"Ses duyduğumda hâlâ irkiliyorum"
10 Ekim 2017Ankara'da 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleşen barış mitinginde canlı bomba saldırısı sonucu 102 kişinin hayatını kaybetmesinin üzerinden iki yıl geçti. Türkiye tarihine en kanlı terör saldırısı olarak geçen olay, geride yüzlerce yaralı da bıraktı. Fatih Kıyak, şans eseri sağ kurtulanlardan biri.
Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olan Kıyak, 33 yaşında bir PTT çalışanı. Şu anda Lüleburgaz'da ikamet ediyor.
Öncesinde başta nefret suçları olmak üzere sivil toplum örgütlerinde çalışmış ancak süreklilik olmayınca sektör değiştirmeye karar vermiş.
Kıyak, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezunu. Haliyle üniversite ortamının ne kadar politize olduğunu anlatmaya gerek görmüyor ama hatırasında lise yıllarından canlı tuttuğu bir anı var. Bayrampaşa Anadolu Lisesi'nde okurken okul binasına yakın olması nedeniyle 19 Aralık 2000'de 30 tutuklunun ölümüyle sonuçlanan ve adına "Hayata Dönüş” denilen operasyonu dün gibi hatırlıyor:
"Hepimiz gördük katliamı. Yanan binayı gördük. Yanık et kokusu sinmişti çevreye.”
O dönem F tipi cezaevlerine karşı tutuklu ve hükümlülerin başlattığı ölüm oruçlarının sonlanması için arabuluculuk görevi üstlenmesi nedeniyle Bayrampaşa Cezaevi'nde gelen Yaşar Kemal'i de unutmuyor. Lise arkadaşlarıyla edebiyata meraklı gençler olarak imza almak için cezaevi kapısını arşınladıklarını söylüyor.
"Yine bizi muhatap aldılar”
Bayrampaşa Cezaevi'nde yaşanan katliam, Kıyak'ın hayatında bir dönüm noktası olmuş. 10 Ekim'deki patlamadan yaralı olarak kurtulduktan sonra hastanede çalışan bir psikiyatristin "Yüzleşmek adına anlatmak ister misin?” sorusuna, saldırıya hiç şaşırmadığını söylemesindeki nedenlerden biri de bu:
"Benzeri saldırıların muhatabı her zaman soldu. Yine bizi muhatap aldılar.”
Hatırasındaki en güzel zaman ise 7 Haziran seçimlerinden bir öncesi ve sonrası. "Hayatımızın en güzel günleriydi” diyor.
Ankara'da "Emek, Barış, Demokrasi Mitingi” düzenleneceği sırada, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'na (KESK) bağlı Haber-Sen İstanbul Avrupa Yakası Eş Başkanı imiş. Miting öncesi hummalı bir çalışma yürütmüş, iş yerlerini teker teker gezmiş ve onlarca pankart hazırlamışlar. Bir otobüs dolusu yani yaklaşık 45 kişi İstanbul'dan Ankara'ya gece yarısı yola koyulmuşlar:
"Her Ankara'ya gidişimizde uzun uzun molalar veririz.”
Yine uzun molalar vermişler, bu molalarda son toplantılarını yapmışlar. O ana kadar hiçbirinde herhangi bir endişe hasıl olmamış ancak miting alanına geldiklerinde bir tuhaflık fark etmişler ancak bu durumu gerginlik istenmediğine yormuşlar:
"Araçlar tren garının gerisinde durur, garın az ilerisinde yürüyüş başlar. Toplanma noktasında her zaman TOMA ya da polis görürsün ama hiçbiri yoktu. Dikkatimizi çekti, ‘Etrafta hiç polis yok' dedik.”
"Acile kollar, bacaklar geliyordu”
Haber-Sen'in toplandığı, garın yakın az ötesindeki köprüye doğru gitmiş. Aç olduğunu fark edince simit-çay almak istemiş. Karnını doyururken İnşaat İşçileri Sendikası ile uzaktan selamlaşmış. Aralarından biri tanıdıkmış ve o kişiyle konuşması gereken bir konu varmış ama "Şimdi gitsem, sonra mı” diye tereddüt etmiş. Gitmemiş:
"Oradaki arkadaşların hepsini kaybettik.”
Haber-Sen kortejinde de diğer kortejleri de gezebilmek için arkalara geçmiş. İlk patlamayı duyduktan bu kez yere yatıp yatmama konusunda tereddüt etmiş. Ancak arkasını döndüğü sırada insanların bulunduğu tarafa doğru koştuklarını görünce ezilme korkusuyla bu fikirden vazgeçmiş. O esnada ikinci patlama yaşanmış:
"Patlama beni yere attı. Kulaklarım işitmiyordu. Dizimde korkunç bir ağrı vardı. Ayağa kalktım ve yürüyemediğimi fark ettim.”
Kendisini bir anda ortasında bulduğu kan gölünün dışına sekerek çıkmayı başarmış. Sendikadan bir arkadaşının yardımıyla da alanın dışına çıkmış. Yerde kıvranan PTT çalışanı bir arkadaşına yardım etmek istemiş ama oraya kadar yürüyememiş.
Dizine alandaki bayrakların biriyle kanamayı durdurmak için tampon yapmışlar. İki patlamanın ardından alan gelen polisin gaz attığını da unutamıyor:
"Herkes su şişeleri fırlatmaya başladı. Ben de o sırada ‘Bana tekme atarlar mı' diye düşünüyorum. Düşünceye bakar mısın?”
Ambulanslar uzun süre gelmeyince yaralılar olarak KESK'in ses aracına binmek zorunda kalmışlar. Hastane acilinde yaşadığı şok, travmatik görüntülerle perçinlenmeye başlayınca tekerlekli sandalye ile ilk müdahale odasından çıkmış:
"Kollar, bacaklar geliyordu.”
"Elin ayağın titriyor yani”
Dizine giren bilye parçalarını ameliyatla çıkarmışlar. Fizik tedavi görmüş fakat yeterli gelmemiş. Arada hala ağrısı oluyor. Beş aya yakın bir süre evde istirahat etmiş. Bu sürenin sonunda işe dönebilmiş. Psikolojik destek almayı ise istememiş. Fakat şimdi, "Keşke alsaydım” dediği zamanlar oluyormuş. O dönem baş ettiğini düşünmüş ama bugün baktığı zaman ne kadar zor bir süreç atlattığını daha net görebiliyor. Saldırıda kaybettiği bir arkadaşının fotoğrafını ya da patlama anına ilişkin görüntüleri gördüğü zaman kötü hissediyor.
"Elin ayağın titriyor yani.”
Bir de sesler var. Çöp konteynerlerinin çıkardığı gürültü karşısında etrafı kolaçan ettiği oluyormuş:
"İlk zamanlar toplu taşıma kullanırken sağımda solumda insanlara dikkatle bakıyordum. Bir ses duyduğumda ise hala irkiliyorum.”
"Kamu görevlilerinin yargılanması gerekiyordu”
Fatih Kıyak, müşteki sıfatıyla 10 Ekim davasına müdahil olmuş. İlk duruşmada sinirleri bozulduğu için dayanamamış ve bir daha da gitmemiş. Özellikle sanık avukatlarının tavrından rahatsız olduğunu söylüyor. Henüz ifade vermemiş ama ifadesini mahkemede vermeyi şimdilik düşünmüyor. Saldırıda ihmali olan kamu görevlileri hakkında İçişleri Bakanlığı'nın yargılama izni vermediğini hatırlatarak, "Yargılanmaları gerekiyordu” diyor.
Başlarda tedirginlik yaşamış ama eylem ve mitinglerden ayağını kesmemiş. Patlamadan sağ çıktıktan sonra bir vurdumduymazlık haline esir olduğunu anlatıyor:
"Kanun Hükmünde Kararname falan yayınlanıyor ya, ya da başka bir şey olur mesela… Ben çok rahatım. Korkum kalmadı, gamsızlık geldi. Korkusuzluk hissi geldi.”
Bir de hayatını değiştiren patlamadan geriye kalan, aklında dönüp duran iki haklı soru var:
"Ne oldu da IŞİD bu kadar kolay eylem yapabildi? Ne oldu da birdenbire saldırılar kesildi?”
Burcu Karakaş / İstanbul
© Deutsche Welle Türkçe