"Adaletin sağlandığı gün güneşli bir gün olacak"
20 Temmuz 20202015 yazıydı. Nartan Kılıç’ın, IŞİD saldırısı sonrası yerle bir olan Suriye’nin Kobani şehrindeki çocuklara nasıl yardım edebilecekleri üzerine arkadaşlarıyla kafa yorduğu bir yazdı. Kardeşi Sinem de aralarındaydı. İkisi de Kafkasya’da inşaat mühendisliği öğrencisiydi, tatil için Türkiye’ye gelmişlerdi. Nartan, Kobani’ye gitmek istiyordu, Sinem, "Ben de gelirim" dedi. Anneleri Ferdane Kılıç önce, "Sinem hassastır, kalsın o" dedi, sonra kendisi de çocuklarıyla gitmeye karar verdi. Çocuklara boya malzemeleri ve oyuncak aldılar. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu'nun (SGDF) "Kobani’yi inşa ediyoruz" çağrısıyla Suruç’a doğru yola çıktılar. Sinem’e göre çünkü, bir çocuğun gülüşü için dünyanın her yerine gidilebilir.
Şiirlerle şarkılarla dolu yolculuk, eğlenceli geçmişti. Suruç’a vardıklarında Amara Kültür Merkezi’nde dinlenmek ve diğer illerden gelenlerle tanışmak için mola verdiler. Hem bu sırada sınırı geçmek için valilik işlemleri de tamamlanacaktı. Nartan, Sinem ve Ferdane Kılıç, ailece geldikleri için ilgi odağıydı. Bazı gençler ailelerinden habersiz oradaydı. Basın açıklaması yapılacağı söylendi. Sinem ve annesi pankartın iki sıra gerisinde duruyor, Nartan ise pankartın önünde fotoğraf çekiyordu. Nartan fotoğraf çekmeyi çok seviyordu. Sinem o sırada ağabeyini en son fotoğraf çekerken göreceğini bilmiyordu.
"Bana bir şey olmadıysa anneme de olmamıştır"
Sinem annesine, "Biz Çerkesiz, bizim de burada olduğumuz bilinsin. Açıklama bitmeden sen de konuşsan" dedi ve bunu iletmek için organizasyon komitesinden birine haber vermek üzere yürümeye başladı. O sırada bir gürültü koptu. Sinem, "Polis basın açıklamasına saldırmıştır" diye düşündü. "Buraya gel" diyen biri onu kenara çekti. Arkasını dönüp baktığında yerde yatan insanlar gördü. Sonrasında kaçan, koşan, bağıran, şoka giren insanlar… Derken birkaç silah sesi ve ardından "Ambulans çağırın" diye feryat edenlerin çığlıkları geldi.
Ambulans bekledikleri sırada polis patlama yerine biber gazı sıkmış, ortalık bir de bu nedenle toz duman olmuştu. "Ne oluyor? Niye yerdeler? Ben niye ayaktayım? Babamı aradım, ‘Galiba bomba patladı’ dedim. ‘Anneni bul’ dedi" diye hatırlıyor. Annesini bulamıyordu. Patlama sırasında aralarında az mesafe olduğu için "Bana bir şey olmadıysa ona da olmamıştır" diye düşünüyordu. Yerde yatan birini ağabeyine benzetti ama emin olamadı. Gencin tişörtünü sıyırdı, ağabeyini dövmesinden tanıyabileceğini düşündü. O değildi ama Nartan’ı bulamamıştı da. Kendisi gibi yaralı kurtulanları hastaneye götürdüler.
"İstihbarat vardı, önlem alınmadı"
Akşama kadar annesinden ve ağabeyinden haber alamadı ancak bazı arkadaşları hastanede yaralı olduklarını söylediği için kötü düşünmemeye çalışıyordu. Babası telefonda, "Antep'e git" dedi. Orada buluşacaklardı. Antep, cenazelerin gönderildiği yerdi. Sinem iki canını kaybettiği gerçeğiyle hastane yerine adli tıpa gittiklerinde yüzleşti. Yardımsever, doğa düşkünü ve kahkahası meşhur ağabeyi Nartan ile güler yüzlü, kibar ve insancıl annesi Ferdane Kılıç’ı kaybettiğini o an öğrendi.
Saldırı sonrası yaşanan ihmaller bir bir ortaya çıktı. DW Türkçe’ye konuşan avukat Gülhan Kaya, emniyete canlı bomba eylemi yapılacağına dair istihbarat bilgisi geldiğini söylüyor. Canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz "terör nitelikli aranan şahıs" olarak kısa süre önce Suruç Emniyet Müdürlüğü’ne bildirilmiş, canlı bomba eylemlerine karşı önlemler alınması için talimat verilmiş ancak hiçbir önlem alınmamıştı. Canlı bomba, katliam günü saatlerce Suruç’ta dolaşmıştı. Şeyh Abdurrahman Alagöz aynı zamanda, 10 Ekim Ankara Katliamı’nı gerçekleştiren Yunus Emre Alagöz’ün kardeşiydi. Avukat Kaya, "Suruç Katliamı araştırılsaydı Ankara Katliamı gerçekleşmezdi" diyor.
18 ay sonra açılan davada tek tutuklu sanık var
Gülhan Kaya, soruşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerinin dikkate alınmadığını, Suruç İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal dışında katliamda sorumluluğu bulunan diğer kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmediğini söylüyor. Hakkında "görevi kötüye kullanmak" suçundan dava açılan Yapalıal, 8 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı ancak bu ceza 7.500 TL para cezasına çevrildi.
Kamera kayıtları patlamadan 3,5 yıl sonra dosyaya girdi. Ancak mahkemeye gönderilen kayıtlarda beş saatlik görüntü kayıptı. Avukatların talebine rağmen görüntülerin tamamı dosyaya giremedi. Gizlilik kararı getirilen soruşturma dosyası,18 ay sonra davaya dönüştü. İlk duruşma 4 Mayıs 2017’de görüldü. Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tek sanık, 10 Ekim Ankara Katliamı nedeniyle de tutuklu bulunan Yakub Şahin. Sanık Şahin, bir kez bile duruşma salonuna getirilmedi, ifadesi SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) üzerinden alındı. Diğer sanıklar İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi, halen firari. Sanıklar, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme", "silahlı terör örgütüne üye olma", "tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme" suçlarından ağırlaştırılmış hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Gelecek duruşma, 18 Ağustos’ta.
"Güzel günler göreceğimize inancım var"
Sinem’in yaşayacakları, sevdiklerinin kaybıyla bitmedi. Babası Metin Kılıç, 10 Ekim Ankara Katliamı sonrası yaptığı bir konuşma nedeniyle "cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla ceza aldı. Baba Kılıç, 2017 yılında ise referandum çalışmaları nedeniyle gözaltına alındı. Katliamın yıldönümlerinde yapmak istedikleri anmalar, duruşma sonrası okumak istedikleri basın açıklamaları engelleniyordu.
Saldırının olduğu yıl henüz 22’sinde olan Sinem, bugün 27 yaşında… Adige Cumhuriyeti’nde yaşıyor. Acısı çok derinde, iyileşmesi kolay olmuyor. Ağabeyi Nartan’la beraber bahçe kurma hayalleri varmış. Şimdi bu hayalini Kafkasya’da gerçekleştirdiği bir serası var. "Çilek, domates, patlıcan… Bahçeyle uğraşmak çok iyi geliyor. Anlık da olsa birçok şeyi unutturuyor" diyor. Gelecek konusunda ümitsiz değil. Güzel günler uzak olmayabilir ama bir şartla:
"Karamsarlığa düştüğüm oldu ama bulutların arkasında güneş var. O günü bekliyorum. Adaletin sağlandığı gün, hepimiz için güneşli bir gün olacak."
Burcu Karakaş
© Deutsche Welle Türkçe