Rusya-Ukrayna krizi Türkiye ekonomisini nasıl etkiler?
24 Şubat 2022Rusya’nın Ukrayna işgalini başlatmasıyla birlikte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz ısrarı nedeniyle girilen yeni ekonomik programın da sonuna gelindiğini söyleyebiliriz. Ekonomi yönetimi kurların daha fazla yükselmesini engellemek için artık çok zorlanacak. Döviz rezervleri uzun süre müdahale ile kurların tutulmasına imkan vermediği için, ekonomi yönetimi faizleri yeniden artırmak zorunda kalacak.
Rusya-Ukrayna krizinin en fazla etkileyeceği ülkelerin başında Türkiye geliyor. Hem bu sıcak çatışma nedeniyle petrol başta olmak üzere artan emtia fiyatları ekonomiyi zorlayacak, hem de turizm ve tarım başta olmak üzere, doğrudan olumsuz etkileri ağır yaşanacak. Kur korumalı mevduat gibi geçici formüllerle sürdürülebilen ama iyice kırılganlaşan ekonomik dengelerin tümüyle bozulmasını engellemek için mevcut ekonomik tercihlerin değişmesi gerekecek.
Kırılganlığa Erdoğan’ın ısrarı neden oldu
Ekonomideki kırılganlığı yaratan en önemli unsur, Cumhurbaşkanı’nın yüksek büyüme hırsı ve bu nedenle Merkez Bankası’nı politika faizini indirmeye zorlamasıydı. Ekonomide girilen yeni yol kurlardaki artışı beraberinde getirdi. Ekonomi yönetimi önce cari fazla vererek döviz talebini düşürmek için bu yola girildiğini söyledi. Artmaya başlayan enflasyonun da cari fazla vererek indirileceği taahhüt edildi.
Bu politika kurlardaki artışı beraberinde getirirken, Aralık ayında dolar kurunun 18 TL’ye çıkması, hem ekonomiyi kilitleyip hem de döviz talebini büyütünce, kuru durdurmak için kur korumalı TL mevduat gibi geçici tedbirlere gidildi. Bu yola girildiğinde sakıncaları büyük olan yeni mevduat türünün uzun süre sürdürülemeyeceği, cari açıkta ve döviz talebinde bir süre sonra talebin yine patlayacağı, FED ve Ukrayna krizinin büyük risk oluşturduğu gibi eleştiriler yapıldı. Ancak Cumhurbaşkanı ve ekonomi yönetimi bu riskleri görmezden gelmeyi tercih etti.
Kur artışı önlenmek zorunda, peki nasıl?
Gelinen noktada ekonomi yönetiminin kurları savunmak zorunda kaldığı çok açık. Rasyonel bir ekonomi yönetimi ve iklimde olunsa, faiz silahı kullanılarak yürütülen para politikasının varolması, son sıcak çatışma gibi dış riskler geldiğinde kurların bir miktar artıp geri gelmesi, genel ekonomik dengeleri az etkiler. Ancak Türkiye kur esnekliğini geçtiğimiz yılın sonlarında iç politika kaygısıyla harcayıp bitirdi diyebiliriz. Yani artık kurların bu seviyede korunmasından başka çare kalmadı.
Önce dolar kurunu 13.5 TL seviyesinde sabitleyen, ardından gelen talepler üzerine kontrollü kur uygulaması başlatıp, dolar kurunda küçük artışlara izin veren ekonomi yönetimi, kurları mutlaka savunmak zorunda olduğunu biliyor. Bu nedenle, bu hafta başında gerginliğin artması üzerine artan döviz talebini yaptığı müdahaleler ile durdurmaya devam etti. Henüz sıcak çatışmanın olmadığı, tansiyonun yükseldiği geçtiğimiz Salı günü kurları 13.9 TL'den 13.6 TL’ye indirmek için 2 milyar dolarlık müdahale yaptığını biliyoruz. Dolaylı yollardan yapılan bu müdahalelerin bu haftaki toplamının 5 milyar doları aştığı iddia ediliyor.
Ankara, faiz silahını yeniden kuşanacak mı?
Ekonomi yönetimi net rezervleri eksi 45 milyar dolar seviyesinde olmasına rağmen, mecburen döviz satışı yaparak kurları korumaya çalışıyor. Kur korumalı mevduat ve şirketlerin bu mevduata zorlanmasıyla elde edilen rezerv artışı da, neredeyse bir hafta içinde eritildi. Bu nedenle artık kurları koruyabilmek için ekonomi yönetiminin faizleri artırması gerektiği konuşuluyor.
Bürokrasi deneyimi olan iktisatçılar, acil olarak faiz artırımı gerektiğini belirtiyorlar. Bunun olağanüstü toplantı yapıp Merkez Bankası’nın politika faizini artırmasıyla yapılmasının en iyi yol olacağı görüşündeler. Ancak Cumhurbaşkanı’nın tepkisini çekmemek için yine yan yollarla bu işin yapılabileceğini, Merkez Bankası’nın piyasayı fonlamayı azaltıp, mevduat ve kredi faiz oranlarını artırması yoluna gideceğini tahmin ediyorlar. Bu yapılmadığı takdirde Merkez Bankası’nın devam edecek döviz talebini müdahaleler ile önlemekte zorlanacağını, rezervlerin hızla erimesinin paniği daha da büyüteceğini ifade ediyorlar.
Faiz artımı yapılmazsa ekonomiyi ne bekliyor?
Kurlardaki artışa izin verildiği takdirde, hem cari açığın çok hızlı artacağını, hem enflasyonda yüzde 100’lere doğru gidiş başlayacağını, hem de içerideki paniğin hızla büyüyeceğini söylüyorlar. Seçime giden bir iktidarın en kötü tercih olan kur artışına izin verip ekonominin duvara çarpmasının hızlanmasına izin vermeyeceği görüşündeler. O nedenle de faiz artışının şart olduğunu, artışta gecikmeler olduğu takdirde hasarın katlanarak büyüyeceğini belirtiyorlar.
Yeniden faiz artışı ise kurların tutulmasını beraberinde getireceği için ekonomi yönetimine zaman kazandırmış olacak. Şubat sonunda yüzde 54-55 seviyesine çıkması beklenen enflasyonun, zaten petrol ve emtia fiyat artışları nedeniyle yüzde 60’ın üzerine çıkması bekleniyor. Faiz artışı yerine kur artışı tercih edilirse bu rakamının yüzde 100'lere ulaşmasının sürpriz olmayacağı, iktidarın bu oranlarla enflasyonla seçime gitmek istemeyeceği belirtiliyor.
Erdoğan’ın kararını hızlandıran gelişme
Özetle; ekonomi yönetimi riskleri bile bile büyük bir kumar oynadı ve bunu kaybetti. Zarar zaten oluştu ama zararın daha da büyümemesi için acil olarak faiz artırımı gerekiyor. Faiz artırımının Cumhurbaşkanı’nın bu işe başlama nedeni olan yüksek oranlı büyümeyi frenleyeceği kesin. Zaten son haftalarda Merkez Bankası yüzde 12’den bankaları fonlayıp, mevduat faiz oranlarını yüzde 18’e, kredi faizlerini yüzde 24-25’lere indirerek, büyüme için gaz vermeye başlamıştı. Bu eğilimin kırılganlığı iyice artırdığı ortadaydı ama Cumhurbaşkanı’nın büyüme talebini karşılamak için bu da yapılmıştı.
Sonuçta yüksek büyüme için faiz indirimi başlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan zor bir seçim daha yapmak zorunda. Kurlarda yeniden artışa izin verilirse ekonominin duvara gidişi iyice hızlanacak, ya da yavaşlamak için faizlerin artmasına izin verilerek, duvara gidiş geciktirilecek. Rasyonelliğini kaybetmiş ekonomik tercihlerin böyle bir sonuç vermesi kaçınılmazdı, Ukrayna-Rusya çatışması bu sonucu öne çekti de denilebilir.
Erdal Sağlam
©Deutsche Welle Türkçe