Sudan krizi Türkiye'yi nasıl etkiler?
19 Nisan 2023Sudan'da Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el Burhan ile paramiliter güçlerden oluşan Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) General Muhammed Hamdan Dagalo arasındaki rekabet yüzünden geçen hafta sonu başlayan silahlı çatışmalar, dünya gündemini sarstı. Uluslararası toplum, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik sorunlarla boğuşan Sudan'daki çatışmaların bir iç savaşa evrilmesinden endişe ediyor. Çatışmalarda hayatını kaybeden sivillerin ve yaralıların sayısı artarken çok sayıda ülkeden taraflara ateşkes çağrıları geliyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığı da gelişmelerle ilgili olarak "Kardeş kanının daha fazla akmaması ve sivillerin zarar görmemesi için her iki tarafı da sükûnete davet ediyoruz" açıklamasını yapmıştı.
Sudan'ı "kuralları olmayan bir satranç tahtası" olarak nitelendiren Afrika uzmanı Yunus Turhan da Hartum'dan gelen görüntülerin bir iç savaşı andırdığını söyledi. Buna rağmen durumun iç savaşa evrileceğini düşünmediğini kaydeden Turhan, Sudan'ın demokratik bir kültüre sahip olduğunu ve nihayetinde ortak bir aklın oluşacağını öngördüğünü kaydetti. Aynı zamanda uluslararası aktörlerin tutumunun önemine de vurgu yapan Turhan, olası bir dış müdahaleden kaçınılması gerektiğini ifade etti.
Peki Sudan'daki kriz Türkiye açısından nasıl bir anlam taşıyor?
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi bünyesindeki Akdeniz Havzası ve Afrika Medeniyetleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (AKAF) Direktörü Yunus Turhan ile Sudan krizinin Türkiye'ye etkisini konuştuk.
"İki kişi arasındaki güç mücadelesi"
DW Türkçe: Sudan'da şu anda tam olarak ne yaşanıyor, çatışmaların perde arkasında ne yatıyor?
Yunus Turhan: Sudan'ın şu an yaşadığı durumun başlangıcını, darbe sonrasında siyasi istikrarın bir türlü sağlanamamasında aramak gerekiyor. 2018 yılında halk, siyasi-sosyal hakların eksikliğinden muzdarip olmaları, yolsuzluk ve ekonomik kriz gibi nedenlerle sokağa döküldü. Aralık ayında başlayan protestolar, Nisan 2019 yılında Ömer El Beşir iktidarının devrilmesiyle sonuçlandı. Bu devrim halk tarafından büyük bir coşkuyla kutlansa da nasıl bir siyasi istikrar kurulacağı yönünde bir türlü somut adımlar atılamadı. Darbe sonrası kurulan askeri yönetim, halkın sivil yönetime geçiş taleplerine cevap veremeyince, tekrar protestolara başladı. Bu protestolar, Ekim 2021'de yeni bir darbeyle sonuçlandı. Bu darbe sonrasında da şu anki çatışmanın da tarafı olan Abdülfettah El Burhan ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) lideri, "Hemeti" lakaplı Muhammed Dagalo'nun, darbe sonrası yönetim için bir işbirliğine gittiklerini gördük. Ancak darbe sonrası, HDK'nın orduya entegrasyonu konusunda bir anlaşmazlık gün yüzüne çıktı.
Bu iki isim arasındaki iş birliğinin bugün kavgaya evrilmiş olmasının nedeni, bir güç mücadelesi. 2022'nin Aralık ayında, yeni bir anayasa taslağı hazırlanma sürecinde, El Burhan ve onun yardımcısı olan Dagalo arasında bir gerginlik yaşandı. Dagalo, siyasi pozisyonunu, El Burhan'ın seviyesine yükseltmeye çalıştı. El Burhan ise üniter bir askeri yapı oluşturmak için yoğun çaba sarf etti ancak bu bir türlü gerçekleşmedi. Çünkü HDK, kendine oluşturduğu siyasi alandan vazgeçmek istemedi. Bu anlaşmazlık en son, 14 Nisan'da patlak veren silahlı çatışmalarla sonuçlandı.
"Türkiye'nin Sudan ile ilişkileri rejimlerin ötesinde"
Sudan'da 2019 yılında askeri darbe ile devrilen ve daha sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçu işlemekle suçlanan Ömer El Beşir'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la ilişkisi geçmişte tartışmalara neden olmuştu. Peki şu anda mevcut durumda, El Burhan-Dagalo anlaşmazlığında Türkiye nerede duruyor?
Türkiye-Sudan ilişkileri tarihsel olarak hep olumlu seyretmiştir. Örneğin 1956 yılında, Sudan'ın bağımsızlığını kazanmasından bir yıl sonra, Türkiye Hartum Büyükelçiliğini açmıştı. Tabii El Beşir dönemindeki ilişkiler olumlu ilerledi ancak El Beşir sonrası Türkiye-Sudan ilişkilerinde bir soğukluk dönemine girildi. Ancak bu soğukluk pek uzun sürmedi ve iki tarafın birbirlerine yönelik olumlu demeçleri neticesinde tekrar eski, tarihi olumlu ilişki kuruldu. Örneğin 2019'da Sudan'a, geçiş konseyinin anayasa bildirisine imza törenine katılmak üzere bir Türk heyeti gitti. Daha sonra karşılıklı olarak üst düzey ikili ziyaretlerde bulunuldu.
Türkiye açısından durum şu: Bir tarafta Egemenlik Konseyi Başkanı, diğer tarafta da onun yardımcısı söz konusu. Dolayısıyla ikili bir yönetim ve yönetim içerisinde bir anlaşmazlık, bir güç mücadelesinden bahsediyoruz. Türkiye, El Burhan ile Dagalo arasındaki mevcut anlaşmazlığı, bir kardeş kavgası olarak okuyor. Zira Türkiye'nin Sudan ile kurduğu ilişkiler siyasi rejimlerin de ötesinde: Burada halk temelli bir ilişki söz konusu. Ayrıca 6 Şubat Kahramanmaraş depreminin ardından Türkiye'ye yardım gönderen ülkelerin başında Sudan yer aldı. Sudan hükümeti, Adıyaman'da ilkyardım çalışmaları yürüttü.
Türkiye, Sudan krizinde bir tarafı tutmaktan ziyade tarafların sorunu işbirliği ile çözmesini arzuluyor ve bu yönde bir dış politika izliyor. Öte yandan çatışmaların devam ettiği ortamda Türk kurumları, yetkilileri, sivil toplum örgütleri hâlâ sahada aktif. Nitekim Türkiye’nin Hartum'un biraz uzağında inşa etmiş olduğu Nyala'daki büyük hastane hâlihazırda çatışmalardan etkilenen hastaların tedavisinde çok önemli bir rol oynuyor. Türk yetkililer ülkeyi terk etmiş durumda değil.
Türkiye son yıllarda Sahra Altı Afrika'daki faaliyetlerini giderek artırdı. Sudan'da da ekonomik yatırımlar yapmıştı, özellikle El Beşir döneminde. Peki Ankara'nın şu anda Sudan'daki diplomatik ve ekonomik varlığı ne boyutta? Türkiye'nin bu ülkedeki yatırımları neler?
İki ülke arasında başta demir-çelik, çimento, deri, mermer, tahıl ve fırıncılık gibi farklı sektörlerde iş birliği söz konusu. Türkiye'nin Sudan ile toplamda yaklaşık 500 milyon ABD dolarlık bir ticari hacmi var. Türkiye ile Sudan arasındaki siyasi ilişkiler, ekonomik ilişkilerinden bağımsız olarak ilerliyor. Türkiye, Sudan'da önemli yatırımlar yapmaya devam ediyor.
"Sudan'daki gelişmeler Türkiye'nin kurduğu güvenliğe tehdit"
Peki bu yaşanan çatışmalar Türkiye'nin bu ülkedeki ekonomik yatırımlarını ve çıkarlarını nasıl etkiledi ya da etkileyecek?
Türkiye'nin Sudan politikasını, Ankara'nın Doğu Afrika politikası çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Türkiye'nin, Somali üzerinde kurmuş olduğu bir güvenlik alanı var. Somali devletinin devlet inşa süreci ve güvenliğin sağlanmasında Türk askerinin büyük bir katkısı söz konusu. Sudan özelinde oluşabilecek bir güvensizlik veya siyasi istikrarsızlık, önce Türkiye'nin bölgedeki faaliyetlerini de olumsuz etkileyebilir. Son derece stratejik bir noktada bulunan Sudan'ın siyasi istikrarsızlığı, Türkiye'nin Doğu Afrika'da kurmuş olduğu güvenliğini de tehdit edecek nitelikte.
Ankara ile Hartum arasında 2019 yılında varılan anlaşma çerçevesinde, Sevakin Adası 99 yıllığına Türkiye'ye tahsis edilmişti. Osmanlı döneminde Afrika'dan Hac için yola çıkan Müslümanların geçiş noktası olan bu adada birçok Osmanlı eseri bulunuyordu. Dönemin Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Gandur, bu anlaşmanın askeri işbirliğinin de yolunu açabileceğini söylemişti. Nitekim Türkiye ve Sudan 2021 yılında "Askeri Mali İşbirliği Anlaşması" ile "Nakdi Yardım Uygulama Protokolü" anlaşmaları imzaladı. Gelinen noktada Türkiye'nin Sudan'la askeri ve güvenlik alanındaki işbirliği ne durumda? Ve Türkiye'nin bu ülke ile güvenlik alanındaki çıkarları ne?
Bu, adanın Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma tarihi binaların restorasyonuyla ilgili bir proje idi. Daha önce El Beşir döneminde yapılan anlaşmanın El Beşir sonrası dönemde ne yöne evrileceği henüz bir netlik kazanmadı. Anlaşma feshedilmiş durumda değil ancak henüz bir adım atılmış da değil. Sudan'da iktidara hangi grup gelirse gelsin, Sudanlılar ne isterse, Türkiye de o yönde adım atacaktır.
"Çatışmalar uzun sürmez"
Peki çatışmaların gidişatı ile ilgili ne öngörüyorsunuz? Bazı uzmanlar bu çatışmaların bir iç savaş değil, iki isim arasındaki rekabet olarak görüyor. Çatışmaların yayılma ve uzun sürme ihtimali nedir?
Ben Sudan krizinin Libya gibi bir sonuca evrileceğini öngörmüyorum. Ancak bu iki aktörün tekrar bir araya gelip merkezi bir hükümet kurabileceği konusunda da pek umudum yok. Zira taraflar birbirlerini son günlerde çok yıprattılar, çok ciddi insan kayıpları oldu. Hartum ve etrafında gerilla tarzı çatışmalar görüyoruz. Bundan en çok etkilenen tabii ki halk oluyor. Ben çatışmaların uzun süreceğini de düşünmüyorum. Birçok insan bugün Sudan'ı Libya ile karşılaştırıyor. Ama zamanın ruhu, orada çok farklıydı. Libya'ya küresel aktörler doğrudan müdahil olmuştu ve o dönem küresel ve bölgesel aktörlerin dış politikası farklıydı. Şu an daha olumlu bir hava var. Çıkar çatışmaları elbette sürüyor ancak devletlerin bugün iş birliğine yönelik bir dış politika izlediğini söyleyebiliriz. Bugün devletlerin, diyalog ve müzakere kapısı, Libya'daki duruma göre daha açık. Öte yandan en son Tigray krizinde, Afrika Birliği ve Afrika'daki bölgesel aktörlerin önemli birer kolaylaştırıcı rol oynadığını gördük. Sudan'da da böyle bir adım atılması gerekiyor.