Suriye'nin kuzeyinde yeni denge arayışı
25 Ağustos 2016Türkiye, Suriye'de başlattığı askeri operasyonu sürdürüyor. Amaç Türkiye sınırından IŞİD'den temizlenmiş güvenli bir bölge oluşturmak. Ancak aynı zamanda YPG'nin de ilerleyişini durdurmak isteyen Ankara, Suriyeli Kürtleri Fırat'ın batısına geçmemeleri konusunda uyardı. ABD Başkanı Joe Biden de Ankara ziyaretinde Türk hükümetinin YPG'ye koyduğu kırmızı çizgiye destek verdi. YPG'nin ABD'nin desteği olmadan ilerleyemeyeceğini düşünen Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden (ORSAM) Ortadoğu uzmanı Oytun Orhan, Fırat Kalkanı operasyonuna ilişkin DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
DW Türkçe: Bu operasyon Türkiye açısından gerekli miydi? Ve ABD'nin Fırat Kalkanı operasyonuna verdiği destek ne anlama geliyor?
Oytun Orhan: Bu operasyonun hayata geçirilmesi konusunda aslında Türkiye ile ABD arasında imzalanan İncirlik mutabakatı sonrasında karara varılmıştı. Ancak Rusya ile yaşanan uçak krizinin ertesinde Türkiye'nin Kuzey Suriye'ye müdahale imkanının ortadan kalkmasıyla bu uygulanamamıştı. Rusya ile Türkiye arasında yaşanan yakınlaşma sonrasında Türkiye'nin yeniden müdahale imkanı ve şartları oluştu. Türkiye açısından özellikle YPG'nin Münbüç'ü ele geçirmesi ve El Bab'a doğru yürüme çabaları, Türkiye'nin kuzeye müdahale etmesini daha acil bir gereklilik olarak ortaya çıkardı. Zira Türkiye açısından PKK'nın Suriye kolu olarak görülen YPG'nin tüm kuzey Suriye'de bütüncül bir coğrafyayı kontrol etmesi yaşamsal bir tehdit olarak görülüyor. Bunun dışında IŞİD giderek büyüyen bir baş ağrısı Türkiye için. Bu iki aktörün sınırı paylaşıyor olması Türkiye'ye daha rahat sızabilmelerine imkan sağlıyor. Dolayısıyla Türkiye bu sınırdaşlığı ortadan kaldırmak istiyor. Bir diğer konu da mülteci meselesi. Yeni akınların olma ihtimali var. Yeni mülteci akınlarını Suriyeli muhaliflerin kontrolünde daha güvenli bir bölge oluşturarak yerleştirme düşüncesi de hakim. Hatta Türkiye içindeki bazı mültecilerin de IŞİD'den arındırılan bölgelere geri dönmeleri düşünülüyor.
DW Türkçe: Bu operasyon sonrasında mültecilerin bu bölgelere yerleştirilmesi ve Türkiye'den geri dönüşlerinin sağlanmasını mümkün görüyor musunuz?
Orhan: Şu andaki mevcut haliyle bu amaca hizmet etmesi mümkün değil. Çok dar bir hattan bahsediyoruz. Azaz ve Cerablus'u kapsayan 98 kilometre uzunluğunda ve yaklaşık olarak 20-30 kilometre derinliğindeki bir hattan bahsediyoruz. Ama benim düşüncem; Türkiye ve Suriyeli muhaliflerin bu bölgeye biraz daha derinlik kazandıracakları yönünde. Bu bölgelerde gerçek anlamda istikrar ve güvenlik sağlandığını görebilirlerse Türkiye'den bazı geri dönüşler olabilir. Ancak çok büyük rakamlardan bahsedilmiyor.
DW Türkçe: Bu operasyonun kuşkusuz en önemli noktası Suriyeli Kürtlerle Türkiye'nin karşı karşıya gelme ihtimali. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Ankara'nın kaygılarını dile getirerek YPG'yi Fırat'ın batısına geçmemesi yönünde uyardı ve aksi halde ABD'nin desteğinin kesileceğini söyledi. Ancak açıklamalara bakılırsa Suriyeli Kürtler bu konudaki ısrarını sürdürüyor. Bu operasyon Suriyeli Kürtlere uzanırsa bunun Türkiye açısından sonuçları ne olur?
Orhan: Biden'ın açıklamalarından anlaşılan ABD'nin bundan sonra Fırat'ın batısında YPG'ye hava desteği vermeyeceği şeklinde. Dolayısıyla bundan sonra YPG ilerlemek isterse veya Münbüç'ten geri çekilmezse burada ABD desteğini alamayacak. Tek başına da ABD desteği olmadan IŞİD'e karşı başarı sağlaması mümkün gözükmüyor. El Bab'ı ele geçirmesi neredeyse imkansız. Münbüç ona göre IŞİD'in daha zayıf olduğu bir yerdi. Dolayısıyla YPG'nin ilerleme şansının ben çok kalmadığını düşünüyorum. Biden'ın yine dünkü ifadesi; Fırat'ın doğusuna geçmeleri konusunda Türkiye ile mutabık olduklarına işaret ediyor. Bu da YPG'nin Fırat'ın doğusuna geçmesi konusunda Türkiye'nin atacağı adımlara ABD'nin destek vereceği anlamına geliyor. Türkiye ve YPG'nin karşı karşıya gelme riski var, ama hemen kısa vadede olabilecek bir şey değil.
DW Türkçe: Türkiye bu operasyondan istediğini alabilecek ve istediği çözüme ulaşabilecek mi, yoksa bu Ortadoğu'da yeni bir çözümsüzlüğü beraberinde mi getirecek?
Orhan: Bu atılan adımın sadece Kuzey Suriye cephesindeki güç dengelerinde kritik bir değişime yol açacağını söyleyebiliriz. Ama bunun ötesinde ne Suriye krizinin çözümü ne de Ortadoğu'daki istikrarsızlık konusunda kritik bir hamle değil. Kuzey Suriye'de, özellikle batıda Lazkiye ve İdlib bölgesinde Rusya ile rejimin hakimiyet sahibi olduğu, buna karşılık Azaz ve Cerablus arasında Türkiye ve Türkiye'nin desteklediği muhalif grupların güçlü olduğu ve Fırat'ın doğusunda da şu anda olduğu üzere YPG etkinliğinin olacağı üçlü bir parçalanma ya da üçlü bir paylaşım durumu ortaya çıktı. Bu Türkiye açısından mevcut haliyle bir başarı olarak görülebilir. Yabancı savaşçıların geçişinin engellenmesi konusunda da Türkiye'nin eli güçlenecek. IŞİD'in daha da zayıflayacağını söyleyebiliriz.
DW Türkçe: Suriye krizinde en önemli aktörlerden biri Rusya. Rusya'nın bu operasyona ilişkin tutumunu nasıl açıklarsanız?
Orhan: Türkiye bu operasyonu yapmadan önce hem bölgesel hem de küresel düzeyde şartları oluşturmuş gibi görünüyor. Neredeyse hiçbir ülkeden itiraz söz konusu değil. ABD zaten desteklediğini açıkladı ve hava desteği de veriyor. Rusya endişe duyduğu yönünde cılız bir açıklama yaptı. Ama Rusya zaten muhtemelen önceden biliyordu ve bu konuda Türkiye'ye onay verdi.
DW Türkçe: Şam yönetimi de operasyonu kınayan bir açıklama yaptı. Peki bu açıklamayı nasıl okumalıyız?
Orhan: Rejimin Türkiye'nin operasyonuna yönelik tepkisi, diplomatik olarak yapması gereken bir açıklamaydı. Ama onların da ciddi bir tepki göstermediğine şahit oluyoruz. Zaten burada yürütülen mücadele herkesin ortak düşmanı olarak IŞİD'e yönelik. Dolayısıyla rejimin en önemli destekçileri Rusya ve İran'ın onay verdiği bir ortamda Suriye'nin daha fazla bir tepki göstermesinin bir anlamı yok. Zaten böyle bir yola da girişmediler.
DW Türkçe: Bu operasyon Beşar Esad'ın Suriye'deki geleceği açısından bir anlam taşıyor mu?
Orhan: Bunun cevabı esasen Esad yönetimine en karşı duruş sergileyen yönetimlerden Türk hükümetinin yanıtı ile verilebilir. Binali Yıldırım yakın zaman önce 'istemesek de Esad bir aktördür' diye bir ifade kullandı. Esad'ın kişi olarak belki Suriye'nin geleceğinde yeri olmayacaktır, ancak Esad'ın temsil ettiği siyasi düzen ve toplumsal gruplar Suriye'nin geleceğinde güçlü aktörler olarak varlığını sürderecektir. Veya ülkenin belli bölgelerinde kontrol sahibi olan ana güç olacaktır. Ama daha parçalı bir Suriye'ye doğru gidiliyor.
DW Türkçe: MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Suriye'ye gittiği söyleniyor. Eğer Hakan Fidan gittiyse Esad'la görüşmüş olabilir mi, görüştüyse de ne görüşmüş olabilir?
Orhan: Böyle bir iddia var. Ama şu aşamada bu kadar üst düzeyde bir ismin Esad'la gidip görüşme yapabileceğine ben ihtimal vermiyorum. Dolaylı yollardan Türkiye ile Esad rejimi arasında çok sınırlı düzeyde kontaktlar var. Resmi değil, Türkiye'den bazı kesimler, farklı siyasi partilere mensup temsilciler zaman zaman Şam'a giderek Esad rejimi ile ya da Beşar Esad'la görüşmeler gerçekleştirdi. O insanlar Türkiye'ye geldiklerinde aldıkları mesajları ilettiler. Ancak Türkiye'nin son 5-6 yıllık Suriye politikasına baktığımda Türkiye ile Suriye'yi aynı fotoğraf karesi içinde görmemizin çok fazla mümkün olmadığını, ancak Rusya ve İran üzerinden dolaylı şekilde ilişki kurulup ilişkilerin normalleştirileceğini düşünüyorum.
© Deutsche Welle Türkçe
Söyleşi: Hülya Schenk