Sağcı tehlike - Polis zan altında
17 Eylül 2020Almanya’da son yıllarda avukatlar, hak savunucuları, politikacılar, akademisyenler ve sanatçılar aşırı sağ imzası taşıyan tehdit mektupları alıyorlar. Onlardan biri de Berlinli kabare sanatçısı İdil Baydar. Sahne programlarında ırkçılık ve göç gibi konuları gündeme taşıyan Baydar’a gelen ve kamuoyuna yansıyan ilk tehdit yazısının altında Hitler döneminde kullanılan askeri bir rütbeye atfen "Obersturmbannführer" imzası yer alıyordu. Bugünkü üstteğmen rütbesine karşılık gelebilecek bu kavram ile Almanya tarihinin en korkunç dönemine gönderme yapılıyordu.
Gelen tehdit yazısı sadece endişe verici değil, aynı zamanda siyasi olarak da çok çarpıcıydı. Nitekim ucu Alman polisine uzanıyor. Sanatçıya gönderilen ve kişisel bilgiler içeren yazıdaki verilerin Hessen eyaletindeki bir polis bilgisayarında da arandığı ortaya çıktı.
Ucu polis bilgisayarına uzanan link
Baydar, kendisine ait kişisel bilgilerin polis bilgisayarından tarandığını basından öğrendiğini duyurdu. "Tek bir güvenlik biriminin kendisini arayıp da Endişelenmenize gerek yok, herşey kontrolümüz altında, sizi koruyacağız" bile dememesini garip karşıladığını söyledi. Tagesspiegel gazetesine verdiği mülakatta Baydar, "Benim tehdit edilmiş olmam anlaşılan polis için önem arzetmiyor. Kendimi yalnız bırakılmış hissediyorum" diye konuştu.
Baydar olayı ilk ve tek de değil. Özellikle solcu politikacılar 2018 yılından bu yana benzer tehditler alıyor. Onların kişisel bilgilerinin de yine Hessen emniyetindeki bilgisayarlardan taranmış olması üzerine savcılık soruşturma başlattı.
Hessen Emniyet Teşkilatı Başkanı Udo Münch, konunun ortaya çıkması üzerine iki ay önce istifa etti. Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Peter Beuth baskı altında. Polis teşkilatında sağcı bir ağ olabileceğini düşünüyor.
Hessen bağlantılı ortaya çıkan olaylar Almanya çapında yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi: Alman polisinde yapısal ırkçılık var mı? Güvenlik birimleri devlete ait yapıları ele geçiriyor mu?
Polis sendikası GdP’ye göre, emniyette yapısal ırkçılık yok. Irkçı veya sağcı vakalar varsa da bunlar istisnai olaylar ve üzerine gitmek, soruşturmak kesinlikle şart. Sendikaya siyasetten de destek geldi. Ancak Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen polis şiddeti ile birlikte Almanya’da da güvenlik birimleri üzerindeki baskı artıyor.
Sağcı polis 50 bin mermi saklamıştı
Polisin işin içinde olduğu olayların ise ardı arkası kesilmiyor. Son olarak 16 Eylül Çarşamba günü nüfus yoğunluğu bakımında Almanya’nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren-Vestfalya’da benzer bir gelişme ortaya çıktı. Kendi aralarında kurdukları chat gruplarında Hitler görselleri paylaşan ve mültecilere yönelik şiddet hayalleri kuran 29 emniyet görevlisi görevden alındı.
Kuzey Almanya’da da yine bir polisin aşırı sağcı bir WhatsApp grubu oluşturduğu ortaya çıkmıştı. O grupta da gazeteci ve politikacıların yer aldığı "Düşman listeleri" oluşturulduğu ve paylaşıldığı gün ışığına çıkmıştı. Mekanlarına yapılan aramada silah, sis bombası ve 50 bin mermi bulunmuştu.
Berlin ve Brandenburg eyaletlerindeki polis akademilerinde ise gamalı haç ve İslam karşıtı sloganlar ve boyamalar yapıldığı tespit edilmişti.
NSU örneği var
Onların ortaya çıkmasından önce ise polisin belli olaylarda tek taraflı soruşturma yürüttüğü ve mağdurları zanlı olarak büyüteç altına aldığı görüldü. Buna en çarpıcı örnek Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütüne ilişkin soruşturmalardı. NSU terör örgütü, 2000-2007 arasında 8’i Türkiye kökenli 10 kişiyi öldürmüş, bütün olaylarda polis katledilen kişilerin kendilerini, ailelerini ve çevrelerini zan altında bırakmıştı. NSU’nun katillerinin yakalanacaklarını farkedip 2011’de intihar etmesiyle ancak cinayetler son bulmuştu. Polisin yakalamasıyla değil.
Yürütülen çok sayıda federal ve eyaletler düzeyindeki araştırma komisyonları sonrası muhafazakar politikacılar bile devletin başarısızlığını itiraf etmiş, siyaset ve emniyet iyileşme sözü vermişti. Değişen birşey ise olmadığı görülüyor.
İnsan hakları kuruluşları ve çok kültürlü kökene sahip vatandaşlar, günlük ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadelenin ciddiye alınmadığı eleştirisini getiriyor. Devlet kuruluşlarında ırkçılık yapıldığının kabul bile edilmediği eleştirisi yöneltiliyor.
Verileri ortaya koyan araştırmalar eksik
Almanya’da bu tartışmalar bağlamında eksik olan ise, emniyette ırkçılık ve ırkçı yapılar hakkındaki rakamların bulunmaması. Daha kısa süre önce Federal İçişleri Bakanı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili Horst Seehofer racial profiling hakkındaki bir araştırmayı reddetti. Racial profiling ile kastedilen, vatandaşların etnik kökeni nedeniyle polisçe kontrol edilmesi kastediliyor.
Almanya Siyahlar İnisiyatifi’nden Tahir Della, DW’ye verdiği mülakatta, ırkçı şiddetin her ne kadar farklı olsalar da sadece ABD’de değil Almanya’da da ölümlere yol açabileceğini söylüyor. Yapısal sorunlar aydınlatılmadığı sürece iyileşme yaşanamayacağını da belirtiyor.
Polis akademisinde de ders veren Prof. Rafael Behr ise Der Spiegel dergisine yazdığı bir makalede, polisin böyle sorunlu bir konudaki tavrının yanlış olduğunu belirtmiş, tehlikeli bir reddedici tutumdan bahsetmişti. "Benim gördüğüm yüksek seslilerin sustuğu, susanların ise sesini yükselttiği. Eskiden belki de gizlice söylediklerini şimdi yüksek sesle söylüyorlar. Bunu üniversitede öğrenimleri sırasında da görüyoruz. Yorumlar hadsiz, baskın ve sert bir hal alıyor" diyor.
Güvenlik önündeki en büyük tehdit
Alman istihbaratının tespiti de o yönde. 9 Temmuz’de Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer, 2019 istihbarat raporunu sunarken ırkçılık, antisemitizm ve aşırı sağcılığın hızlı şekilde arttığını tespit ettiklerini söylemişti. Bakan Seehofer, aşırı sağcılığı Almanya’nın güvenliğin önündeki en büyük tehlike olarak nitelemişti.
Hans Pfeifer
© Deutsche Welle Türkçe