Rusya'nın Avrupa ile ilişkileri hangi yöne ilerliyor?
17 Mart 2018Rusya'da 18 Mart'ta yapılacak başkanlık seçimi öncesinde İngiltere'de eski Rus ajan Sergey Skripal'in esrarengiz biçimde zehirlenmesi Moskova'nın Batı ile ilişkilerinde son yıllarda gözlemlenen gerginliği tamamen su yüzüne çıkardı. Rus-Batı ilişkileri, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından ilk defa bu boyutta bir kriz yaşıyor. Krizin Moskova'nın Batı ve özellikle de Avrupa ile ilişkilerine yansısması nasıl olabilir?
ABD ve AB'de Rusya üzerine çalışan düşünce kuruluşları Rusya ile ilişkilerin eskisi gibi bundan böyle de kolay olmayacağı konusunda hemfikir.
Düşünce kuruluşları ne diyor?
Carnegie Europe Rusya konusunda çalışan belli başlı düşünce kuruluşlarına "Avrupa için en büyük tehdit Rusya mı?" diye sormuş. John Hopkins Üniversitesi'nden Federiga Bindi'ye göre "Sovyetler Birliği'nin Avrupa için en büyük tehdit olduğu Soğuk Savaş dönemi geride kaldı". Friedrich Ebert Vakfı dış politika ve savunma uzmanlarından Anna Maria Keller "Avrupa için en büyük tehdit Avrupa'nın kendisidir. Rusya Avrupa için en büyük tehdit değil ama Avrupa'nın zayıflıkları ve yumuşak karnına oynayacaktır" diyor. Alman Dış İlişkiler Konseyi'nden Stefan Meister da Rusya'nın Avrupa için öncelikli bir tehdit olmadığı görüşünde ve asıl sorunun "Batı'nın dijitalleşme, küreselleşme ve sosyal dönüşüm gibi değişen ortama ayak uydurmaktaki yetersizliğinden kaynaklandığını" savunuyor. Carnegie Moskova Merkezi Direktörü Dmitri Trenin, "1989'dan 2014'e kadar süren Pax Americana döneminin sona erdiğini, dünyanın birçok gücün aralarında rekabet halinde olduğu bir döneme girdiğini" söylüyor. ABD merkezli Dış İlişkiler Konseyi'nden (CFR) Gianni Riotta ise Rus lider Putin için "gerçek bir tehdit olmak için çok zayıf, 1945'teki Stalin değil, taktiksel olarak hâlâ güçlü olabilir ama stratejik olarak Brejnev gibi kaybetmeye mahkum olmuş bir isim" diyor.
Rusya'yı "ciddi tehdit" olarak algılayanlar da yok değil. AB-Asya Merkezi Direktörü Fraser Cameron'a göre Rusya Avrupa'nın önündeki "en büyük tehditlerden biri" olmaya devam ediyor. Her ne kadar bir AB veya NATO ülkesine askeri bir saldırı olasılığı az olsa da "Avrupa değerlerinin altını oymaya ve AB ve NATO içinde güven sarsmaya çalışıyor". Avrupa Reform Merkezi (CER) Dış Politika Direktörü Ian Bond, "Rusya Avrupa için gerek askeri gerekse siber alanda ciddi bir tehdit. Vladimir Putin Batı demokrasisi ve uluslararası liberal düzenin dostu değil, bunları yok etmek istiyor" görüşünde.
Hibrit savaş
Birçok uzman Rusya ile eskiden bu yana var olan gerginliğin 2008'deki Gürcistan krizi sonrası hibrit savaşa (konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan savaş vasıtalarının bileşimi) dönüştüğünü söylüyor. Öyle ki Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi'nin Parlamenter Meclisi (AKPM) 70 yıllık tarihinde ilk defa "Avrupa'da hibrit savaşın neden olduğu hukuksal sorunlar" başlıklı bir rapor hazırlama gereksinimi hissetti. Önümüzdeki haftalarda açıklanacak raporda, Avrupa devletlerine bu alanda dünyanın hukuksal açıdan bağlayıcı ilk sözleşmesi üzerine çalışma çağrısı yer alıyor.
Rusya-AB ilişkileri
Londra-Moskova hattındaki son casus krizi, her ne kadar Birleşik Krallık, AB'den çıkış müzakereleri yürütmekte olsa da Rusya-AB ilişkilerinin geleceğini de etkileyebilir. Bu ilişkiler Sovyetler Birliği sonrası 1994 yılında imzalanan ve 1997'de yürürlüğe giren Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması temelinde yürütülüyor. Anlaşmanın serbest ticaret bölgesi ve karşılıklı vizelerin kaldırılması temelinde güncellenmesi için 2008 yılında müzakereler başlatılmıştı, ancak Gürcistan krizi ilişkileri frenledi. AB'nin 2013'te eskiden Sovyetler Birliği'nin parçası olan altı ülkeyle (Azerbaycan, Moldova, Ukrayna, Belarus, Ermenistan, Gürcistan) Doğu Ortaklığı kapsamında ortaklık anlaşması müzakerelerine başlaması, bunun sonucu olarak Ukrayna sorununun ortaya çıkması, Rusya'nın 2014'te Kırım'a el koyması ve Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerinde ayrılıkçı Rus azınlığa açık destek vermesi ilişkileri tamamen çıkmaza sürükledi.
Yaptırımlar dönemi
AB Rusya'nın Kırım ve Doğu Ukrayna hamlelerine diplomatik, ekonomik ve bireysel yaptırımlarla karşılık verdi. Rusya-AB zirvelerini askıya aldı, Rusya'da iktidara yakın 149 siyasetçi, işadamı ve 38 kuruluş hakkında AB'ye seyahat yasağı ve AB içindeki mal varlıklarının dondurulması kararı aldı, AB ile Kırım arasındaki ticaret ve yatırımları tamamen yasakladı, Rusya'nın finans, savunma ve enerji sektörlerini hedef alan ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladı. AB'nin yaptırımlarına ek olarak Rusya'nın OECD üyelik süreci, NATO ile sivil ve askeri işbirliği, G8 zirvelerine katılımı ve AKPM'deki oy hakkı askıya alındı.
Rusya da bu yaptırımlara AB'den sebze, meyve, et, balık ve süt ürünleri ithalatını ve çoğunluğu Polonya, İngiltere, İsveç ve Baltık devletlerinden olmak üzere 89 Avrupalı siyasetçi ve askeri yetkilinin ülkeye girişini yasaklayarak yanıt verdi. AB (ve Batı) sermayesiyle Rusya'da faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını zorlaştırdı. AKPM'de Rus parlamenterlerin oy hakkının ellerinden alınması sonrası Avrupa Konseyi bütçesine yaptığı katkıyı önemli ölçüde keserek, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti konularında Avrupa'nın referansı olan bu devletlerarası teşkilatın işleyişini baltalamaya başladı.
Yaptırımların sonuçları
Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımları Rusya içinde kamuoyunun iktidara bakışını etkilemedi. Yeniden başkan seçilmesi beklenen Putin'e halk desteği azalmadı. Yaptırımlar Rusya'nın diplomatik planda yalnızlaştırılmasına da yetmedi. Batı ile arası bozulan Moskova yüzünü Çin'e çevirdi. Pekin ile önemli enerji anlaşmaları imzaladı. Bu ülkeyle ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirdi. Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu'da başrol oyuncusu haline geldi. Suriye'de Esad yönetimine verdiği siyasi ve askeri destekle bu ülkedeki krizin gidişatını değiştirdi. İran, Japonya, Hindistan ve Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye başladı. Batı kamuoyuna İngilizce ve Fransızca hitap eden klasik ve sosyal medya organları oluşturdu.
Batı'nın enerji alanındaki yaptırımları da petrol fiyatları ve Ruble'nin değer kaybetmesine rağmen şimdilik Rusya'yı pek sarsmışa benzemiyor. Rus petrolünün yüzde 65'i, doğal gazının ise yüzde 81'i Avrupa pazarına ihraç ediliyor.
AB Rusya konusunda bölündü
AB içinde Rusya'ya yönelik yaptırımlar konusunda da gerçek bir görüş birliği olduğu söylenemez. Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi yaptırımların "etkisiz" olduğunu savunuyor. Son yıllarda AB içinde Rusya tarafından "desteklendikleri" söylenen aşırı sağ ve AB karşıtı partiler de benzer bir söylem içindeler.
AB Suriye, Ukrayna ve Kırım konularında Rusya ile tamamen ayrı frenkansta olsa da İran'la nükleer müzakereleri, Filistin sorunu ve iklim değişikliğiyle ilgili Paris Anlaşması gibi dosyalarda Moskova ile beraber hareket ediyor. Ayrıca IŞİD başta olmak üzere radikal dinci terör örgütlerine karşı AB ile Rusya arasında işbirliğinin şart olduğu konusunda görüş birliği hakim.
Avrupa, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi bugün de ABD ile Rusya arasında sıkışmış durumda. AB enerji sektöründe Rusya'ya bağımlı, savunma alanında ise ABD öncülüğündeki NATO şemsiyesinden vazgeçmesi şimdilik mümkün değil. Başkanlık seçimi sonrası Moskova'nın yürüteceği politika ve bu politikaya ABD'de yeni Trump ekibinin vereceği tepki önümüzdeki aylar ve yıllarda Rus-Avrupa ilişkileri açısından da belirleyici olacak.
Kayhan Karaca/Strasbourg
© Deutsche Welle Türkçe