1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiyeli Ermenilerin unutmadığı acı: 1915

24 Nisan 2018

1915'te yaşananlar Türkiye'nin koşulları nedeniyle gündemlerinden uzak. Ancak gönüllerde. İstanbullu Tamar Gurdikyan, "Bir çok kaybımız var, nerede olduklarını bilmiyoruz" diyor.

https://p.dw.com/p/2wXrA
Fotoğraf: AP

"Elbette, 24 Nisan günü söylenenlere kulak kabartmayacaklar değil. Ama, Türkiye'deki Ermeni toplumu, '24 Nisan'da ne olacak acaba' diye bir ruh halinde yaşamıyor bugün."

80 milyonluk Türkiye'deki yaklaşık 60 bin kişilik Ermeni azınlığın haftalık gazetesi Agos'un genel yayın yönetmeni Yetvart Danzinkyan, çok tartışmalı 1915 olaylarının arifesinde böyle söylüyor.

Danzinkyan 103 yıldır sorulan benzer sorularla ilgili "Ama bu demek değil ki her Ermeni'nin andığı, yüreğinde hissettiği bir gün değil" diyor ve 1915'in, hemen her Ermeni ailesinin yaşamış olduğu bir trajedi olduğunu belirtiyor.

Bursa'dan İstanbul'a aynı yıllarda zorla göç ettirilen ailesinden, amcalarının akıbetlerini hala bilmediklerini anlatıyor, 53 yaşındaki İstanbullu Tamar Gurdikyan. "Bir çok kaybımız var, nerede olduklarını bilmiyoruz" diyor.

Her ikisinin de ortak söylemi, bugünkü politik atmosferde, 1915'in çok geri planda kaldığı. Ermenistan dışındaki Ermenileri ifade etmek için kullanılan "diaspora"nın yaygın "Ermeni soykırımı" söylemi ve bu görüşte olan parlamentoların yasalaştırdığının aksine, "soykırım" sözünü kullanmıyorlar.

24 Nisan 1915'in anlamı 

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzinkyan
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart DanzinkyanFotoğraf: DW/K. Akyol

Yüz binlerce Ermeni'nin tehcir edildiği, göçe zorlandığı, zorlu koşullar nedeniyle yollarda öldüğü, katledildiği süreci, genel olarak, "üzücü olaylar", "kötülük", "fırtına", "inkar" diye anıyorlar. 24 Nisan 1915, İstanbul'daki önde gelen Ermenilerden yüzlercesinin gözaltına alınmasından sonra, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yüz binlercesinin ölümüyle sonuçlanacak zorunlu göçün sembolik başlangıç tarihi.

Kurucusu Hrant Dink'in 2007 yılında halen aydınlatılamayan milliyetçi bir cinayete kurban gittiği yaklaşık 20 yıllık Agos gazetesinin şimdiki genel yayın yönetmeni Danzinkyan, "Devlet, elbette tanımalıdır" diyor. Ama, en azından bu yıl için bunu realist bulmuyor. Beklentisi şu: "103 yıl önce Ermeniler'e bu topraklarda bir kötülük yapıldığının, hiç olmazsa kabul edilerek başlanması gerektiğini ve sonucunda yurtlarından edilmiş, öldürülmüş Ermenilerle ilgili daha adil bir tavır geliştirilmesini talep ediyorum."

Gurdikyan, 1915'in 100 ya da 103'üncü yıl anmasının sembolik olduğu düşüncesinde. "Özellikle, milliyetçi reflekslerin bu kadar büyüdüğü, her yeri sardığı bir zamanda" diyor.

Şöyle devam ediyor: "Bundan kısa zaman önce işler biraz daha yumuşaktı. Kürt açılımı konuşuyorduk, Ermeni meselesi çok daha rahatlıkla konuşuluyordu. Şimdi bu konuda konuşmak zaten çok daha sakıncalı hale geldi. Yakın bir gelecek için de pek bir umudum yok."

"Kürt açılımı" ya da "çözüm süreci" diye adlandırılan bu süreç, 2015'te yaklaşık iki yılın ardından kesilmişti.

Danzinkyan, o günden bakınca, "Bir şeyin değişmediğini görmenin yorgunluğu, yılgınlığı ve bunlarla ilgilenildiği zaman milliyetçi grupların hedefinde olmanın getirdiği sıkıntı ve gerginlik var" diyor. Türkiye'nin son 60-70 yıllık performansına tanıklık etmiş, çoğunlukla yaşlılardan oluşan bir toplumdan, bu yolda bir performansın beklenmesinin adil olmadığı görüşünde.

Yaklaşık 3 milyon nüfuslu Ermenistan'dakilere ek olarak tahminen en az bu kadar daha Ermeni yurt dışında yaşıyor. Yüz binlercesinin 1915'li yıllarda Türkiye'den gittiği tahmin ediliyor. Türkiye'deki nüfus kadar Ermeni'nin, düzensiz göç yoluyla Ermenistan'dan Türkiye'ye geldiği sanılıyor. Türkiye'deki siyasi ve ekonomik nedenlerle son yıllarda gelişen yurt dışına göç etme furyasına katılan pek çok Türkiyeli Ermeni de var.

Ermenistan'la ilişkiler

İstanbullu Ermeni Tamar Gurdikyan
İstanbullu Ermeni Tamar Gurdikyan Fotoğraf: DW/K. Akyol

Bu akışkanlığa karşın, Ermenistan'ın Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığını ilan ettiği 1990'ların ilk yarısındaki birkaç yıl sayılmazsa, iki ülke arasındaki kara sınırı kapalı. Agos gazetesi yayın yönetmeni Danzinkyan, Azerbaycan'la Ermenistan'la arasındaki Dağlık Karabağ sorununa verdiği destek nedeniyle Türkiye'nin bu sınırı kapalı tutmasının bir cezalandırma uygulaması olduğu görüşünde. "Ne yazık ki, sınırlar kapalı olduğu sürece Türkiye ve Ermenistan'daki Ermeni toplumları birbirinden uzaklaşıyor" diyor.

2002'de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi, "Komşularla sıfır sorun" yaklaşımıyla geliştirmeye çalıştığı ilişkiler sürecinde yaklaşık 10 yıl önce Ermenistan'la bir protokol imzalanmıştı. Hemen akabinde, futbol milli takımları liderlerin misafirliğinde maçlar oynadı. Ama hiç ilerlemedi.

Uluslararası ilişkiler uzmanı Profesör Serhat Güvenç, bu protokol için "Artık öldü diyebiliriz" diyor. Başkent Erivan'ı son olarak geçen yıl, bir sivil toplum etkinliği çerçevesinde ziyaret etmiş.

Türkiye'dekiler dahil, pek çok kişi iki ülkeyi birbirinden çok uzakta düşünür. Sınır, yaklaşık 320 kilometre uzunluğunda. Suriye, İran ve Irak, Türkiye'nin diğer uzun sınırları. Bu ülkelerle yaşanan her türden soruna karşın, sınırlar hemen hep açık.

Profesör Güvenç'in şu gözlemi, yüzlerce kilometrelik kapalı sınıra rağmen 100 küsur yıl önceki psikolojik etkileşimin öte yanda da sürdüğünü anlatıyor:

"Erivan'da, 1915'in hatırasını, dükkanlara, sokaklara, caddelere, üniversitelere verdikleri isimlerden de anlıyorsunuz. Ermenistan'da 1915 hala çok canlı. Ve sanki dün yaşanmış, hatta bugün yaşanıyormuş gibi de düşünülüyor, algılanıyor."

Kürşat Akyol / İstanbul

© Deutsche Welle Türkçe