SDG’nin petrolü kontrolü, rahatsızlığı artırıyor
5 Temmuz 2020Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin, Araplar ve Süryanilerle birlikte kudukları öz yönetimin kontrol ettiği bölgeler, petrol ve tarım açısından kıymetli topraklar olarak biliniyor. Şam’ın yanı sıra Türkiye, Rusya ve İran bu durumdan rahatsız olduğunu dile getirirken, konu üç ülke liderinin bir araya geldiği son zirvenin de gündemindeydi.
Şam'ın yanı sıra Türkiye, Rusya ve İran bu durumdan rahatsız olduğunu dile getirirken, konu üç ülke liderinin bir araya geldiği son zirvenin de gündemindeydi.
Telekonferans yoluyla gerçekleştirilen zirvenin ardından yayınlanan deklarasyonda Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiği vurgu yapılarak, "Suriye Arap Cumhuriyeti’ne ait olması gereken petrol gelirlerine yasa dışı şekilde el konulmasına ve transfer edilmesine yönelik itirazlarını beyan etmişlerdir" ifadeleri kullanıldı.
Şam ve öz yönetim ile gelişmelere dahil olan veya yakından izleyen taraflar açısından, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) ekonomik açıdan kıymetli bölgeleri kontrol etmeleri ve Kuzey Irak ile ticaret yaptıkları iddialarının ekonomik ve siyasi boyutları öne çıkıyor.
Kürtler Fırat'ın doğusundaki öz yönetimin Kürtlerin yanı sıra Arap ve Süryaniler gibi bölgede bulunan diğer etnik gruplardan oluştuğunu savunuyor. Şam ve Ankara ise öz yönetimi ve silahlı gücü olan Suriye Demokratik Güçleri'ni sadece Kürtlerden oluşan yapılar olarak kabul ediyor.
Bu çerçevede Şam SDG’nin elindeki bölgelerin ekonomik değerinin yanı sıra bu bölgelerin ABD’nin desteği ile kontrol edilmesine tepki gösteriyor.
Şam: SDG petrolü ve kaynakları çalıyor
Birçok kitap ve farklı bilimsel çalışmalara imza atan ekonomist Dr. Hayyan Süleyman, Suriye Demokratik Güçleri ve öz yönetim ifadelerine "şerh düşmek istediğini" belirtiyor. Dr. Süleyman’a göre, "SDG, hain çetelerden müteşekkil ve ABD’nin talebi doğrultusundan Suriye’den bağımsızlık almayı hedefliyor."
Yine Suriye petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 70’inin SDG kontrolündeki bölgelerde bulunduğuna dikkat çeken Dr. Süleyman, "Tırnak içinde Suriye Demokratik Güçleri bu bölgeyi ele geçirdikten sonra petrolü ilkel yöntemlerle çıkararak çalmaya başladılar. Sesli, görüntülü ve belgeli kanıtlarımız gösteriyor ki, bu petrol kaçak yollarla Türkiye’ye ve Irak Kürdistanı’na naklediliyor" dedi.
Dr. Süleyman petrol, gaz ve buğday başta olmak üzere tarımsal üretim açısından SDG’nin kontrolündeki Deir Ez Zor, Haseke ve Rakka’nın Suriye’nin servetinin yüzde 58’ini oluşturduğunu belirtiyor.
Ekonomiste göre, Suriye savaş öncesi döneminde günlük 385 bin varil petrol üretirken bu miktar bugünlerde 24 bin varile kadar indi. Yine savaş öncesi dönemde üretilen petrolün yarısından fazlası dışarıya satılıyordu ve geliri de devletin döviz gelirlerinin yüzde 52’sini karşılıyordu. SDG'nin kontrolündeki Haseke Suriye’nin buğday deposu olarak biliniyor.
Dr. Süleyman dahil Şam’dan değerlendirme yapan birçok isim petrol ve hububatın SDG bölgesinde kalması ABD’nin 17 Haziran’da uygulamaya koyduğu Sezar Yaptırım paketinin Şam’a yönelik etkisini çok daha derinleştirebilir.
"Arabulucular üzerinden ticaret olabilir"
Fırat’ın doğusundaki öz yönetim kontrolü altındaki bölgelerde bulunan kaynakların ticaretinin yapıldığını reddetmiyor ancak Şam’ın “sistematik ticaret" söylemine karşı çıkıyor.
Kamışlı’da yaşayan Kürt Gazeteci Haki Şeyhmus, "Resmi olarak Suriye’nin kuzeyindeki öz yönetim ile Irak Kürdistanı arasında ticari ilişki yok. Ama iki taraf arasında Semelka sınır kapısı, Dicle Nehri ve El Velid gibi geçitler var. Arabulucular ve tüccarlar üzerinden ticaret olabilir" dedi.
"Öz yönetimin bulunduğu konum sebebiyle Türkiye’nin, Şam’ın ve Irak'ın kuşatması altında olduğunu” savunan Şeymus’a göre, Haseke’den Irak’a açılan Semelka dahil birkaç geçit "nefes borusu" gibi.
Suriye’deki petrol kuyularının ve rafinerilerinin savaş sebebiyle büyük ölçüde kullanılamaz durumda olduğunu savunan Şeyhmus, "Öz yönetim bunları tamir edecek durumda değil. Sadece Haseke’de sağlam olanlar var onlardan petrol çıkarılıyor. Bunun bir kısmı yerli aracılarla Suriye devletinin tarafına gönderiliyor. Kalan kısım da yerel (ihtiyaç) kullanım için" dedi.
"Türkiye'nin rahatsızlığının karşılığı yok"
Türkiye, Fırat’ın doğusundaki öz yönetimi ve silahlı gücü olan SDG’yi kendine tehdit olarak değerlendiriyor. Türkiye, SDG'nin ana unsuru olan YPG'yi terör örgütü olarak kabul ediyor. SDG içindeki bu yapıların bağımsızlık hedefiyle hareket ettikleri değerlendirmesini yapıyor ve ABD’nin bu yapılara verdiği destekten rahatsız oluyor.
Şeyhmus’a göre, "Türkiye’nin bu rahatsızlığının sahada karşılığı yok çünkü öz yönetim, öz yönetimdeki herhangi bir siyasi güç veya askeri kanat Suriye’den bağımsızlık talep etmiyor."
"Türkiye, bağımsızlık konusunu Suriye’ye müdahale için bahane olarak kullanıyor" iddiasını öne süren Şeyhmus, "Türkiye’nin Suriye’de desteklediği grupların bölgelerine bakalım. Bazı bölgelerde Türk bayraklarını, Türkiye’nin kamu kurumlarını, Türk parasının kullanıldığını, Türkçe’nin esas dil olduğunu görüyoruz. Bu bölgelerle Türkiye arasında sınırlar, geçişler açık" dedi.
Türkiye neden rahatsız?
Peki Şam ile diplomatik ilişkileri kesik olan Türkiye, SDG’nin petrol bölgelerini kontrol etmesinden neden rahatsız?
Bir süre Irak dahil çeşitli ülkelerde diplomatlık görevi de yapmış olan gazeteci Aydın Selcen’e göre Ankara Fırat’ın doğusundaki öz yönetim ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) ortaya çıktığı dönemleri özdeşleştiriyor.
Selcen, "Ankara penceresinden bakıldığında değişmeyen gerçek şu; birincisi Irak’ta olduğu gibi Suriye’de bir özerk Kürt bölgesine müsaade edilemez. İkinci olarak da, Kürt bölgesinin PKK uzantısı PYD tarafından yönetilecekse, hele hele buna hiç müsaade edilemez diyor Ankara" şeklinde konuştu.
Şam’dan yapılan değerlendirmelerde, SDG’nin ekonomik açıdan kıymetli bölgeleri elinde tutmasının Şam-öz yönetim arasındaki görüşmeleri doğrudan etkileyebileceği öne sürülüyor.
Selcen, Ankara’nın da benzer bir görüşe sahip olduğunu belirterek, "Kürtlerin ya da daha genel anlamda Suriye Demokratik Güçleri’nin Şam’ın masaya oturtulması için kolunu bükmesinin iki yolundan biri bu. Diğeri, oradaki simgesel de olsa birkaç yüz kişilik ABD askeri mevcudiyeti" diye konuştu.
İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Hakan Güneş de Erdoğan-Putin-Ruhani zirvesinde SDG’nin kontrolündeki petrol bölgelerine ilişkin vurguyu ABD’ye bir mesaj olarak değerlendiriyor.
Dr. Güneş’e göre, "Öz yönetim-SDG ile Erbil arasındaki ticaret ABD’nin Kürtleri himayesine bir itiraz olarak okunmalı."
Hediye Levent / Şam
© Deutsche Welle Türkçe