1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TBMM'nin bir asırlık serüveni

23 Nisan 2020

Bugün TBMM'nin kuruluşunun 100'üncü yıldönümü. Ancak bu yıldönümü belki de meclisin bir asırlık tarihindeki en işlevsiz dönemine denk geldi. Türkiye'de TBMM'nin 100 yıllık serüvenini siyasi ve tarihi açıdan ele aldık.

https://p.dw.com/p/3bGBI
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/Turkpix

"Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir."

Anayasa'nın 6'ncı maddesindeki bu ifade, ilk kez 1920 meclisinde başkanlık kürsüsünün arkasında yer aldı. O dönem "Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir" şeklinde yazılıydı.

DW Türkçe'ye konuşan Tarih Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan'a göre, bu ifade aslında zımni olarak meclisin üstünlüğüne işaret ederek "halk veya millet egemenliğinin mecliste olduğunu veya egemenliğin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) tecelli ettiğini" vurguluyordu.

Alkan, 100 yıl önceki meclisin mesajını ise "Kaos, kriz ve belirsizlikte meclis bir liderdir" ifadesiyle tanımlıyor. Alkan, 23 Nisan 1920'de gösterilen iradeyi şu sözlerle ifade etti:

"Türkiye tarihinin en güç döneminde, siyasal krizin, ekonomik krizin, toplumsal krizin ve sağlık krizinin dorukta yaşandığı bir dönemde Mustafa Kemal'in de önerdiği gibi, bir liderin, 'tek adamın' peşinden gitmek yerine meşru bir süreçte, en doğru yolu, ortak aklı bulmak için seçimlere dayalı, temsil niteliğine sahip bir meclis açılması gibi demokratik bir tercih ortaya çıkmış ve başarıya ulaşmıştı."

Tarih Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan
Tarih Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ö. AlkanFotoğraf: Privat

Ancak ikinci Meclis'ten (1923-1927) itibaren muhalefetin tasfiye edilmesiyle birlikte meclisin etkisizleşmeye, yürütmeye hatta fiili olarak Cumhurbaşkanlığına tabi olmaya başladığını belirten Alkan, bu tarihsel sürece paralel olarak AKP döneminde de Recep Tayyip Erdoğan'ın "şahsına ve karakterine göre bir sistem değişikliğine" gidildiğini söyledi. Alkan, "Dolayısıyla meclisin 100'üncü yılında, ilk meclisin verdiği mesaj ile sonrakiler birbirinden farklıdır" ifadesini kullandı.

"100 yıllık kurumsallaşamama"

Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, Türkiye'de meclisin 100 yıllık tarihindeki en önemli sorunlarından birinin "kurumsallaşamama" olduğunu belirtiyor.

"Bugüne gelinirken zaten fevkalade kurumsal niteliği zayıflamış, çeşitli askeri darbelerle çeşitli defalar kapanmış ve tekrardan açılmış bir meclisten söz ediyoruz" diyen Kalaycıoğlu, Türkiye'nin 1920'den bugüne kadar yedi farklı rejime tanıklık ettiğini ifade ediyor:

"Önce meclis hükümetiyle başlıyorsunuz 1920'de. 1924'ten sonra anayasa sizi tek parti rejimine götüren bir gelişme içerisine giriyor. Sonra 1946'daki seçimlerle çoğunlukçu esaslı bir parlamenter rejime, 1961 anayasasıyla çoğulcu bir rejime geçiyorsunuz. 1983'ten itibaren çoğunlukçu, yarı parlamenter bir rejime, 2007'de ise referandumla yarı başkanlık rejimine geçiyorsunuz. 2007'deki bu geçişiniz, 2014'teki başkanlık seçimiyle fiili hâle geliyor. Ve son olarak da cunhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen neo-patrimonyal sultanizme geçiyorsunuz."

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu
Prof. Dr. Ersin KalaycıoğluFotoğraf: privat

Değiştirilen rejimlerle birlikte parlamentonun da yedi defa "örselenmiş" olduğunu ifade eden Kalaycıoğlu, "Yani Türkiye'nin inanılmaz istikrarsız ortamından ötürü böyle kök salamayan, devamlı havada dolaşan bir kurumla karşı karşıyasınız. Dolayısıyla 100 yıllık kurumsallaşamama nasıl oluyor diye bakmak istiyorsanız, TBMM ideal örnek" diye ekliyor.

Vekillerin "statü" kaybı

Ersin Kalaycıoğlu'na göre, Türkiye'deki her seçimde milletvekillerinin büyük oranda değişmesi de TBMM'nin "çok uzun yıllardır etkinliğini kaybetmekte olan bir kurum" olmasında önemli rol oynuyor:

"Bugün seçilen bir kişi, bir dahaki seçimde mecliste olmayacağını varsayıyor. Böyle bir kuruma saygınlık atfedilebilir mi? İstikrar atfedilebilir mi? Ama bu, bugünün problemi değil. Yüzde 81 değişim olan 1950'den itibaren görüyoruz bunu."

Milletvekillerinin bu yüzden görevlerine olan "saygılarının" azaldığını belirten Kalaycıoğlu, "Görev süreleri kısıtlı olduğu için görevlerini fazla ciddiye almadıklarına, kurumu savunmak gibi bir refleske sahip olmadıklarına tanık oluyoruz" diyor.

Uzun yıllar parlamento muhabirliği yapan gazeteci Muharrem Sarıkaya ise meclisin işlevselliğine kanun yapıcılığı açısından bakıldığında TBMM'nin muhtemelen son 4-5 yılın en yoğun dönemini yaşadığı görüşünde.

"Ama statü, etkinlik, yerellik gibi özelliklerinden yola çıkarak bakarsak da orada bir düşme görülüyor" diyen Sarıkaya, "Milletvekilleri daha önce statüleri çok daha yüksek ve etkin isimlerken bugün milletvekilleri öyle çok da öne çıkan ya da etkinliği olan kişiler olarak algılanmıyor" ifadesini kullandı.

"TBMM artık bir süper noter"

"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine" geçilmesiyle birlikte yürütme-yasama arasındaki güvenoyu, gensoru ve sözlü soru mekanizmaları kaldırıldı. Böylece TBMM, hükümetten hesap sorabilme ve denetim işlevini büyük ölçüde kaybetti.

Kalaycıoğlu bu nedenle TBMM'nin artık bir "süper noter" hâline dönüştüğünü belirtiyor. Meclis için "başka bir yerde yapılmış yasaların oylanarak çıkarıldığı bir mecra hâline gelmiş durumda" ifadesini kullanan ve cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yasama sürecindeki rolüne vurgu yapan Kalaycıoğlu, bakanların artık milletvekilleri içinden seçilmemesinin getirdiği sorunlara da dikkat çekiyor.

Gazeteci Muharrem Sarıkaya
Gazeteci Muharrem SarıkayaFotoğraf: privat

TBMM'nin "bakanlarla olan bağının koptuğunu" belirten Kalaycıoğlu, "Meclisin bakanlar üzerinde herhangi bir etkili denetim işlevi yok. Teorik olarak soruşturma açma yetkisi var. 2017 öncesinde 55 milletvekiliyle açabiliyordunuz. Şimdi 301 milletvekiliyle açıyorsunuz. Yani teoride kalıyor" diyor.

Yeni sistemde muhalefetin soru sorabilme alanlarının da daraltıldığını ifade eden Kalaycıoğlu, "Meclisin 21'inci döneminde yazılı sorulara yüzde 87 oranında cevap verilmiş. Bugünkü 27'nci dönemde bu oran yüzde 6'ya düştü. Yazılı sorulara 15 gün içinde cevap verilmesi gerekir. Yüzde 33'üne süresi geçtikten sonra, yüzde 55'ine hiç yanıt verilmemiş çünkü bakanlar cevap verme ihtiyacı duymuyorlar. Bakanlar meclise karşı sorumlu değil ki" diye ekliyor.

Ancak muhalefetin mecliste elindeki enstrümanlar azalsa da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) - Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) blokuna bazı yasa girişimlerinde geri adım attırdığı durumlar da oluyor.

DW Türkçe'ye konuşan Sarıkaya da bu noktadan hareketle muhalefetin parlamentoda hâlen etki gücü olduğunu belirterek, "Adalet ve Kalkınma Partisi, yapmak istediği veya adım atmak istediği birçok şeyde, muhalefetin sert karşı çıkışı ve o karşı çıkışla birlikte kamuoyunun da tepkisiyle karşılaştığı için bunlardan geri adım atmak zorunda kaldı" diyor. Sarıkaya AKP'nin bu nedenle geri adım attığı kanun tekliflerine ise değerli konut vergisi ve memurlara ilişkin güvenlik soruşturması girişimlerini örnek gösteriyor.

Cengiz Özbek

© Deutsche Welle Türkçe