Suriye'nin kuzeyini ne bekliyor?
5 Mart 2017Kim kimi destekliyor?
Suriye-Irak hattında iki tür ittifak var. Birisi uzun süreli ve stratejik işbirliğine dayalı, diğeri ise olay bazlı ve geçici. İlk kategorinin örnekleri, Rusya-İran-Suriye hükümeti üçgeni; ABD ile PYD; Türkiye ile ÖSO; Türkiye ile KDP. Bu aktörler arasında kalıcı ve taahhütlerine sadık bir ilişki modeli bulunuyor.
İkinci kategoriye en iyi örnek ise ABD ve Rusya’nın olay ve zamana göre değişen ve birbirlerini destekleyen hamleleri. Son dönemde özellikle Fırat Kalkanı bağlamında ikinci kategorideki işbirliğine daha çok rastlanmaya başladı. ABD, YPG’yi Türkiye’nin askeri operasyonlarından korumak için Türkiye ile YPG arasına girerken, Rusya da benzer bir hamleyi Suriye Ordusu aracılığıyla gerçekleştirdi. Bu Rusya ile ABD’yi Suriye’de müttefik hale mi getiriyor? Hayır. Ancak şu aşamada her ikisi de Türkiye’nin etki alanını genişletmesini istemediğinden, benzer yöntemler uyguluyorlar. Fırat Kalkanı, dar bir alanda yürütülürken iki devlet için de büyük sorun yaratmıyordu. El Bab kontrol altına alınınca her ikisi de bölgedeki dengelerin değişebileceği düşünmeye başladı.
Suriye'de Türkiye ile ABD arasında nasıl bir ilişki var? İşbirliği mi yoksa rekabet mi?
ABD ile Türkiye arasında Suriye konusundaki fikir ayrılıkları zaten biliniyordu. ABD, Türkiye'nin Rakka'ya ortak operasyon teklifini resmi olarak ve açıkça reddetmedi. Ancak, bölgeye yaptığı askeri yığınak ve YPG’ye verdiği silah desteği ABD’nin tercihini açıkça ortaya koyuyor. Buna birkaç gün önce Menbiç’te yaptığı hamle eklendi. Sacur Irmağı’nın kuzey yakasına doğru ABD’nin de parçası olduğu takviye birlikler konuşlandırdı. Bu açık bir biçimde ABD’nin sahadaki ortağını Türkiye’den "korumak” için Türkiye ile YPG arasına girmesi anlamına geliyor. Neden? Çünkü, ABD, Rakka Operasyon'unu YPG ile birlikte yapmak üzere bir planlama yaptı ve Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki YPG’nin üstüne yürümesini Rakka’ya vurulan bir darbe olarak görüyor. Türkiye’nin ABD askerlerini vurma ihtimali olmadığını düşündüğünden böylece Türkiye’nin doğuya doğru ilerlemesini durduruyor.
El Bab’tan Sonra Türkiye-Rusya İlişkisi Sahaya Nasıl Yansıyor?
Rusya’nın Türkiye ile Suriye’deki işbirliği, en azından şimdilik, sanıldığı kadar kökten ve stratejik bir ortaklığa dayanmıyor. ÖSO’nun etki alanının genişlemesi kısa vade Moskova-Şam ittifakı için öncelikli bir sorun olmayabilir. Ancak uzun vadede Türkiye’nin desteğini alan, kendi içinde istikrarlı, birleşik bir askeri yapı kurabilmiş ve kontrol ettiği bölgede Şam’ın etki alanını kesinlikle kabul etmeyen bir “muhalif güvenli bölge” Şam tarafından tehdit olarak görülüyor.
Rusya, şu anda muhaliflerin coğrafi, ideolojik ve askeri anlamda bölünmesi için Astana ve Cenevre süreçlerini son derece etkin bir biçimde kullanıyor. Nihai olarak İdlib’e operasyon yapıp burayı kontrol altına almak isteyeceği ortada. Halihazırdaki nüfus ve askeri kapasitesiyle İdlib, Rusya ve Şam tarafından net bir biçimde tehdit olarak algılanıyor. Ve Suriye’deki iç savaşın kısa tarihi ve coğrafyanın bize gösterdiği şey; Moskova ve Şam’ın İdlib’i kontrol etmek için Ankara’ya kaçınılmaz bir biçimde ihtiyaç duyduğu. Bu çerçevede, Halep merkezi kontrol etmişken ve İdlib’e yönelecekken, ÖSO’nun etkisini Halep’in kuzeyine ve hatta IŞİD yenilirse Rakka’ya doğru genişletmesi Moskova ve Şam’ın görmek isteyeceği en son şey. Bu nedenle, Rusya ve Suriye’nin son hamlelerinin en büyük motivasyonu Menbiç’i ve YPG’yi korumak değil. Kendi stratejilerine uygun bir siyasi ve askeri çözümü ABD ve bölge ülkeleri kadar Türkiye'ye de dayatmak.
Mevcut süreçten en kazançlı çıkan kimler?
En kazançlı çıkan olan Suriye yönetimi. İlk olarak, gelecekte şartların değişmesiyle çatışarak almak zorunda kalabileceği ve belki de büyük kayıplar vereceği birçok yeri tek bir kurşun atmadan aldı. Bab’da yıpranan IŞİD, Tabka’ya doğru çekilirken; Türkiye’yle çatışmaktan kaçınan YPG de Menbic’in batısı ve Tel Rifat civarını Şam rejimine bıraktı.
Süreçten ikinci kazançlı çıkan Rusya. Türkiye’nin önünü Suriye Ordusu ve hatta doğrudan kendi askeri varlığıyla keserken, orta vadede Fırat Kalkanı Operasyonu’nun askeri kısmını fiili olarak bitiriyor. Üstelik, bir süredir ABD’ye çok yakın konuma gelen PYD'ye "ABD seni belli bir bölgede sınırlı olarak koruyabilir; ben ise daha geniş alanda koruma sağlarım. Üstelik bu koruma sadece askeri alanda değil aynı zamanda siyasi alanda olabilir. ABD seni şu ana kadar masaya taşıyamadı. Yakın gelecekte benim sayemde masada olabilirsin" mesajı veriyor.
Üçüncü kazançlı çıkan PYD. İki büyük gücün askeri ve siyasi desteğini aynı anda arkasına almak PYD için önemli bir kazanım. Birkaç köy ve kasabanın verilmesi karşılığında uzun vadede yaşamsal bir korumaya ulaşması küçümsenmemeli. Üstelik, şu anda rejime verdiği yerlerin çoğunu Fırat Kalkanı başladıktan sonra IŞİD’in çekilmesiyle ve büyük kayıp vermeden almıştı. Şimdi bunları pazarlık konusu haline getirirken diğer yandan Fırat’ın doğusundaki ve Afrin civarındaki konumunu tamamen meşru haline getirmeye çalışıyor.
Dördüncüsü ise Türkiye. Sonuçta eğer Türkiye’nin isteği PYD’nin kontrolü altındaki bölgeleri birleştirmesini engellemekse bu dolaylı yoldan gerçekleşti. Ancak bunun ne kadar süreceği bilinmiyor. Suriye’nin kuzeyinde rejim ile muhalifler arasındaki ateşkes sona ererse rejimin bu bölgeyi tutabilmek için askeri güç harcayamayacağı açık. Ya yeniden çekilip YPG’ye bırakacak, ya da ÖSO buraları rejimden kolayca ele geçirecek. Kısa vadede kaybı büyük gibi görünebilir ancak değişen şartlara bağlı olarak ÖSO’nun alanı açılıyor. Üstelik, ÖSO içindeki YPG ve rejimle çatışma konusundaki özel motivasyon düşünüldüğünde uzun vadede bölgenin haritası değişebilir.
Önümüzdeki süreçte ne olabilir?
İki olasılık söz konusu: Kilitlenme ya da yerelin ötesine geçebilecek bir çatışma. Sahada hiçbir aktör hamle yapmaktan vazgeçmiyor. Türkiye askeri yığınağını artırıyor. El Bab'tan sonra Türkiye’nin doğrudan Menbiç’e yönelmesi blöf yapmadığını gösteriyor. Şam kendisi için açılan boşluklardan yararlanarak ilerliyor. YPG ise ABD’den aldığı desteği IŞİD’e karşı değil Türkiye ile çatışmaya göre yeniden konuşlandırıyor. Rusya, büyük bir kuvvet kaydırmadan etkinlik sahasını genişletiyor. Tarafların ilerleyebileceği alan daraldı; temas noktaları arttı; Tüm bunlar bölgeyi kırılgan bir dengeye sürüklüyor. Şimdilik en yakın çatışma olasılığı Türkiye ile YPG arasında. Ancak bu sınırın tek kırılgan hattı Türkiye ile YPG arasında değil. Suriye ile Türkiye çok uzun ve giderek genişleyen bir sınırda komşu oldu. ÖSO ile rejim arasındaki sınır uzadıkça çatışma riski artıyor. Bir sonraki çatışma Türkiye ile YPG arasında beklenirken Rejim ile ÖSO arasında patlak verilirse şaşırmamak lazım. Olası bir çatışma durumu İdlib’i, kuzey batı Halep'i ve Hama kırsalını da içerecek bir biçimde genişleyebilir. Hatta Astana’nın ve Cenevre'nin anlamını yitireceği bir hal bile alabilir.
Peki ya kilitlenme? Taraflar doğu ve batı yönünde kısa bir genişleme alanına sahip. Türkiye bölgesel dengeler gereği operasyonu durdurmayı seçer, YPG ve Suriye Ordusu da provokasyona kalkışmazsa; ABD ve Rusya herhangi bir tarafın büyük kaybı veya kazancıyla sonuçlanacak bir çatışmadansa, kilitlenmeyi tercih edecekler. Çünkü , ikisi için de öncelik bu bölge değil; Rusya Idlib'e, ABD Rakka'ya öncelik veriyor. Sahada geçici pat durumu herkesin kendi bölgesine dönmesine neden olabilir. Ancak bu kilitlenme durumu çok geçici ve kırılgan olacaktır.
© Deutsche Welle Türkçe
Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.