Tayvan geriliminde Almanya'nın ikilemi
10 Ağustos 2022ABD Temsilciler Meclisi Başkanı olarak rejimin üç numaralı ismi olan Nancy Pelosi'nin Tayvan ziyaretiyle birlikte Pekin-Washington-Taipei üçgenindeki gerilim, askerî çatışmanın eşiğine kadar tırmandı. Almanya ise bu süreçte ciddi bir ikilemlekarşı karşıya: Almanya eğer Çin'in saldırganlığına karşı net bir tavır alırsa, en önemli ticaret ortağıyla karşı karşıya kalacak. Pekin'i eleştirmekten kaçınırsa da Alman dış politikasının çok övülen değerler yönelimi, inandırıcılığını yitirecek.
Çin ile ABD arasında tırmanan gerginliğin tümüyle dışında kalmaksa neredeyse imkânsız gibi görünüyor.
Baerbock eleştirdi, büyükelçi durumu yumuşattı
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, geçen hafta başında alyaptığı açıklamada Tayvan'ı açıkça desteklemiş ve "Uluslararası hukukun çiğnenmesini ve büyük bir komşunun küçük komşusunu uluslararası hukuku ihlal ederek işgal etmesini kabul etmiyoruz. Bu elbette Çin için de geçerli" demişti.
Bu açıklama üzerine başkent Pekin'deki Almanya Büyükelçisi Patricia Flor, derhal Çin Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. Flor, görüşme sonrası Twitter'da yaptığı paylaşımda "Almanya, 'Tek Çin' politikasını desteklemektedir" diyerek Pekin-Berlin hattında yükselen tansiyonu düşürmeye çalıştı.
Büyükelçi Flor, paylaşımında ayrıca "Tayvanlı yetkililerle yapılan görüş alışverişi de bu politikanın bir parçasıdır" dedi. Büyükelçinin "Tayvan hükümeti" yerine "Tayvanlı yetkililerden" bahsetmesi ise Tek Çin politikasının Almanya tarafından kabul edildiğinin bir göstergesi oldu. Tayvan'ın Almanya'nın başkentinde büyükelçilik yerine sadece bir "Taipei temsilciliği" bulundurması da yine aynı politikanın bir sonucu.
Almanya'nın Tayvan ile hiçbir üst düzey teması da bulunmuyor. Devlet başkanı dahil, Tayvan'ın başkenti Taipei'den hiçbir hükümet temsilcisinin Almanya'ya girişine izin verilmiyor. Tek Çin politikasına bağlılık, Pekin'in diğer başkentlerle kurduğu ikili ilişkilerin temel taşlarından biri. Almanya, bu çerçevede Tayvan'ı bağımsız bir devlet olarak resmen tanımıyor ve bölgeyi "Çin'in bir parçası" olarak kabul ediyor. ABD de dahil, hemen hemen dünyadaki tüm ülkeler de aynı tutumu takınıyor.
Ayrıca Tayvan da kendini resmî olarak "Çin Cumhuriyeti" olarak adlandırıyor. Fakat Tayvan bu tanımı isteyerek yapmıyor. Anayasada bu konuda yapacağı değişiklik, resmi bir bağımsızlık ilanı olarak kabul edilebilir. Çin'de 2005 yılında kabul edilen Ayrılıkla Mücadele Yasası, 1949 yılındaki yeniden birleşmeden bu yana en şiddetli protesto gösterilerine neden olmuştu. Bu yasa, Tayvan'ın Çin'den ayrılarak bağımsızlık ilan etmeye kalkışması durumunda, Pekin'e askeri güç kullanma yetkisi veriyor.
Dar çerçevede yoğun temaslar
Tek Çin politikasının çizdiği dar çerçeveye rağmen Almanya ve Tayvan, yoğun sayılabilecek bir ilişki de yürütüyor. Federal Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde "Tayvan ve Almanya'nın ekonomik, kültürel ve bilimsel ilişkilerle birbirine bağlı, birbirleri için önemli ve yakın değer ortakları" olduğu vurgulanıyor. Almanya, adada her ne kadar resmî olarak büyükelçilik statüsünde temsil edilmese de buradaki "Taipei Alman Enstitüsü" pratikte gayrı resmî olarak elçilik işlevi görüyor.
Tayvan konusu, iktidardaki koalisyon partileri Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti'nin (FDP) koalisyon sözleşmesine de dahil edildi. Sözleşmenin 124'üncü sayfada şu ifade yer aldı: "Tayvan Boğazı'ndaki statükonun değişmesi ancak barışçıl yollarla ve karşılıklı mutabakatla gerçekleşebilir. AB’nin de benimsediği Tek Çin politikası çerçevesinde, demokratik Tayvan'ın uluslararası örgütlere uygun şekilde katılımını destekliyoruz."
Almanya, Tayvan'ın Avrupa'daki en büyük ticaret ortağı konumunda. 2021 yılında karşılıklı ticaret hacmi yaklaşık 22 milyar euroya ulaştı. Bu da Tayvan'ı Almanya'nın en önemli dış ticaret ortakları arasında 25'inci sıraya yerleştirdi.
Almanya'nın en büyük ticaret ortağı Çin
Almanya'nın bir numaralı ticaret ortağı ise Çin Halk Cumhuriyeti. Milyarlarca dolar değerindeki bu pazarda, Tayvan ile yapılanın 12 katı kadar mal alışverişi söz konusu. Ancak ABD ve Çin arasında artan sistemik karşıtlıklar ve jeostratejik rekabet göz önüne alındığında şu soru ortaya çıkıyor: Alman iş modelinin Çin ayağı, mevcut haliyle daha ne kadar sürdürülebilir?
Avrupa Birliği'nin 2019'da hazırladığı bir strateji belgesinde, Çin'in aynı anda hem ortak hem rakip hem de rakip olduğunu belirtmişti. Sistemler arası rekabet de giderek daha fazla ağırlık kazanıyor.
Ekonomiyi Çin'den ayrıştırma politikası
ABD'de Donald Trump'ın başbakanlığı döneminde, ekonomik faaliyetleri Çin'den ayrıştırma/koparma anlamında kullanılan "decoupling" ifadesi, uluslararası siyasi jargona girmişti.
Siyaset bilimci Josef Braml, bu bağlamda bir "ekonomik savaştan" söz ediyor. Alman uzman, Pelosi'nin Tayvan ziyaretinin ardından artan gerilimle ilgili olarak da "Askerî bir çatışma olmasa bile, Washington'un ekonomiyi Çin'den ayrıştırma politikasından en çok Avrupa ve özellikle de Almanya olumsuz etkilenecek" uyarısında bulunuyor.
Almanya'nın ABD'nin yanında durmaya devam edeceğini belirten Braml, "Ama Berlin bunu Washington'un bir ortağı olarak yapmalı; onun siyasi boyunduruğu altındaki bir ülke olarak değil. Eğer bunu başaramazsak, ABD ile Çin arasındaki daha büyük bir gerginlikte, bu iki ülkenin ardından en büyük zararı korkarım biz göreceğiz" şeklinde sözlerini sürdürüyor.