Soli Özel: Kudüs'ün etkileri sürecektir
8 Aralık 2017Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump'ın çarşamba günü Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını ve ABD Konsolosluğu'nu Tel Aviv'den Kudüs'e taşımak için talimat verdiğini açıklamasının ardından karara dünyadan tepki yağıyor.
ABD Başkanı Trump'ın kararını, İsrail dışında hiçbir devlet desteklemezken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Müslüman devletlerin ortak bir tavır ortaya koyması amacıyla İslam İşbirliği Teşkilatı'nı 13 Aralık'ta İstanbul’da olağanüstü bir zirvede toplama kararı aldıklarını açıkladı.
ABD başkanlarının 1995 yılından bu yana sürekli olarak öteledikleri Kudüs kararının Ortadoğu'nun kırılgan siyasi ortamında nasıl bir etki yaratacağını ve Türkiye'nin olası tepkilerini Ortadoğu konusunda deneyimli akademisyen ve yazar Soli Özel ile konuştuk.
DW Türkçe: ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tepkisini dile getirdi; İslam İşbirliği Teşkilatı da Türkiye'nin girişimiyle 13 Aralık'ta İstanbul'da toplanıyor. Türkiye’nin bundan sonra nasıl bir pozisyon almasını bekleyebiliriz?
Soli Özel: Türkiye’nin seçenekleri arasında iyi-kötü sonuç alabilecek olanı İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde hareket etmesidir. Örgütü toplar, mümkün olduğu kadar örgüte liderlik edip bir yola sokmaya çalışır, örgütün çok sert bir bildiriye imza atmasını sağlayabilir. Birleşmiş Milletler'i bu hamleyi kınamaya zorlamak isteyebilir ve Türkiye'nin kendisi de bir kınama mesajı yayınlar. Ancak bunların ötesinde bir eyleme geçebileceğini doğrusu pek sanmıyorum.
DW Türkçe: Bu gelişme Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkiler?
Özel: Ben bu gelişmenin neden Türkiye-İsrail ilişkilerini etkilemesi gerektiğini anlamıyorum. Hamleyi yapan İsrail değil, hamleyi yapan ABD. Ancak Türkiye, 'İsrail ile diplomatik ilişkileri keseceğiz' diyorsa kesecek. O zaman da Gazze'deki, Batı Şeria'daki Filistinlilere Türkiye'nin hiçbir hayrı dokunmayacak.
İsrail 1980’de ne yaptı? O sene, (Kudüs Yasası olarak da bilinen) 7'nci Temel Yasa'yı geçirdi ve o yasada birleşmiş Kudüs’ün kendi ebedi başkenti olduğunu ilan etti. Buna dönemin (Türkiye) hükümeti sert bir tepki verdi ve ardından darbe oldu. Darbe hükümetleri İsrail’le olan ilişkilerin seviyesini ikinci kâtip düzeyine indirdi. 1980'dekine benzer bir durum yaşansaydı ve Adalet ve Kalkınma Partisi o zaman iktidarda olsaydı diplomatik ilişkileri keserdi. Ancak şu anda AKP'nin 15 yıldır ilişkide olduğu İsrail farklı bir konumda değil ki.
ABD'ye kızıp İsrail ile diplomatik ilişkileri kesmek istiyor olabilirler, ancak o zaman da Filistinlilere erişmek ve onlara yardımcı olabilmek için herhalde Türkiye’nin elinde pek bir imkan kalmaz.
DW Türkçe: Türkiye-ABD ilişkileri bir süredir kırılgan bir seyirde gidiyor. Sizce bu Kudüs hamlesi ile Türkiye-ABD ilişkileri nasıl etkilenir?
Özel: Çok olumlu etkilemeyeceğini söyleyebiliriz. ABD'nin yaptığı bu işin, İsrail dışında kendilerinin herhangi bir ülkeyle ilişkilerine olumlu katkı yapmasını bekleyemeyiz. Yarın Mısır ya da Suudi Arabistan çekimser bile davranmaya kalksa orada da kamuoyları sonuçta bundan haberdar ve çok öfkelenmiş olacaklar. Bunların da ABD'yi rahatsız etmesi gerekir, ancak ABD'nin rahatsız olmayacağı belli; yoksa zaten bu adımı atmazdı.
Buradan tek çıkış ki ona da çok düşük bir ihtimal gözüyle bakıyorum, ABD’nin gelecek hafta çok kapsamlı bir barış planı açıklaması ve o barış planında da Kudüs’ün iki devletin de başkenti olacağını söylemesi olur. O zaman bu durum yatışır. Ancak dediğim gibi, böyle bir senaryoya pek bir ihtimal vermiyorum.
Onun ötesinde bu gelişme epey bir dalgalanma yaratacaktır. Herhalde Donald Trump'ın hesabı, belli bir dönemin sonunda nasıl olsa her şeyin yatışacağı ve geride bırakılacağıdır.
Cuma namazı ile birlikte neler olup biteceğini göreceğiz. Açıkçası ilk heyecan geçtikten sonra bile etkilerinin süreceğini düşünüyorum.
DW Türkçe: Bundan sonrası için iki devletli çözümü nasıl görüyorsunuz? Artık imkansız mı?
Özel: Ben uzun zamandan beri iki devletli çözümün mümkün olmayacağı bir noktaya hızla ilerlendiğini düşünüyorum. İsrail’in yerleşim inşası ve kolonizasyon devam ettiği sürece fiili olarak yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulabilme ihtimali de hızla ortadan kalkıyor. Kimilerine göre çoktan kalktı, kimilerine göre hâlâ bir ihtimal var ama bugünkü konjonktürde, bugünkü İsrail yönetiminin barış istediğini, barış aradığını, Filistinlilerin içlerine sinebilecek olan bir barış anlaşmasına evet diyeceğini hiçbir şekilde beklemiyorum.
DW Türkçe: Hamas intifada çağrısı yaptı ve Batı Şeria’da protestolar başladı, şiddet tırmanabilir. Önümüzdeki günlerde Ortadoğu'da nasıl gelişmeler öngörüyorsunuz? Son gelişme tıpkı 1990'larda ve 2000'lerin başındaki gibi toplumsal bir infial yaratır mı?
Öyle olmasını şahsen bekliyorum. Gazze Şeridi'nden pek bir şey çıkacağını sanmıyorum; velev ki füze atmaya kalkmasınlar. Füze atarlarsa da çok ağır bir tepki gelir. Batı Şeria'da ise insanların üzerlerine gelebilecek olan orantısız şiddete rağmen ne ölçüde bir riske girmek isteyeceklerini, ne ölçüde "yeter artık" diyerek ortaya çıkacaklarını göreceğiz.
Tahminim cuma günü Mescid-i Aksa'da İsrailliler namaza izin vermeyecektir ya da müthiş güvenlik tedbirleri arasında izin verecektir. Hakikaten şu anda tam olarak tasavvur edemiyorum ama normalde beklentim gösterilerin olması ve bunların çok büyük bir şiddetle bastırılması yönünde.
DW Türkçe: Bu hamlenin kısmen de Trump'ın içerideki sıkışıklığından kurtulmak için yaptığına dair görüşler bulunuyor. Benzer bir okuma ile Recep Tayyip Erdoğan'ın da Türkiye'deki sıkışıklığını bertaraf etmek için sesini yükseltmesini bekleyebilir miyiz?
Özel: Birinci önermede büyük bir doğruluk payı var. Trump'ın başı sıkışık, hem konuyu değiştirmeye çalışıyor hem de şu anda kendi tabanında kendisine en sadık kalan kesim olan evanjelistlerin hoşlarına gidecek bir adım atıyor. Aynı zamanda da ABD'deki Yahudi lobisinin en şahin kanadının da desteğini garanti altına almış oldu.
Türkiye'ye gelince, açıkçası Cumhurbaşkanı'nın ve iktidar partisinin İsrail konusundaki tutumları her zaman gayet net. Böyle bir durumu da kendileri yaratmadıklarına göre her ne koşulda olursa olsun gösterilen tepkinin düzeyinin ya da şiddetinin sadece yurt içindeki konuyu değiştirmeyle bağlantılı olduğunu söylemek bence haksızlık olur.
Şu anda iktidarlarının zirvesinde bile olsalardı ki 2009-2010'da öyleydiler ve o zaman baskı altında değillerdi ve konu değiştirme gerekliliği de yoktu, o zaman da benzer sertlikte tepki göstermişlerdi.
Söyleşi: Çağrı Özdemir
© Deutsche Welle Türkçe