'Yemen tipi çözüm' önerisi
16 Mart 2012
Suriye’nin başkenti Şam’daki ilk protestolar yüksekokul öğrencilerinden 15 Mart 2011’de yükseldi. Suriye Devlet Başkanı Esad, öğrencileri terörist ilan ederek, “kaos yaratan ve Suriye’ye karşı ağız birliği etmiş dış ülkelerin desteğini alan” bu unsurlara taviz verilmeyeceğini söylüyordu.
Çocukları hapsedilen aileler sokaklara dökülerek, “Beşar darağacına” sloganı atıyorlar. Rejim, bu silahsız insanlara ateş açarak, binlerce kişiyi tutuklayarak, işkenceden geçirerek yanıt veriyor.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bir yandan kendini reformcu gibi gösteriyor, yıllardan beri süren olağanüstü hali kaldırıyor, yeni bir anayasa, çoğulcu sistem ve seçim vaat ediyor, öte yandan ülkesini demir yumrukla yönetiyor. Ancak rejimin şiddet sarhoşluğuna kapılmasından sonra halktaki öfkenin yumuşatılması mümkün görünmüyor.
"Ortadoğu’yu ateşe vermeyelim"
Durum böyle olsa da, Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi’nden Suriye uzmanı Hilal Hasan'a göre Suriye halkı sadece muhaliflerden oluşmuyor:
“Suriyeliler hem dinî, hem etnik olarak bölünmüş durumda. Muhalefet de dağınık. En önemli muhalif grubu oluşturan Suriye Ulusal Konseyi bile fikir birliği kuramıyor. Dünya kamuoyu da tek ağızdan konuşmuyor. Batılılar Suriye’ye müdahaleden yana değiller, bu görevi Arap ülkelerinin üstlenmesini istiyorlar. Suriye’nin müttefikleri konumundaki Rusya ile Çin dünyaya kafa tutmaya devam ediyor. Ama Araplar da fikir birliği içinde değil. Bazıları Esad’a bir şans daha tanınmasından yana, Cezayir ve Lübnan gibi ülkeler ondan yana tavır alıyor, diğerleri ise kararsız. Bundan dolayı Esad’ın gücü, muhalefetin dağınıklığından ve halkın cepheleşmesinden kaynaklanıyor.”
Bu arada özellikle Humus kenti Esad’a karşı dirinişin kalesi haline geliyor. Rejim bu direnişin sembolü olan Humus halkını ve direnişçileri sürekli ateş altında tutuyor. Gözlemciler, bunun eşit olmayan bir savaş olduğuna dikkat çekiyor. Ülke BM Güvenlik Konseyi’nden bir sinyal bekliyor, ancak Arap gözlemciler bunun nafile bir bekleyiş olduğu görüşündeler. Suriye’ye askeri müdahale yapılmasının tüm Ortadoğu’yu ateşe vermesinden çekiniliyor. Suriye uzmanı Hilal Hasan müdahalenin neden mümkün olmadığına şöyle açıklık getiriyor:
“Böyle bir girişimin külfeti ve sonuçları devasa boyutlara varır. Suriye ordusu Kaddafi'nin ordusundan çok daha güçlü. Müdahale intihar anlamına gelir.”
Kısacası ufukta çözüm görünmüyor. Suriye uzmanı Joseph Keçeciyan, Suriye’de iyileşme olması için önce durumun iyice kötüye gitmesi gerektiğinden söz ediyor:
“Suriye gittikçe daha fazla iç savaşa sürükleniyor. Önümüzdeki aylarda bu ülkede çok daha fazla şiddete tanık olacağız.”
Tunus Devlet Başkanı Marzuki'nin önerisi
Bazı ülkeler Suriye’deki direnişçi gruplarını silahlandırsalar da, aslında kimsenin askeri müdahaleye istekli olmadığı biliniyor. Ülkenin içinde bulunduğu durum, rejime önemli ekonomik kayıp verdirse de, öldürücü darbeyi vuramıyor. Bu durumda çözüm yolu olarak sadece siyasi diyalog kalıyor. Suriye uzmanı Hilal Hasan:
“Bundan kaçış yok! Sonuçta bir tarafın diğeri karşısında alacağı zafer üzerine yeni bir siyasi sistem inşa edilemez. Esad’ın iktidardan uzaklaşmasından sonra tüm partilerin bir masaya oturup ulusal bir çözüm bulması gerekiyor. Bu da ancak siyasi yoldan mümkün olabilir.”
Arap Baharı’nın başladığı ilk ülke olan Tunus’un şimdiki Devlet Başkanı Musif Marzuki, bu sürece götürecek olan tek yolun ne olduğunu şöyle açıklıyor: “Siyasi açıdan sorun ancak rejime daha fazla baskı uygulayarak çözümlenebilir, ama tabii aynı zamanda Esad ve ailesi cezadan muaf tutularak ve yurt dışına çıkmalarına izin verilerek… . Tek çözüm, Yemen tipi çözüm olabilir.”
İktidardan gönüllü olarak çekilmek, dokunulmazlık ve sürgün… Tıpkı Yemen diktatörü Salih’e yapıldığı gibi. Esad’ın olmadığı, ama onun yakınındaki seçkin tabakadan isimlerin bulunduğu bir Suriye düşünmenin zor olacağına işaret eden uzmanlar, ancak daha fazla kan akmaması için tek çarenin bu olduğunda hemfikirler.
© Deutsche Welle Türkçe
DW, CA/AG