Kayıt dışı istihdamının riskleri
8 Aralık 2015Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların kalıcı olduğu ve istihdamı için gerekli önlemlerin alınmasını isteyen iş dünyası, aksi durumda doğabilecek sorun ve tehlikelere dikkat çekmeye çalışırken, uzmanlar, Türkiye’nin bu konudaki rehavetine dikkat çekiyor.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) pazartesi günü İstanbul’da düzenlediği bir basın toplantısıyla, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı bir araştırmayı kamuoyuyla paylaşmıştı.
18 kette yaklaşık 5 ay süren bir çalışmayla hazırlanan rapor, sayıları resmi rakamlara göre 2 milyon 200 bin, resmi olmayan rakamlara göre 2 milyon 500 bini bulan Suriyeli sığınmacıların en az 300 bininin kayıtdışı istihdam edildiğini, bu rakamın 400 bini bulabileceğini ortaya koyuyor.
Rapora göre, kayıtlı çalışanların sayısı yalnızca 4 bine yakın; en fazla 6 bin.
TİSK, Suriyelilerin istihdamı için acil önlemler alınmasını isterken, aksi durumda “Türkiye’deki Suriyelilerin Türk ekonomisinin ve hatta Türk sosyal yapısının dengelerini bozma ihitimalinin çok yüksek olacağı açıktır” uyarısında bulunuyor.
TİSK’in başlıca diğer uyarıları şunlar:
- Kayıt dışı çalışma aynı zamanda sosyal gerginliklere ve çatışmalara da zemin olacak bir şekilde büyümektedir.
- Ucuz işçilik nedeniyle işlerini kaybeden ya da kaybetme riski içinde olanların sayısı ve bunların huzursuzluğu artmaktadır.
- “Suriyeliler üzerinden kısa zamanda kazanç elde etme” çabası, çocuk işçiliğini yeniden gündeme taşımıştır.
- Hayat pahalılığı artarsa, güvenlik konusunda algının da ötesinde ciddi olaylar yaşanırsa, toplumdaki Suriyeli sığınmacıları kabul düzeyi hızla reddetmeye ve hatta saldırılara dönüşebilir.
TİSK, sayıları 900 bine yaklaşan 18-59 yaş kategorisindeki Suriyeli sığınmacıların istihdamı için gerekli adımların hızla atılmasını talep ediyor.
Çözüm önerileri
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan TİSK Başkanı Yağız Eyüboğlu, Türkiye’deki işsizlik oranının yüzde 10 civarında seyrettiğini hatırlatarak, “Bu kişilere yeni katılacak kitlenin de sosyal dinamik ve dengeleri bozmadan, toplumsal bir soruna yol açmadan entegre edilmesi lazım” diyor.
Eyüboğlu’nun çözüm önerisi şöyle: “Özellikle istihdam açığı olan bazı sektörler var. Mevsimsel olarak ihtiyaç duyulan bazı meslekler söz konusu. Yerli işçilerin çalışmayı arzu etmediği ve yetersiz sayıda olduğuk bazı alanlar söz konusu. Eğer bu kişilerin mesleki yetkinliklerini kayıt altına alabilirsek, bir veri tabanı olursa, bölgesel bazlı ihtiyaçları eşleştirmek ve bu kişileri oralarda istihdam etmek suretiyle, bir sosyal soruna yol açmadan istihdam olanağı olacağını düşünüyorum.”
TİSK Başkanı Eyüboğlu, öncelikle sorunu ve Suriyeli sığınmacıların kalıcı olduğunu kabullenmek gerektiğinin altını çiziyor.
Sığınmacıların yüzde 54’ünün 18 yaşın altında olduğuna dikkat çeken Eyüboğlu, yüz binlerce çocuğun okula erişim olanağı olmadığını, olanların da Suriye müfredatına göre, Arapça eğitim aldıklarını söylüyor.
Eyüpoğlu’na göre bu durum gelecek için de ciddi riskler içeriyor: “Peki, bundan 5-6 yıl sonra ne olacak? Bu çocuklar yetiştiği zaman, iş arama beklentisine girdiği zaman, Türkçe konuşamayan, düşün vasıflı, eğitimsiz bir kitle olmasını mı isteriz? Yoksa bir şekilde entegre edilmiş olmasını mı isteriz?”
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan tüm uzmanların ortak görüşü bu yönde. İstanbul Üniversitesi’nden çalışma ekonomisi uzmanı Doçent Sayım Yorgun, Türkiye’de kayıt dışı çalışma oranının yüzde 38 olduğunu, sanayide istihdam edilenlerden dörtte birinin kayıt altında çalıştırılmadığını anlatıyor.
Doçent Yorgun, “Hangi iller, hangi coğrafyalar bu insanlara daha uygun olacaktır? Veya hangi meslekleri bunlara kazandırabiliriz? Ve bizim de, bölgesel olarak bu mesleklerin hangilerine ihtiyacımız olduğu noktasında, bir strateji geliştirmemiz lazım” diyor.
Suriyeli işçilerin ücretlerin aşağı doğru çekilmesine neden olmasına da izin verilmemesi gerektiğini belirten Yorgun, Türkiye’nin Suriyeliler’in istihdamı konusunda kendisine stratejik bir çerçeve çizmeye ihtiyacı olduğunu söylüyor.
"Sığınmacılar için bakanlık"
Aynı talep, TİSK raporunda da dile getiriliyor. Sivil toplum örgütlerinin oluşturacağı ortak bir zemin oluşturulması ve Suriyeli sığınmacılar için bir bakanlık kurulması öneriler arasında.
TİSK raporunun hazırlayıcılarından Birleşmiş Milletler (BM) Göçmen İşçiler Komitesi üyesi Doktor Can Ünver, art arda gelen iki seçim nedeniyle rafa kaldırılan Suriyeliler’e çalışma izni verilmesini kolaylaştıracak yasanın bir an önce bakanlar kurulunundan geçirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Doktor Ünver’in görüşleri şöyle: “Bence, özel bir yaklaşım geliştirmek lazım. Çünkü, Türkiye böyle bir olayla ilk kez karşılaşıyor ve bundan dolayı sıkıntısı var. Bu sıkıntıyı aşmak için, bir takım hukuki terimlere çok bağlı kalıp, ona kapılıp, kendimizi kısıtlamamamız gerektiğini düşünüyorum.”
Ünver’in sözünü ettiği hukuki terim, Suriyeli sığınmacıların Türkiye tarafından “Geçici koruma” altında kabu edilmesi.
Nedeni, sığınmacı haklarını öngören 1951 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Sözleşmesi'ne Türkiye'nin koyduğu coğrafi rezerv.
Türkiye, Avrupa dışından gelen sığınmacılara iltica hakkı tanımıyor. Bu kişiler, ancak BM Mülteciler Yüksek Komiserliği aracılığıyla üçüncü ülkelere sığınma başvurusu yapabiliyor.
TİSK raporunu hazırlayan ekibin lideri Doçent Murat Erdoğan ise, Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılar meselesini “çok küçümsediğini” söylüyor.
“Bu kolay bir şey değil. Bunun sıkıntıları olacağı kesin. Türkiye gibi işsizliğin yüksek olduğu bir ülkede bu kadar insanla bir anda karşı karşıya kalmak, inanılmaz büyük bir şey. Bu işin ciddiyetine önem vermemiz gerekiyor” diyor.
Doçent Erdoğan, Türkiye’nin oldum olası bu tür konuları görmezden gelen bir ülke olduğu görüşünde ve uyarıyor:
“Bu kadar dev bir krizde Avrupalılar’ın uykuları kaçıyor, ‘ne olacak bize 5 bin kişi daha mı gelecek’ diye. Biz bunu gayet rahat kabul ediyoruz. Bu, biraz da toplumumuzun rahatlığından herhalde. Aslında toplumun bu konuda tedirgin olmaması iyi bir şey ama, bu hep böyle gidecek anlamına gelmez.”
© Deutsche Welle Türkçe
Kürşat Akyol/ İstanbul