Son Şam Büyükelçisi: Esad ile YPG konusunda ortak fayda var
23 Kasım 2022Türkiye eskiden sorunlu olduğu bazı ülkelerle ardı ardına normalleşme adımları atarken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın en son Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi ile tokalaşması dış politikadaki dönüşümü yeniden tartışmaya açtı. Sisi'nin ardından Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ne zaman görüşülebileceği ise ana gündem maddelerinden birisi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM'deki grup toplantısında bir yandan hafta sonu Suriye'yi de kapsayan hava harekatının kara ile devam edebileceğinin işaretini verirken diğer yandan Esad ile görüşme sorusuna "Siyasette küslük, dargınlık olmaz. Eninde sonunda, en uygun şartta, adımlarınızı atarsınız" karşılığını verdi.
Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi, Emekli Büyükelçi Ömer Önhon ise "YPG'nin Suriye'de ayrı yapılanmaya gitmesi temelinde Türkiye ile Esad arasında ortak fayda var diye düşünüyorum" görüşende. Önhon, Suriye ile normalleşme adımlarının parametreleri, bölgedeki YPG varlığı, Türkiye'nin desteklediği muhalifler ve sığınmacılar meselesi, Suriye yönetiminin Türkiye ile görüşmeyi isteyip istemeyeceği konularında DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
DW Türkçe: En son Sisi ile görüşüldü, ancak Suriye ile normalleşme sürecinin daha zor olacağı söyleniyor. Size göre Türkiye ile Suriye arasındaki en sorunlu alanlar neler?
Önhon: İki ülke arasında birçok ele alınması gereken mesele var. Bu krizden bu yana geçen süre zarfında yaşanan olaylara bakarsanız birçok mesele olduğunu görüyorsunuz. Ama bir önem sırası yapmak gerekirse, güvenlik sorunu yani YPG ve IŞİD ile sığınmacılar meselesi en öncelikli konulardan ikisi.
2019'dan yana süren istihbarat görüşmelerinde bu konular da ele alındığını tahmin ediyoruz. YPG ile ilgili konu nasıl çözümlenebilir iki ülke arasında? Çünkü YPG ile Esad yönetiminin de bir ilişkisi var sonuçta.
Ortada son derece iç içe geçmiş, karmaşık bir tablo var. Suriye rejiminin YPG ile ilişkide olması aslında yeni bir şey değil, eskiden beri ilişkileri vardı. Mesela Kamışlı'da her zaman rejimin mevcudiyeti vardı. Havaalanının kontrolünden tutun, istihbarat binasının YPG korumasında rejim güçleri tarafından yönetilmeye devam etmesi gibi. Ayrıca Fırat'ın doğu tarafındaki petrol yataklarından çıkarılan yani YPG'nin çıkardığı petrolün rejime de satıldığını herkes gayet net şekilde biliyor. Onun dışında özellikle 2019'daki harekattan sonra rejim askerlerinin sınırdaki bazı bölgelere daha görünür bir şekilde geri döndüklerini de biliyoruz. Yani rejimle YPG arasında aslında hep bir dirsek teması olmuştur, bu yeni bir şey değil. Bu işin bir boyutu. İşin öbür boyutunda ise YPG'nin ileride Suriye'den ayrı bir yapılanmaya gitmesi yolunda bir amacı olduğu takdirde, ki öyle bir amacı da olabilir, bunun Suriye yönetimi tarafından hoş karşılanmayacağını ve kabul edilebilir bir şey olmayacağını düşünebiliriz. Dolayısıyla YPG'nin Suriye'den ayrı bir yapılanmaya gitmesi temelinde Türkiye ile Esad yönetimi arasında ortak bir fayda var diye düşünüyorum.
YPG meselesi ile ilgili olarak sadece Esad yönetimi ile görüşmek yeterli olacak mı? Çünkü IŞİD ile mücadele çerçevesinde ABD'nin de büyük desteğini alıyorlar.
ABD'li yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda hep söyledikleri "bizim için Suriye'de IŞİD önceliklidir" sözü. "IŞİD'in canlanmaması, tekrar güçlenmemesi önemlidir" diyor ve bu çizgi üzerinden gidiyorlar. YPG'yi de IŞİD'e karşı mücadelede bir ortak olarak görüyorlar. Şimdi öbür taraftan da YPG bunu gayet güzel kullanıyor. "Biz sizin ortağınızız, eğer biz zayıflarsak IŞİD'le mücadeleniz zayıflar" diye. Halbuki Türkiye aslında IŞİD'e karşı mücadele eden ve kara harekâtı anlamında yüz yüze IŞİD'le savaşan tek ülke.
Ama ilk başlarda Türkiye'ye yönelik IŞİD'le yeterli bir mücadele yapmadığına yönelik eleştiriler de vardı.
Türkiye için IŞİD her zaman tehdit olmuştur. 2015-2016'ta Türkiye'de yapılan terör operasyonlarına ya da terör saldırılarına baktığınız zaman bunun arkasında hep iki örgüt var. Ya YPG ya da IŞİD. IŞİD'in Musul Başkonsolosluğunu basması, oradaki personeli rehin alması da var. Yani IŞİD, Türkiye için her zaman bir tehdit olmuştur. Türkiye "IŞİD'le savaşmayalım" demiyor, "IŞİD'le savaşalım" diyor. Zaten uluslararası koalisyonun da bir parçası. Ama bir terör örgütünü bitirmek için başka bir terör örgütüyle üstlerine gitmeyelim görüşünü savunuyor. Yani IŞİD'le savaşması PKK'nın, YPG'nin terör örgütü niteliğini ortadan kaldırmıyor.
Peki Türkiye bu görüşlerine ABD'yi ikna edebilir mi?
ABD ne istiyor onu da bilmek lazım. Ama her şeyimizi de ABD ne istiyor diye ayarlayacak değiliz, sonuçta milli çıkarlarımız öncelikli. ABD'nin oradaki düşüncesi nedir, büyük resim onun gözünde nedir ona bakmak lazım. IŞİD'e karşı mücadele eğer öncelikleri ise bizim de IŞİD'e karşı mücadele önceliklerimizden biri. ABD'nin orada kalmak istemesinin bir diğer nedeni de muhtemelen İran'la ilgili kaygıları. Orası tam İran'ın Şii kuşağı denilen bölgesinde, o mülahazayla da hareket edebilir. Ama sonuçta Türkiye'nin o bölgeden kaynaklı terör karşısındaki savunma hakkı konusunda ABD'nin karşı çıkmaması lazım. Sonuçta terörle mücadele ediyoruz biz de.
Genel olarak bir dönüşüm var dış politikada. Esad ile görüşmeyi de siz bu çerçeveye mi koyuyorsunuz ve diğer taraftan Esad'ın Erdoğan ile görüşmek için çok istekli olmayabileceği de söyleniyor, sizce Esad ister mi görüşmeyi?
Bunu söylemek çok güç. Çünkü bir konuda tek bir fikir olmaz. Mesela Suriye'de ilk bu olaylar başladığı zaman da "olayları güç kullanımı yoluyla mı bastıralım yoksa göstericilerin taleplerini bir ölçüde de olsa karşılama yoluna mı gidelim?" diyen iki grup arasında çekişme oldu. Sonuçta güç yoluyla bastıralım diyenler üstün çıktı. Şimdi burada da "Türkiye'yle ilişkileri her şeye rağmen düzeltelim" diyenler de vardır, "Türkiye'yle ilişkileri düzeltmeyelim, yaptıklarını unutmayalım" diyenler de. Şimdi bu iki görüşten hangisi daha üstün çıkar bilmiyorum. Sonuçta iki komşu ülke arasında ilişkiler mutlaka bir şekilde belli bir noktaya gelecektir bir süre sonra. Ama kim daha istekli, kim değil konusunda Türkiye tarafından baktığınızda hükümetin dış politikada "biz herkesle ilişkileri düzeltiyoruz, önemli olan Türkiye'nin çıkarlarıdır" diye bir hamle yapma görüntüsü verdiğini izliyoruz. En son Sisi'yle el sıkışılmasının ardından Esad ile de arayı düzeltme çabasına, seçimler öncesi "bak hükümet dış politikada istediği şeyi, istediği zaman yapabiliyor" mesajını verip seçmen nezdinde bir puan toplaması nazarından da bakılabilir. Öbür taraftan Esad bu kadar zaman sonra Türkiye kaynaklı sıkıntılarla yüzleştikten sonra seçimler öncesi böyle bir dostluk gösterisine girmeye gerek görebilir de görmeyebilir de. Bunu zaman gösterecek.
Erdoğan bugün yeniden kara harekâtı işareti verdi. Ancak diğer taraftan Esad ile normalleşmek de isteniyor. Bu biraz çelişkili değil mi? Şam'ın şartları vardı TSK'nın Suriye'den çekilmesi gibi.
Ben TSK'nın Suriye topraklarında kalıcı olmadığını düşünüyorum. Yani orada bir güvenlik boşluğu ve o güvenlik boşluğundan kaynaklanan Türkiye'ye yönelik tehditler var. Türkiye o güvenlik boşluğu giderilene kadar, oradan kaynaklı tehditleri durdurmak amacıyla sınırın öbür tarafında konuşlandı. O güvenlik boşluğu doldurulunca, bir çözüm bulununca ve Suriye yönetimi oranın kontrolünü ele alınca da oradan kaynaklı tehdidin önüne geçilince bizim askerlerimiz zaten orada kalmayacaklar diye düşünüyorum. Bunu aslında yetkililer de açıkladılar. Bir de yapılan harekât toprak ele geçirmek veya orada hakimiyet kurma amaçlı değil. Türkiye'ye oradan yönelen tehdidi bertaraf etmek için yapılan bir harekât. YPG'nin orada birtakım emelleri var, o bölgelerde kendi yönetimini oluşturmak istiyor. Bunun Suriye'nin de çok olumlu bakacağı bir şey olmadığını düşünürsek, bir yerde belki çıkarlar kesişiyor noktasında düşünebiliriz.
Suriye ile ilgili bir diğer mesele Türkiye'nin desteklediği muhalifler konusu. Bu sorun nasıl çözüm bulabilir?
Burada temel nokta; Erdoğan'ın Esad'la el sıkışıp sıkışmaması değil. Temel nokta Suriye'ye barış ve istikrarı getirebilecek, bu krizi sonlandırabilecek bir siyasi çözüm bulunabilir mi? Yani bu siyasi çözüm de bütün tarafları kapsıyor tabii. Taraflardan bir tanesi diğerini alt etti falan, onun istediği şekilde her şeye evrilecek diye bir şey zaten söz konusu değil. Bütün tarafları kapsayan bir siyasi çözüm için çalışmak lazım. Bu siyasi çözüme Esad yönetimi kadar muhalifler de dahil olacaktır. Dolayısıyla evet, şu anda muhalifler arasında Esad'ı bir savaş suçlusu olarak gören ve onunla hiçbir şekilde barış yapılamayacağını düşünen gruplar olabilir. Ama bu süreç kendi dinamikleri içinde gelişecektir. Sonuçta çözüm dediğimizde bütün tarafları içine alan bir konseptten bahsediyoruz. Önümüzdeki dönemde de bu konsept dahilinde bir çözüm bulunacaktır. Çözümden memnun olmayanlar, karşı çıkanlar mutlaka olacaktır. Olmaya da devam edecektir. Ama böyle kanayan bir yaranın bulunması bütün bölge için tehlike olmaya devam ediyor. Her an o yara daha büyüyebilir, iltihaplanabilir ve herkesi daha da çok etkileyebilir. Dolayısıyla bu krizin artık sonlanması gerekiyor. Ama o kadar çok aktör var ki ve her aktörün de öncelikleri ve gündemleri çok farklı. Bu önceliklerin ve gündemlerin bir şekilde bağdaştırılması en zor şey.
Son olarak sığınmacılar meselesi de Türkiye'nin bir diğer önceliği. Bu sorun nasıl çözümlenebilir?
Bu konuda da kesin hükümler vermek zor. Ama ülkesinden kaçan bir insanın tekrar ülkesine dönmesi için kendi kendine birtakım güvenceler olduğunu görmesi gerekir. O güvenceler olmadan iki tarafın el sıkışması sadece yeterli değil gibime geliyor. Köprünün altından çok sular aktı, çok acılar fenalıklar yaşandı, güven sarsıldı. Dolayısıyla dönmesi gereken insanlar da öyle bugünden yarına dönmeyebilirler. Neler olduğunu görmeleri gerekir diye düşünüyorum.