"Trump’ın mektubu iade edilmeliydi"
17 Ekim 2019Ankara'da ABD Başkanı Donald Trump’ın, Türkiye’nin Suriye‘nin kuzeyine başlattığı operasyonun hemen ardından 9 Ekim’de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektuba nasıl bir cevap verilmesi tartışılıyor. Diplomatik nezaket açısından tartışmalara yol açan mektupta Erdoğan’a yönelik "aptal olma, kabadayılık yapma" gibi ifadeler yer alıyor ve ayrıca yine ekonomik tehdit içeriyor. Trump’ın mektubu "Seni sonra arayacağım" diye de bitiyor.
Ankara'da mektubun ortaya çıkmasının ardından Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından "mektubun yok hükmünde sayıldığı" ve "mektubun yırtılıp çöpe atıldığı yönündeki açıklamaları basına yansıdı. DW Türkçe’ye konuşan diplomatik kaynaklar ise mektubun zarfa konup aynen iade edilmesi ve ayrıca Erdoğan tarafından, özellikle ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşmesi sonrası, kamuoyunu rahatlatmak için sözlü bir cevap verilmesi gerektiği görüşünde.
Emekli büyükelçi Uluç Özülker de böyle bir mektuba ancak geri göndererek yanıt verileceğini belirterek “O mektup size ulaşmamış gibi düşünemezsiniz, böyle bir mektubu iadeli taahhütle zarfa koyar geri gönderirsiniz. Bu mektubun kabul edilmediği anlamına gelir ve nokta konur” diye konuştu. Özülker, mektubun altından kalkabilecek bir içeriği olmadığını, yanıt verilmesi halinde iki ülke arasındaki ilişkinin topyekun havaya uçabileceğini vurguladı.
"Johnson mektubuyla kıyaslanamaz"
Trump’ın mektubunu, kamuoyunda ikinci Johnson mektubu olarak nitelendirenler de var. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a Barış harekatı düzenleyeceği haberleri üzerine dönemin ABD Başkanı Johnson, dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı İnönü’ye böyle bir harekat olması halinde, ABD silahlarının kullanılamayacağını içeren bir mektup göndermişti. Bu mektubun yanıtı tarihe İnönü’nün "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır” sözleriyle geçmişti.
Özülker, Johnson mektubuyla Trump'ın mektubunun içerik her ne kadar ağır olsa da karşılaştıramayacağı görüşünde.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz de her iki mektubun asla mukayese edilemeyeceğini savunarak “Johnson mektubu diplomatik bir dille yazılmıştı. Bu bir kağıt parçası hiçbir şekilde yanıtı hak etmiyor. Bir devlet başkanından bu tür bir üslupla karşılaştığınızda aynen iade etmek en uygun yoldur. Hiçbir şekilde işleme koymamalısınız” şeklinde konuştu.
Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Özlem Kaygusuz da DW Türkçe’ye “Cumhurbaşkanı, mektuba yanıt verme gereği duymamış ki, görüşme trafiği devam ediyor. Bir özür bile beklemeden ABD heyetiyle en üst düzeyde görüşme yapıyor” değerlendirmesini yaptı.
Böyle bir mektuba 20 yıl önce en üst düzeyde karşılık verileceğini belirten Kaygusuz, “Cumhurbaşkanı söylediklerinizi dikkate almıyorum, yaptıklarınızı dikkate alacağım tutumu takınıyor. Bu net, çünkü heyetle 2 saate yakın görüşme bir müzakere anlamına gelir. Trump’la görüşme 13 Kasım'da yapılacak’ dedi.
"ABD’nin niyetini anlamaya çalışıyor"
Kaygusuz, Türk tarafının ABD'nin niyetini anlamaya çalıştığını o nedenle sert bir tutum takınmadığını belirterek 1 saat 45 dakika süren görüşmeyi "ABD ne yapacak Rakka'dan da çekilecek mi, Rusya'nın bölgede yayılmasına karşı ABD ne yapmayı planlıyor, çekilmenin bir sınırı var mı, bu çekilmeyi Rusya’nın yerleşmesini öngörerek mi yaptı? Türkiye'nin harekatı buna göre uzayacak veya kısa kalacak" şeklinde yorumladı.
Türkiye'nin çok sıkıntılı pozisyona itildiğini belirten Kaygusuz, "Menbiç ve Kobani konularında hiç istemediği bir tabloyla karşı karşıya. Harekatı ne kadar uzatacağını kestirebilmek için, görüşme trafiğini kesmedi, sert bir tutum takınmadı. Tam tersi ABD’nin tutumunu anlamaya çalışıyor” şeklinde sözlerini sürdürdü.
Aslı Işık / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe