yeni riskleri beraberinde getiriyor. Her iki tarafın işbirliğine ihtiyacı var. Merkel’ın başarısız olması durumunda, mülteci krizini istismar ederek yabancı düşmanı, İslam karşıtı propaganda yürütenler daha fazla güçlenecek. Kremlin destekli oldukları sır olmayan sağcı popülist hareketlerin Avrupa'da bir hayli güçlenmesi ve Almanya'da da siyasetin temel aktörleri arasında yer almaya başlaması, AB ile Türkiye arasında fay hatlarını derinleştirmekle de kalmayacak.
Diplomasi kulislerinde ifade edildiği üzere Türkiye bir “ateş çemberinin” içerisinde. Ukrayna’da ayrılıkçıları destekleyen Rusya’nın, Kırım’dan, Ermenistan’a ve Suriye’ye uzanan Türkiye'yi çevreleyen geniş bir bölgede askeri varlığı var. Öte yandan Türkiye Irak, Suriye, İran, Mısır yani neredeyse tüm bölge ülkeleri ile ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşanıyor. İç siyasi gerilimlerin endişe verici boyutlara ulaştığı Türkiye insan hakları ve basın özgürlüğü ihlalleri nedeniyle de BM, Avrupa Konseyi ve AGİT gibi uluslararası platformlarda en yakın müttefiklerinin eleştirilerine hedef oluyor.
Bu nedenle açılan yeni fırsat penceresi Türkiye için bir çıkış kapısı oluşturuyor. Ancak fırsat penceresinin açık kalması için mülteci krizinin çözümü yeterli değil. Türkiye’nin demokratik reformları hayata geçirmesi gerekiyor. Türk Hükümeti, AB yolunda her türlü adımın atılacağı yönünde yazılı ve sözlü beyanda bulunuyor. Ancak artan demokrasi ve insan hakları ihlalleri soru işaretlerine yol açıyor.
Liderler farkında
Türkiye'nin AB’ye verdiği sözlerin arkasında duracağına inandığını söyleyen Kaleağası, “Türkiye Cumhuriyeti bu konularda haysiyeti ve onuru yüksek bir ülke. Türkiye bunu kendi vatandaşları, uluslararası siyasal gücü ve ekonomik çekim gücü için yapmak zorunda” görüşünü kaydediyor.
Berlin şimdi Türk Hükümeti’nin kaçak göçle mücadele ve demokratik reform için verdiği taahhütleri yerine getirmesini bekliyor. Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarı ve güvenilirliği Davutoğlu Hükümeti’nin atacağı adımlara bağlı.
Türkiye ve Almanya’nın öncülüğündeki işbirliğinin başarılı olması yalnızca iki ülke açısından değil AB’nin birliği, özgürlükçü değerlerini koruması açısından da büyük önem taşıyor. Liderler şunun farkında: Türkiye ile Almanya aynı gemide.
© Deutsche Welle Türkçe
Değer Akal